İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kurt dumanlı havayı sever

Murat Yetkin

AB zirvesi ve Kıbrıs düş kırıklığı depresyona dönüşüyor. Dumanı dağıtmak hükümete düşüyor

Başbakanlık Basın Merkezi dün pek sık rastlanmayan cinsten bir açıklama yaptı. Açıklamada, Cüneyt Ülsever’in 27 Nisan tarihli Hürriyet ve Nazlı Ilıcak’ın 28 Nisan tarihli Tercüman gazetelerindeki yazılarına atıf vardı. Her iki yazının da ortak noktasını, Ankara’da konuşulduğunu bildirdikleri bir bilgi oluşturuyordu. (Ankara kulisini izlemekteki bütün gayretimize karşın böyle bir bilgi bize ulaşmamıştı.) Bu bilgiye göre, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından biri, ABD’nin Türkiye’den NATO çerçevesinde Irak, hatta Suriye’ye girmesini isteyebileceğini, dolayısıyla Türkiye’nin şimdiden NATO’dan çekilmeyi düşünmesi gerektiğini söylüyordu. Başbakanlık dün bu iddiaları yalanladı. Bunlar ‘ulusal güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren bir dezenformasyon (yalan haber yayma) kampanyasının parçası’ olabilirdi. Başbakanlık, “Türkiye’nin istikrarını, dost ve müttefikleriyle ilişkilerini zedelemeye yönelik bu ‘akıl ve mantık dışı senaryoların, iftira ve iddiaların hangi kirli emellere hizmet amacıyla üretildiğini kamuoyunun takdirine’ bırakıyordu. Hayır, hiçbir danışmanın böyle bir fikri dile getirmesi mümkün değildi.

Başbakan’ın danışmanlarından, Adana Milletvekili Ömer Çelik de (Ilıcak’ın yazısında bu öneriyi ortaya atanın kendisi olabileceği iddiasının dile getirilmiş olması nedeniyle) ayrı bir açıklama yaptı. Çelik, “Ben Türkiye’yi NATO Parlamenter Asamblesi’nde temsil eden bir milletvekiliyim. Türkiye’nin milli çıkarlarının korunması ve müttefiklik ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda çok hassasım. Bu haberleri, Türkiye’nin istikrarına ve uluslararası ilişkilerine dönük bir tehdit olarak görüyorum” diyordu. Başbakan’ın danışmanlarından Egemen Bağış, bu haberlerin çıktığı sırada bir NATO toplantısına katılma üzere ABD’de idi ve New York’ta 20/20 adlı bir sivil toplum kuruluşundan ‘Genç Lider’ ödülü alıyordu. Erdoğan’ın dış politika danışmanı Ahmet Davutoğlu, evet, Türkiye’nin dış politika eksenlerinin Batı’yla ilişkilerle kısıtlanmasını eleştirenlerdi ama, NATO’dan çıkılması gerektiği yolunda bir fikri duyulmamıştı.

Bilgi gerçi ilk okunduğunda tuhaf duruyordu; Türkiye’nin bütün temel siyaset tercihleriyle çelişen bir durumdu ve iddia olarak bile gerçekçi görünmüyordu. Ancak ülkenin iki etkili yazarının köşelerini işgal edecek kadar ciddiye alınan kaynaklarca dile getirilmiş olduğu varsayılabilirdi.

Erdoğan, 27 Nisan’da AKP Meclis Grubu’na hitabında, ABD ile ilişkilerin gelişmesinden rahatsızlık duyan çeşitli grup ve lobilerin gündemi saptırma çabası içinde olduklarını öne sürmüştü.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Petros Molivyatis’in Ankara’da olduğu 12 Nisan günü Kardak Kayalıkları’nda çıkan, aynı gün Atina’yı ziyaret eden Türk askeri öğrencilerin kaldığı yurtta Türk bayrağına yapılan hakarete, dünya çapında Ermeni lobilerinin duyarlığının zirvede olduğu 24 Nisan günü Kardak olayının tekrarlanmasına değin, tam da İsrail ziyareti öncesi ve Bush’tan randevu beklerken meydana gelen pek çok gelişme, Erdoğan’a bu sözleri söyletmiş olabilir. Parçalar belli bir şekilde birleştirildiğinde bu kaygının bütünüyle yersiz olmadığı da düşünülebilir.

Aynı şekilde, açıklamalardaki ulusal çıkarlara yönelik yalan haber iddialarıyla birleştirildiğinde, Başbakan’ın ve Başbakanlık’ın, kendisini tehdit altında hissettiği sonucu çıkarılabilir.

Bu tabloya, yasadışı PKK’nın ayrılıkçı şiddet kampanyasını yeniden tırmandırma eğilimi, sokaklara taşan ve kitlesel şiddet eğilimi içermeye başlayan aşırı milliyetçi tepkisellik, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün, ilk kez ve çok önemli olarak, 20 Nisan’da Kürt ayrılıkçılığın çatışma ihtimalini barındırdığı uyarısı ve yine Özkök’ün ABD ile ilişkilerin ihmal edilmemesi gerektiği anlamına gelen sözleri de eklendiğinde, Erdoğan ve ekibinin hükümeti tehdit altında hissetmesi anlaşılabilir.

Türkiye’nin 17 Aralık 2004 AB zirvesi sonrasında yaşadığı hayal kırıklığı, depresyona dönüşmek üzere. Bu durum, hedef bulanmasından kaynaklanan iktidar boşluğuna ve her türlü kışkırtma operasyonuna açık bir zemin oluşturuyor. Kurt dumanlı havayı seviyorsa, dumanı dağıtmak da hepimize, ama başta hükümete düşüyor.

Yorumlar kapatıldı.