İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Türkeş, anıta çelenk koymayı bile düşündü´

Samson Özararat anlatıyor:

‘Türkeş, anıta çelenk koymayı bile düşündü’

“Türkeş, Türklerle Ermenilerin 600 yıllık dostluğunun yeniden kurulması için elinden geleni yapmaya hazırdı. Yaptığımız beyin fırtınası çalışmalarında, sınıra üzüntü bildiren bir anıt dikmeyi ve hatta Erivan’daki soykırım anıtına çelenk koymayı bile düşünüp tartıştık”

12 yıl gizlenen görüşme – 2

Türkeş-Petrosyan görüşmesi saat 15.00’te başladı. Türkeş, Türkçe konuşuyor, oğlu Tuğrul rapor tutuyor, tercümanlar çeviriyordu. Ancak Devlet Başkanı’nın tepkilerinden Türkçe konuşmaları anladığı belli oluyordu.

Türkeş, Ermenistan ile Türkiye ve Azerbaycan arasındaki gerginliğin aşılması için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu belirten bir iyi niyet konuşmasıyla açtı görüşmeyi… Ankara’nın pozisyonunu anlattı. Öncelikli amacı, tansiyonu düşürmek, işgale son verilmesi için nabız yoklamak ve uzun vadeli bir ilişkinin önünü açmaktı.

Petrosyan, cevap verirken “Cumhurbaşkanı Özal’ın, Başbakan Demirel’in ve bir muhalefet partisinin lideri olarak sizin aynı bakış açısına sahip olması, Türkiye’nin politikasındaki istikrarı gösteriyor” dedi. “Sovyetler’in çözülmesinden sonra Ankara, Türk cumhuriyetleriyle diplomatik ilişki tesis ederken Ermenistan’la diplomatik temasta geç kaldı, zaman yitirildi” diye yakındı.

Öneriler paketi

Bunun üzerine Türkeş, devam eden savaşla ilgili 6 maddelik bir öneriler paketi sundu:

1) Azerbaycan ve Ermenistan arasında hemen ateşkes sağlanması,

2) Ermeni askerlerinin Azeri topraklarından çekilmesi,

3) Her iki tarafın bugünkü sınırlar içinde birbirini tanıması ve diplomatik ilişki tesisi,

4) İç işlerine karışmadan ve toprak talebi olmaksızın temas,

5) Laçin koridorunun açılması, gözlemci heyetinin güvencesi ve denetiminde bulunması,

6) Karabağ sorununun ya daha sonraya ya da Minsk toplantısına bırakılarak meselenin ateşkes sonrası daha geniş zamanda ele alınması.

‘İpek yolu kuralım’

Bu önerilerin ardından, Ermenistan’a dünyayla ticaret yapması için Türkiye’den transit kara ve deniz geçişi verilebileceğini söyledi.

Sonra da daha kapsamlı bir proje önerdi:

“Trans-Kafkasya Otoyolu”.

İpek Yolu’nun ihyası anlamına gelen bu otoyol, Kafkasya’yı boydan boya kat edecek ve Ermenistan’dan geçecekti. Otoyola bir demiryolu da eşlik edecek, aynı hatta bir doğalgaz ve petrol boru hattı da yer alacaktı.

“Müşterek gerçekleştirilecek bu proje başka işbirliklerine kapı açar. Sınırlar açılır, yurttaşlarımız serbestçe birbirine gidip gelir, ticaret yaparlar. Bu durum bölgeye de huzur ve refah getirir” dedi.

Türkeş, bu görüşmede bir iyi niyet jesti olarak esirlerin karşılıklı serbest bırakılmasını sağlamayı umuyor, hatta derhal Erivan’a gidip hem Ermenistan’ı ziyaret etmeyi, hem de Azeri esirleri aldıktan sonra aynı uçakla Bakü’ye geçmeyi planlıyordu.

Petrosyan, “Biz önşartsız ateşkesi kabul ederiz, ancak şunu anlayın ki benim şartlarım ve kamuoyu önündeki durumum Elçibey’inkinden daha zordur” diye konuştu.

Karabağ’ın kendi ayrı yönetimi bulunduğunu belirtti. Buradakilerin çoğu zaman Ermenistan’la ters düştüklerini itiraf etti, “Ama onları da göz ardı edemeyiz” şeklinde konuştu.

Tuğrul Türkeş’in izlenimine göre, “Görüşmede Petrosyan daha uzlaşmacı bir tavır içindeydi. Buna karşın Dışişleri Bakanı daha ihtiyatlıydı. Görüşmenin sonuna doğru, ilişkiler çok daha iyi bir yere gidebilecekken, Papazyan’ın Petrosyan’a Ermenice bir şeyler söylemesiyle konular ertelendi.”

Papazyan engeli

Petrosyan, “Biz önerilerinizi değerlendirelim” dedi ve 2.5 saat süren toplantı bitti.

Türkeş, çıkışta Samson Özararat’a umutsuz konuştu:

“Savaşın bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor”

Daha sonra Hulusi Turgut’a anlattığı anılarında ise (“Şahinlerin Dansı”, ABC, 1995), “O görüşmede Papazyan bir karara varmamızı önledi. Bir ön anlaşma parafe etmeye imkân bırakmadı” diyecekti.

Görüşmede bulunan Büyükelçi Tanşuğ Bleda da anılarında (Maskeli Balo, Doğan K., 2000) “Buluşmanın yarattığı olumlu hava ve sürecin sonu gelmedi” diye yazdı:

“Daha Türkeş Paris’ten ayrılmadan Petrosyan’ın kontrol edemediği Taşnak güçleri Laçin koridoruna karşı saldırıya geçerek alınan tüm kararları geçersiz kıldılar.”

‘Sayın Türkeş, dünya tersine mi döndü?’

Alpaslan Türkeş, 12 Mart 1993 günü geldi Paris’e… Yanında oğlu Tuğrul Türkeş de vardı.

De Gaulle Havaalanı’nda onları, görüşmeyi organize eden Samson Özararat ve Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda karşıladı. Elçinin makam arabasıyla büyükelçilik konutuna gittiler. Gece orada kalacaklardı. Türkeş, Paris’e gitmeden Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’e haber vermiş, hatta Dışişleri’nden son gelişmelere ilişkin bilgi almıştı. Ayrıca Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey’e de haber yollanmıştı. Ertesi gün görüşme öncesi büyükelçilikteki öğle yemeğine Samson Özararat da davet edildi. Sofraya otururken, Büyükelçi’nin eşi Erel Bleda, Türkeş’i baş köşeye buyur etti. Türkeş de en itibarlı koltuk sayılan sağındaki koltuğa Özararat’ı davet etti. Erel Bleda, Türkeş’in kızı Ayzıt’ın liseden sınıf arkadaşıydı. Bu tanışıklığın verdiği samimiyetle espri yaptı:

“Sayın Türkeş neler oluyor, dünya tersine mi döndü?”

‘Oğlunuz mu? Allah bağışlasın!’

Türkeş-Petrosyan görüşmesi, 13 Mart günü öğleden sonra Ermenistan Devlet Başkanı’nın kaldığı Crillon Oteli’nde yapılacaktı.

Concorde Meydanı’ndaki otelde zirve için özel bir oda hazırlanmıştı.

Görüşmeye Türkeş’le birlikte Büyükelçi Tanşuğ Bleda, Elçilik Müsteşarı Menter Şahinler ve Tuğrul Türkeş katıldı.

Ermenistan tarafında ise, Dışişleri Bakanı Vahan Papazyan ve Dışişleri danışmanı, tarihçi Gerard Libaridian vardı.

Kapıdan girer girmez Türkeş, Petrosyan’la önce Büyükelçi Bleda’yı, sonra da oğlu Tuğrul’u tanıştırdı.

İşte ilk hayret verici gelişme o anda oldu.

Petrosyan önce İngilizce “Memnun oldum” dedi, sonra zihnini yokladı, Türkçeye döndü ve bir Ermeni Türkçesiyle:

“Nasıl diyorsunuz?” dedi, “…Allah saklasın mı?.. Yok, yok… Allah bağışlasın…”

Herkes şaşkına dönmüş, yüzler gülmüştü. Halep doğumlu olan Petrosyan, Antakyalı ailesinden hatırladığı sözcüklerle Türkçe konuşuyordu. Daha ilk adımda büyük jestti bu; Türkeş’in kamuoyundaki imajından dolayı Ermeni tarafındaki gerginliği de azaltan bir jest…

‘Sınıra anıt dikmeyi konuştuk’

Samson Özararat anlatıyor:

“Paris dönüşü Türkeş’le birkaç kez yeniden buluşup neler yapılabileceğini konuştuk.

Kesin bir plan yapmadık. Bu, bir tür beyin fırtınasıydı. Değişik seçenekleri konuştuk aramızda… Karşılıklı diyaloğun çoğaltılmasını, gidip gelen heyetlerin artırılmasını düşündük. Sınırın açılmasını ve halklar arasında karşılıklı ziyaretlerin yapılmasını…

Hatta bir ara Türkeş’in Erivan’daki soykırım anıtına çelenk koymasını bile tartıştık.

Türk-Ermenistan sınırına 1915’te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi de konuşuldu. Anıtın Ermenistan’a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye’ye bakan yüzünde ise Ermenice ‘Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz’ yazacaktı.”

Gerard Libaridian anlatıyor:

‘Dönüm noktasıydı’

Ermenistan’ın o zamanki Devlet Başkanı Ter Petrosyan’ın Dışişleri Danışmanı ve Dışişleri Bakanlığı 1. Bakan Yardımcısı, tarihçi Gerard Libaridian’a toplantıya dair bugünkü fikrini sordum. Şöyle dedi:

“Harika bir toplantıydı. Çok önemliydi. Türkiye ile Ermenistan arasındaki devlet devlete ilişkiler açısından bir dönüm noktasıydı. Hele Türkiye’nin politik yelpazesinde Türkeş’in pozisyonu düşünülürse bu toplantı bizim için, daha popüler bir yetkiliyle görüşmekten de önemliydi. Türkiye’yle ilişkileri önkoşulsuz olarak normalleştirmek isteyen Ermenistan için Türkeş gibi bir liderin desteği çok önemliydi. Türkeş, devlet ilişkilerinin ve komşuluğun önemini bilen, sorunlara pratik çözümler arayan, son derece iyi niyetli bir devlet adamı pozisyonundaydı. Önce ateşkes ilan edip sorunları sonra ele alma önerisi de son derece gerçekçiydi. Bizi çok etkilemişti.

Papazyan değil, Elçibey

Neden bir çözüm çıkmadı? Türkeş, Dışişleri Bakanı’nı suçluyor.

Sorun Papazyan değildi. Devlet Başkanı ile Dışişleri Bakanı arasında bir anlaşmazlık da söz konusu değildi. Tersine çok da yardımcı oldu Papazyan. Asıl sorun şuydu: Biz, Ermenistan-Türkiye ilişkileriyle Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri arasında bağlantı kurulmasını istemiyorduk. Ancak Türkeş’in sunuşundan bu ikisinin bağlantılı ele alındığı görülüyordu.

İkinci bir sorun daha vardı: Sayın Türkeş Türkiye’deki ve hatta Azerbaycan’daki yönetim adına konuşuyor gibi görünse de, özellikle ateşkese dair söylediklerinin Azerbaycan yönetiminin yaklaşımını yansıttığı kanısında değildik. Çünkü o dönemde ateşkes için pek çok öneri olmasına rağmen Elçibey bir ateşkes ilanına razı değildi. O bir askeri zaferle sonuca gitmeyi umuyordu. O yüzden Sayın Türkeş’in ve Türkiye hükümetinin iyi niyeti, Azerbaycan’ın ateşkes ilanına yeterli değildi.

Ya diğer konular?

Esir değişimi, karşılıklı iyi niyet jestleri yapmak… Bunlar temel konular değildi. Eğer Ermenistan hükümeti tarih konularını aşıp onun üzerinden geçerek ‘Bakın biz komşuyuz, bağımsız devletleriz, normal ilişkiler kurmalıyız’ diyebilseydi, bu, Azerbaycan ve Karabağ sorunu da dahil diğer sorunların da çok daha kolay yoldan çözümünü sağlayabilirdi. Ermenistan bunu yapamadığı gibi, Türk hükümeti de 1993’ten beri ne yazık ki diğer sorunlarımızın çözümünü Karabağ sorununa bağladı. Bu da zaten karmaşık olan bir sorunu daha da karmaşıklaştırdı.

O buluşmadan bugüne nasıl bir ders çıkarabiliriz?

Türkeş orada büyük bir devlet adamı pozisyonu gösterdi. Şunu gördük: Türkiye -hem de politik yelpazesinin bütün unsurlarıyla- devlet devlete temasa ve iyi komşuluk ilişkilerine hazır. Önerileri var. Bunları tartışmaya ve bizim karşı önerilerimizi dinlemeye hazır.

Bugün bu niye yapılamıyor? Cesaret ya da samimiyet sorunu mu var?

Hayır, şimdiki hükümetin de samimiyetle çözüm aradığını görüyorum. Çok zor bir sorunla baş etmeye çalışıyorlar. Ancak burada samimiyetten ziyade yaklaşıma ilişkin bir sorun var. O sorunun kökeninde de Türk dış politikasının Ermenistan’la ilişkileri Karabağ sorunuyla ilişkilendirme geleneği yatıyor.

YARIN: Ermeni büyükelçi Türk konsolosluğunda Türkeş’le buluştu

Yorumlar kapatıldı.