İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ağrı Dağı´nın öteki yanı


24 Nisan’da Erivan’daki ‘soykırım’ anıtına çiçek koyan Ermeniler.

1915 olayları sanki tüm ülkenin ruhuna işlemiş. Sanki, bu tarihi zemini çektiğiniz zaman Ermenistan tarihsiz, boşlukta kalacak gibi hissediyorsunuz

2005-05-01

METE ÇUBUKÇU

Erivan;

Erivan’ın tam orta yerindeki Lenin heykeli kaldırılalı çok olmuş. Heykelin kaidesinin bulunduğu yerde şimdi hareketli bir reklam panosu var. Her türlü ticari reklam kısa aralıklarla yer değiştirirken araya “90. yılı unutmadık” yazısı giriyor. Kapitalizmin cilvesi olsa gerek.

90. yıl ise malum. Ermenistan’ın “soykırım”, Türkiye’nin de “soykırım iddiaları” olarak ortaya koyduğu 1915’de meydana gelen trajik, acı olaylar.

Bugünlerde Erivan’da hangi caddede yürürseniz yürüyün, sizi hemen her reklam panosunda, hemen her duvarda üç kelime karşılıyor: Tanıma, kınama önleme. Bu üç kelimenin üzerinde ise 1915-2005 tarihleri var. Ya da 90 farklı yaşlı yüzün bulunduğu büyük fotoğraf panoları.

Orhan Pamuk’a tahammül

Ünlü besteci Sayad Nova’nın adını verdiği caddenin kesiştiği büyük medyalardan biri olan Opera Meydanı’nda bulunan şık kafelerde kızlı erkekli gençler sohbet edip eğlenirken, hemen hepsi 24 Nisan’da anıta çiçek koyacaklarını söylüyor. Erivan’a hakim bir tepede inşa edilen anıt, o gün binlerce kişiye ev sahipliği yapıyor. Yan yana dizili 12 beton blok, Anadolu topraklarındaki il ve ilçeleri temsil ediyor. Hemen yanında gökyüzüne Ağrı Dağı misali yükselen ince uzun mermerin ise Doğu ve Batı Ermenistan’ı simgelediği söyleniyor. Ortada ise “hiç sönmeyen bir ateş” var. Ancak 1993 yılında Azeri-Ermeni savaşı sırasında enerji hatlarının tahrip edilmesi sonucunda bu ateşin söndüğü biliniyor. Peki insanların içindeki ateş? Onu söndürmek çok kolay görünmüyor ve bu “ateş” nesilden nesile aktarılıyor.

Bu yüzden, Türkiye’nin karşı çıktığı soykırım iddiaları, l. Dünya Savaşı’nda karşılıklı ölümlerin yaşandığı, Ermenilerin de Türkleri öldürdüğü tezi Erivan’da kabul görmüyor. Başbakan Erdoğan’ın “Ortak bir komisyon kuralım, tarihi araştıralım” önerisi ise önemli, ama yeni bir adım olarak algılanmıyor.

Genç bir Erivanlı ile konuşuyoruz. Diğerlerinin aksine gündemi daha yakın takip ediyor. “Bakın Türkiye Orhan Pamuk’un sözlerine tahammül edemiyor. Bizim iddialarımıza nasıl tahammül edecek ki?” diyor. Bir başkası ise “Tabii ki ortak komisyon kurulsun, tarih incelensin. Ancak, bu bizim 1915 olayları hakkındaki görüşlerimizi değiştirmez” diyor.

Erivan’da yaptığımız küçük bir araştırma sokaktaki insandan, yetkililere, aşırı milliyetçi Taşnak Partisi’nden Liberallere kadar herkesin ortak bir paydada birleştiğini ortaya koyuyor: 1915 olayları yaşandı.

Farklılık daha sonraki yöntemde ortaya çıkıyor. Koyu milliyetçiler, yani geçen hafta Ayşe Hür’ün sosyalist olarak tarif ettiği, ama şu anki sosyalistliği İttihat ve Terakki’nin ilericiliğine benzeyen Taşnaklar tazminat ve toprak talebi imasında bulunuyor.

Daha geniş bir kesim 1915 olaylarının toplumun zihninden bir yükü kaldıracağını, Türkiye’nin iddiaları kabul etmesinin sorunun çözümü için yeterli olacağını söylüyor.

Peki, son yıllarda Türkiye’de konuya farklı açıdan yaklaşan resmi tarih tezinin tartışılması gerektiğini söyleyenler olduğu gibi Ermenistan’da benzer çıkışlar var mı? Bu sorunun yanıtı ne yazık ki “hayır”.

Sadece, Azerbaycan’daki Hocalı olaylarında yanlış davranıldığını telaffuz eden birkaç kişi dışında, 1915’teki iddialar tartışılmaz bir doğru olarak kabul ediliyor. Hocalı örneği ise tarihin resmi olarak nasıl okunduğunu net olarak ortaya koyuyor. Çünkü Hocalı olayları Azeriler tarafından katliam, Ermeniler tarafından “olay” olarak kabul ediliyor.

Çırpınırdı Karadeniz!

Ancak bu genel bir davranış tarzı değil tabii ki. Çünkü bu iki toplum birbirine o kadar benziyor ki, “gavurma”sından, “tolma”sına, şarkısından türküsüne, oradan milliyetçilik ve fanatizmine kadar birçok noktanın aynı coğrafyadan beslendiğini anlıyorsunuz. Hatta şaşırtıcı intihallere de tanık olabiliyorsunuz. Ermenistan konusunda mangalda kül bırakmayan Türk milliyetçileri bir Ermeni sanatçının şarkısını kullanıyor. Sayad Nova’nın âşık olduğu enstrümanı için yazdığı Kamança adlı parça bizde ülkücülerin marşı ‘Çırpınırdı Karadeniz’e dönüşebiliyor.

1915 olayları sanki tüm ülkenin ruhuna işlemiş gibi hissediyorsunuz. Sanki bu tarihi zemini çektiğiniz zaman Ermenistan tarihsiz, boşlukta kalacak gibi düşünüyorsunuz.

Bu bir toplumsal travma mı yoksa resmi tarihin zorlaması mı? Ya da bir ulusu rehin alan bir histeri mi yoksa milliyetçi bir zorlama mı? Ya da Ermenilerin iddia ettiği gibi gerçek mi? Bunun kararını, tarihçiler, politikacılar, iki toplum ve gelecek verecek gibi görünüyor.

Sokakta Türkiye’den olduğunu öğrendiği gazeteciye “Türkiye bu işten kolay sıyrılamayacak” diyen genç Erivanlı, yine yol boyunca hoş bir sohbet devam ederken, Türkiye’den bir başka gazeteciyle birkaç dakika önceki sıcaklığını kaybeden, makyajlı, düşük bel pantolonlu ve modern görünümlü genç kızların tepkileri, farklı bir algılama ya da iki toplumun birbirini tanımaması mı? Orası bilinmez ama yapılan araştırmalar durumun böyle olduğunu gösteriyor.

Önyargıları kırmak

Ancak gençler arasında nüanslar giderek artıyor. Kamuoyları Arasında Diyalog Geliştirme Merkezi adlı bir sivil toplum örgütünün araştırmasında birinci grubu oluşturanlar, soykırım iddialarından vazgeçmeden Türkiye ile diyaloga başlanmasını istiyorlar. İkinci grup “Türkiye AB’nin bir parçası olduğunu kabul eder ve soykırımı tanırsa ilişkiler normalleşebilir” diyor. Son grubu oluşturanlar ise ilk kez farklı görüş ortaya koyuyorlar: “Tarihte yaşanan, farklı bir neslin kültürünün ve değerler sisteminin ürünüdür. Bu yüzden komşu ile diyalog kurmak için her türlü yol denenmelidir” görüşünde. Merkezin yöneticisi Lilit Bleyan “İşte biz de bu önyargıları kırmaya çalışıyoruz” diyor ve ekliyor “Ermenistan’da sivil toplum çok zayıf, ama insanlar birbirlerini tanıdıkça en azından farklı ilişki zeminleri kurulabilecektir” diyor.

Maraş kökenli Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan da bu görüşe katılıyor. “Siviller sivillerle, tarihçiler tarihçilerle konuşsun, bu çok önemli ama iki ülke arasında siyasi ve diplomatik ilişki olmadıkça bir yere varamayız” diyerek, “Biz Türkiye’yle yakın ilişki kurmaya hazırız ve soykırım iddialarını bir kenara koyup farklı bir kanal oluşturabiliriz” diyor. Peki bu sözler, iddialardan vazgeçmek anlamına mı geliyor? Yanıt hayır.

Soykırım iddialarının kararlılığıyla hayatın pratiğinin nabzı farklı atıyor Erivan’da. Ermeni diasporası sadece “Nisan Turizmi” yaparken, ülkede her geçen yıl artan yoksulluğu uzaktan seyrediyor. Erivan’ı ziyarete gelen diasporacılar, kentteki Bangladeş mahallesine pek yaklaşmıyor bu yüzden. Erivan Otogarı’nda ise İstanbul yolcularını almak için Türkiye plakalı otobüs firmaları hazır bekliyor. Ancak, yolcular her geçen yıl azalıyor. Gidenlerin bir kısmı geri dönmüyor; Avrupa’ya geçiyor. Ermenistan nüfusu küçülüyor. Diaspora, Ermenistan kurulduğundan bu yana, belagati dışında hiçbir zenginliğini Ermenistan’a yöneltmiyor.

Erivan’da bahar tüm kenti esir almış gibi görünüyor, tezgâhlar rengârenk çiçeklerle süsleniyor, Ermeni ekonomisinin en önemli unsuru olan konyakların biraz gevşettiği sohpetlerde sadece Türkiye-Ermenistan ilişkileri konuşulmuyor. Ancak her sohpetin bir süre sonra aynı konuya dönmesi iki ülke halkının, birbirini tanımadığını ve ilişkilerinin geliştirilmesinin zorunluluğunu ortaya koyuyor.

Türkiye ile Ermenistan arasında kolay çözülecek sorunlar olduğu gibi, zamana bırakılacak konular da olduğu ortada. Hangisinden başlamalı acaba?

METE ÇUBUKÇU: NTV

Yorumlar kapatıldı.