İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`VERDİĞİMİZ ACILARDAN DOLAYI ÜZGÜNÜZ´…

Cengiz Çandar

“Ermeni sorunu”nu “tarihçilere ait bir değerlendirme” konusu olarak hiçbir vakit görmedim. Bunu her vesile ile, bu köşe dahil, yıllardır yazdım. Konu “siyasi” idi ve hükümet de en sonunda bu dediğimize gelmiş görünüyor.

Türkmenler için yazıp çizdiklerimizin nasıl doğrulandığını dün belirttim. Bu konuda da, işler, gelip dediğimize dayanıyor. Bizi okuyan “küfür ve iftira korosu” bir kez daha başını önüne eğmek zorunda.

Önceki günkü hükümet toplantısının ardından Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek şöyle dedi: “Meseleyi siyaseten değerlendirdiğimiz takdirde bu, farklı sonuca götürecektir… Türkiye bugüne kadar olduğu gibi ‘Bunu tarihçilere bırakalım, bu siyasi konu değildir’ tarzındaki temelde doğru, ama günümüzün ihtiyaçlarını karşılamayan politikadan daha farklı politika izlemeye mecburdur.”

Hah şöyle. Bu sözler, bugüne dek bu konuda takınılan tutumun, önceki hükümetler de dahil, tümüyle “yanlış” olduğunun, en azından “sonuç vermeyecek” bir yaklaşım olduğunun itirafıdır.

Bu sonuca nasıl ve neden varılmıştır?

“Soykırım” konusunda parlamentolarından karar çıkaran ülke sayısının 15’e ulaşması üzerine. Arşivleri açmak, “resmi tez”den yana tarihçileri ülkeye davet etmek, TBMM’de konuşmalar yapmak ve yaptırmak, artan sayıda ülkenin parlamentolarından bu konuda istenmedik kararlar çıkartmasına engel olmadı. Yani, konu, “belgeler ve rakamlar” konusu değil; “siyasi mahiyette” ve yapısı itibarıyla “insani” bir konudur.

Zaten, rakamlar da tutmuyor. Murat Bardakçı, önceki gün Hürriyet’te Talat Paşa’nın “kara kaplı defteri”nde 1915’te “tehcir edilen” Ermeni sayısının 924, 158 olduğunu il il yayınladı. İller arasında, Edirne, Bursa (Hüdavendigar), Trabzon, sancaklar arasında İzmit, Samsun (Canik), Kayseri gibi, Ermeni çetelerinin Ruslar ile işbirliği yaptığı “savaş cephesi” olmayan yerler söz konusu. Bu, “Ermeni tehciri”nin, eğer “soykırım” değilse de, sadece “mukatele” yani “karşılıklı çatışma” ile açıklanmayacak, bugün verilen anlamıyla -gerekçesi ne olursa olsun, hatta haklı bile olsa- bir “etnik temizlik” olduğunu ortaya koyuyor.

Bu arada, “Ermeni tehciri”nin bir numaralı karar mercii olan Talat Paşa’nın “kara kaplı defteri”nden elde edilen bulgular, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu ile bu konulara el atan Prof. Hikmet Özdemir’in, “bilimsel tehcir rakamları”ndan yarım milyon daha fazla olduğu da -yani iki misli- ortaya çıkıyor.

Talat Paşa’ya göre, 1914 yılında Osmanlı vatandaşı Ermeni nüfusu 1 milyon 256 bin 403 kişi. Ermeni milliyetçiliğinin yıllardır vurguladığı “1,5 milyon Ermeni yok oldu” iddiasına temel teşkil eden rakamın altında ama yıllardır Türkiye’de Ermeni nüfusuna ilişkin ortalığa sürülen rakamın da hayli üzerinde.

Anlaşılabileceği gibi, “aritmetik savaşı”nın varabileceği bir “zafer” ufukta görünmüyor. Dolayısıyla, hükümetin konuyu “siyasi” olarak görme eğilimi doğrudur ama benimsediği yöntem değil. Çünkü, hükümet, “Bunu tarihçiler değerlendirmelidir” basmakalıplığından vazgeçerek, “topyekün mücadele”yi benimsemiş durumda. Bu yaklaşım, kaçınılmaz olarak, “aritmetik savaşı”nı canlandırma ve sağa sola koşuşturarak, olan-bitenin “soykırım olmadığı”nı kanıtlamak için enerji harcanmasına yönelecek.

O tür bir “topyekün mücadele” de kazanılamaz. Bunun anlaşılması için yine uzun ve boş bir zaman geçirilecek. Oysa milliyetçiliği konusunda hiçbir tereddüt bulunmayacak tek bir isim varsa o olan MHP’nin merhum genel başkanı Alpaslan Türkeş’in, bundan 12 yıl önceki girişimi “anlamlı”dır.

Türkeş, Paris’te dönemin Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan ile buluşmuş ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Başbakan Süleyman Demirel’in de “aynı bakış açısı”na sahip olduğu somut öneriler sunmuştu. Önerilerin gerçekleşmemesinin sebebi, Türkiye-Ermenistan ilişkileri ile Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri arasında irtibat kurulmuş olmasıydı. Önerilerin “içeriği” değildi. Ve, bu önerilerin arasında, “Türkiye-Ermenistan sınırına 1915’te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi” de vardı.

Buna göre, Anıt’ın Ermenistan’a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye’ye bakan yüzünde ise Ermenice “Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz” yazacaktı.

Hiç kimse 2005 yılında bu konuda 1993’teki Alpaslan Türkeş’ten “daha milliyetçi” olmasın. Olsa da, kimseyi inandıramaz…

Yorumlar kapatıldı.