İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni sorunu ve AB süreci (II)

Doç.Dr.Kamer Kasım

Ermenistan’ın Türkiye ile olan problemlerinin çözümü konusunda adım atabilmesi için öncelikle diasporanın radikal kesimlerinin baskısından kurtulması gerekir. Türkiye’de gerek resmi gerekse özel kanallardan Ermenistan’daki ılımlı çevreler desteklenebilir. Bu çevreler Türk-Ermeni Barışma Komisyonu tarzı oluşturulacak diyalog amaçlı çalışmalara entegre edilmelidir…

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde karşısına çıkan konulardan birisi olan Ermeni sorunu bir önceki yazımızda incelenmişti. Ancak Türkiye-AB ilişkilerinde bir de Ermenistan boyutu karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği gibi Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış ancak iki ülke arasında normal diplomatik ilişkiler kurulamamıştır. Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporunda Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki kurması ve kara sınırını açması istenmektedir. 17 Aralık 2004 tarihli Avrupa Birliği Konseyi’nin Brüksel Zirvesi’nde kabul ettiği sonuç bildirgesinin 20. paragrafında ise Avrupa Konseyi, iyi komşuluk ilişkilerine kaçınılmaz olarak bağlı kalmanın gerekliliğine vurgu yaparak, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini iyileştirmesini istemektedir. AB ile üyelik müzakerelerinde dış ilişkiler bölümünde herhangi bir üye ülke Ermenistan ile ilişkiler konusunu Türkiye’nin önüne getirebilir. Bilindiği gibi müzakere edilecek 31 konu başlığının her biri hakkında görüşmelerin başlaması ve tamamlanmasında AB üyesi ülkelerin kabulü gereklidir.

Ermenistan’ın gerçek amacı ne?

Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının önünde üç engel bulunmaktadır. Bunlar: Ermenistan yönetiminin soykırım iddialarının uluslararası alanda tanınması için gösterdiği çabalar, Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde ifadesini bulan ve bir kısım Türkiye topraklarını Batı Ermenistan olarak gösteren Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve Türkiye-Ermenistan sınırının Ermenistan tarafından tanınmaması anlamını taşıyan ifadeler ve Dağlık Karabağ sorunudur.

23 Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nin 11. maddesi “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası düzeyde tanınması çabalarını destekleyecektir.” demektedir. Bağımsızlık bildirgesine 1995 yılında kabul edilen Ermenistan Anayasası’nda da atıf vardır. Yine Ermenistan Parlamentosu’nda zaman zaman Türkiye-Ermenistan sınırını düzenleyen 1921 Kars Antlaşması’nın tanınmaması gerektiği şeklinde konuşmalar yapılmaktadır. Ermenistan’ın 1992 yılında o zamanki adıyla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’na-AGİK- (1994 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı-AGİT- olarak değiştirilmiştir.) üyeliği ile sınırların değişmezliğini kabul ettiği düşünüldüğünde Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki Batı Ermenistan ifadesi ve 1921 Kars Antlaşması’nın sorgulanması Ermenistan’ın uluslararası yükümlülükleriyle de çelişmektedir. Ermenistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü gibi hususları kapsayan bir deklarasyonu imzalamayı reddetmiştir.

Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı Ter-Petrosyan döneminde Ermenistan yönetimi daha ılımlı bir politika izlemeye ve soykırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmemeye çalışmış ve içeride radikal unsurlarla mücadele etmiştir. Ancak Ter-Petrosyan diasporanın Ermenistan üzerindeki etkisi sebebiyle uygulamada başarılı olamadı. Sonuçta Ermeni kuvvetler Azerbaycan’ın topraklarının %20’sini işgal ettiler. Halen sürmekte olan uluslararası hukuka aykırı bu durum Türkiye-Ermenistan ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Türkiye, Ermenistan’dan AGİT içerisindeki yükümlülüklerini yerine getirmek için adım atmasını istemektedir.

Ter-Petrosyan’ın istifasından sonra ise Koçaryan, Ermenistan devlet başkanı olmuş ve diasporanın Ermenistan üzerindeki etkisi artmıştır. Diaspora Ermenistan’da da faaliyet gösteren diaspora partileri aracılığıyla Ermenistan’a kendi gündemini empoze etmekte ve Ermenistan’ın gerçekçi olmayan bir dış politika izlemesine neden olmaktadır.

Şu anda Ermenistan-Türkiye kara sınırı kapalıdır. Hava yolu ise açık durumdadır. Ermenistan yönetimi Ermeni lobisi yoluyla Türkiye’ye koşulsuz olarak sınırın açılması için baskı yapma politikası izlemektedir. En yaygın metot AB ve ABD’nin yetkililerine mektuplar göndererek talepte bulunmaktır. Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan da 17 Aralık 2004 zirvesi öncesi AB’nin zirvede Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı “abluka”nın görüşülmesini istemiştir.

Türkiye-AB üyelik sürecinde Ermenistan ile ilişkilerin mevcut durumunun değiştirilmesi konusunda müzakereler sırasında taleple karşılaşabilecektir. Bu nedenle Ermenistan ile ilişkilerde Türkiye’nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğine ilişkin bazı parametreleri ortaya konmalıdır.

Öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesinin tek taraflı bir hareketle olamayacağı vurgulanmalıdır. Soykırım iddialarının yanı sıra belki de diplomatik ilişkiler açısından en önemli konu Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan ve Ermenistan Anayasası’nın da atıfta bulunduğu Batı Ermenistan ifadesidir. Bir ülkenin toprak bütünlüğünü tanımadan onunla normal diplomatik ilişki kurmayı istemek gerçekçi değildir. Ermenistan’ın Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğüne saygıyı içeren bir deklarasyonu imzalayıp bunun gereğini yapması gerekir. Eğer AB üyesi bir ülke, başka bir AB üyesi ülkeden örneğin Fransa, İspanya’dan toprak talep etse ve bir kısım İspanya topraklarını Batı Fransa olarak adlandırsa herhalde İspanya-Fransa ilişkileri bugünkü gibi olmazdı.

Ermenistan bağımsız bir ülke olarak uluslararası topluma katıldığı günden itibaren Kafkasya’daki bölgesel istikrarsızlığın bir parçası olmuştur. Azerbaycan topraklarının işgali ve Karabağ’daki “Dağlık Karabağ” Cumhuriyeti olarak adlandırılan yapının varlığı Ermenistan’ın desteğiyle sürmektedir. Ermenistan’ın sorunun çözümü konusunda adım atması için bölge ülkeleri, AB ve ABD tarafından baskıda bulunulması gerekir. 1994 yılında taraflar arasında ateşkesin imzalanmasından sonra 10 yılı aşkın bir süredir soruna çözüm bulunamamıştır. Ermenistan ile Rusya arasındaki özel ilişkiler ve Ermenistan’ın gerek askerî gerekse ekonomik açıdan Rusya’ya bağımlılığı dikkate alındığında, Ermenistan’ı Karabağ konusunda adım atmaya zorlayabilecek en etkili ülkenin Rusya olduğu söylenebilir. Gerek gelişen Türkiye-Rusya ilişkileri çerçevesinde Türkiye, gerekse AB, Rusya’dan bu konuda Ermenistan üzerindeki etkisini kullanmasını sürekli istemelidirler.

Ermenistan herhangi bir adım atmadan Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve sınır kapısının açılması Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sorgulayan ve soykırım iddialarını gündeme getirmekten kaçınmayan (Nitekim 2001 yılında Fransa Parlamentosu’nda alınan kararda Koçaryan yönetiminin çabaları etkili olmuştur.) ve kendinden önceki Ter-Petrosyan iktidarı dönemine göre Türkiye’ye karşı radikal bir politika izleyen Koçaryan’a ve Ermenistan’daki radikal gruplara hizmet edecektir. Bu durumda Koçaryan ve onun destekçileri, Ter-Petrosyan’ın Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi amacına Ter-Petrosyan’ın tersine Türkiye’ye karşı sertlik yanlısı bir politika izleyerek ulaşmış olduklarını belirtip, bunu iç politikalarında da başarı olarak sunabileceklerdir. Ermenistan’da daha ılımlı bir yönetimin işbaşına gelmesi de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunacaktır.

Diaspora çözüm değil, kriz pompalıyor

Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek Ermenistan’ın politik ve ekonomik çıkarlarının gereğidir. Türkiye Ermenistan’ın Batı’ya açılan kapısıdır. Kara sınırının açılmasından en fazla faydalanacak olan Ermenistan’dır. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi ve ekonomik kapasitesi dikkate alındığında Türkiye için dikkate değer bir pazar ve ekonomik partner olamaz. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi 1 milyar dolar civarındadır. Türkiye ile Ermenistan arasında Gürcistan yoluyla yapılan ticaretin hacmi 35-40 milyon dolar ve İran yoluyla yapılan ticaretin hacmi ise 30-35 milyon dolar kadardır. Toplam 70 milyon dolarlık bir ticaret hacmi vardır. Kara sınırının açılması halinde bunun bir miktar artabileceği düşünülse de Ermenistan ticari açıdan Türkiye için önemli bir pazar değildir. Türkiye ile ilişkileri çok iyi olan ve nüfusu Ermenistan’ın iki katından fazla olan Azerbaycan ile ticaret bile 300 milyon dolar seviyesindedir. Yine nüfusu Ermenistan’ın yaklaşık iki katı olan Gürcistan ile ticaret bile açık olan sınır kapılarına rağmen 300 milyon dolarlar civarında kalmaktadır.

Ermenistan’ın, Türkiye ile olan problemlerinin çözümü için adım atabilmesi için öncelikle diasporanın radikal kesimlerinin baskısından kurtulması gerekir. Türkiye’de gerek resmi gerekse özel kanallardan Ermenistan’daki ılımlı çevreler desteklenebilir. Bu çevreler Türk-Ermeni barışma komisyonu tarzı oluşturulacak diyalog amaçlı çalışmalara entegre edilmelidir. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi Kafkasya’da istikrar açısından önemli bir adım olacaktır ve bunun başlangıcı devletlerin birbirlerinin toprak bütünlüklerine saygılı olmaları ve irredentist politikalardan kaçınmalarıdır.

İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

BİTTİ

Yorumlar kapatıldı.