İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ERMENİ HALKININ ACISINA SAYGI GÖSTERİLMELİDİR

BASIN AÇIKLAMASI

ERMENİ HALKININ ACISINA SAYGI GÖSTERİLMELİDİR

Bugün 24 Nisan. 90 yıl önce bugün, Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi İstanbul’da yaygın tutuklamalar başlattı. Tutuklananlar, bugün Genel Kurmay’dan bakanlıklara kadar devletin internet sitelerinde “Ermeni Komitacılar” şeklinde tanıtılıyor. Oysa bu kişilerin çoğu, zamanın Ermeni toplumunun seçkin aydınlarıydı; milletvekiliydiler, yazardılar, şairdiler, müsizyen, sanatçı, doktor, avukattılar. Hemen hiçbiri sağ dönmedi. Bunu kitlesel sürgünler takip etti. 24 Nisan tutuklamaları 1915 ve 16 yıllarında süren etnik temizliğin simgesi oldu: Sonuçta, 20. yüzyılın başında Anadolu’da yaşayan her beş kişiden biri, yani nüfusun yaklaşık yüzde yirmisi gayrımüslimken bu oran bugün binde ikilere düşmüş durumda.

90 yıl sonra bugün soykırımın tanınması taleplerine karşı yürütülen yoğun çarpıtma kampanyası çıplak gerçeğin üzerini örtemiyor. Çıplak gerçek, bir zamanlar Anadolu uygarlığının temel taşlarından olan Ermenilerin, bugün 70 milyonluk bir nüfus içinde, ağırlıklı olarak İstanbul’daki 60 bin kişilik bir topluluğa dönüşmüş olması, zengin tarihinin izlerinin bile silinmiş olmasıdır.

90 yıldır Türkiye tarihiyle yüzleşmeyi başaramadı. Tarihiyle yüzleşmek bir yana, bugün çeşitli biçimlerde ve dozlarda, hak etmişlerdi, bugün olsa yine yaparız mesajları veriliyor. Yürütülen saldırgan kampanya Ermenilere düşmanlık ve nefret duygularını kışkırtıyor, onların kişilik haklarını, haysiyetini çiğniyor, kendi yurdunda güven içinde yaşama hakkını ellerinden alıyor.

O derece ki, Türkiye Ermenileri Patrikhanesi, bugün meydana gelmesi olası saldırılara karşı İstanbul Valiliği’nden Patrikhane binasının, okullarının, kiliselerinin mezarlıklarının korunmasını talep etmek durumunda kalmıştır.

Türkiye’nin tarihin sorgulanması ve tartışılması konusunda izlediği yasakçı politika, aynı zamanda tüm topluma karşı bir hak ihlalidir. Bilgilenme, tarihini öğrenme, özgürce araştırma, tartışma ve düşüncesini ifade etme hakkının yok edilmesidir. Cumhuriyet tarihinde kanlı örneklerini gördüğümüz gibi, resmi görüşün gönüllü savunucuları ve harekete geçirdiği karanlık güçler devlet politikalarını sokakta hayata geçirebilmekte, 90 yıl önce yaşananlara ilişkin farklı görüş belirtenlere karşı linç kampanyaları açılmaktadır. Bilgilenme özgürlüğünün yaşanmadığı bu ülkede devlet propagandası yanlışları doğru diye aktarmakta, tarihi özgürce çarpıtabilmektedir.

Örneğin, her yerde, emekli büyükelçilerden, üniversite öğretim üyelerine ve devletin resmi internet sitelerine kadar 1915’te çıkarılan tehcir kanununun Rus sınırında, Ruslarla işbirliği yapan Ermenilere yönelik olduğu anlatılmaktadır. Oysa bunu söyleyenler de, yazanlar da biliyorlar ki, resmi Osmanlı belgelerinde de yer aldığı gibi, tehcir emri Anadolu’nun İzmir ve İstanbul dışında her yerinde uygulamaya konulmuştur. Çorlu, İzmit, Bandırma, Adapazarı, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Kütahya, Afyon, Konya, Ankara, Kastamonu, Çorum, Çankırı, Amasya, Kırşehir, Kayseri yüzbinlerce kişinin ölüme doğru yola çıkarıldığı şehirlerin bazılarıdır. Bu ve birçok gerçek Türkiye’de insanların bilgisiz bırakılmasından ve bilgisi olanların da korkutulmasından güç alınarak hiçbir mahcubiyet duyulmadan çarpıtılmaktadır.

Tarihin tahrif edilmesini güvence altına almak için soykırım sözcüğüne uygulanan yasak, yasa gerekçesi yapılmıştır. Reform sözleri veren AKP hükümetinin meclisten geçirdiği yeni Türk Ceza Yasası’nın 305. maddesinin gerekçesinde Ermenilere soykırım yapıldığını ifade etmek suç kapsamına alınmış, “temel milli yarar”a aykırı hareket etmenin somut örneği olarak gösterilmiştir.

Ölçülerin ne kadar şaştığı ise yurtdışına verilen mesajlarda görülüyor. Türkiye, sanki yurt içinde konunun tartışılmasına bile izin vermeyen ve resmi/gayrı-resmi kanallardan yaygın bir baskı, yıldırma, tehdit kampanyası yürüten kendisi değilmiş gibi, yurtdışına “gelin komisyonlar kuralım, tartışalım, arşivlerimiz açık” şeklinde davetler yapıyor.

Öte yandan özgür araştırma ve bilimsel çalışmaya izin verilmeyeceği, resmi görüş sözcülüğünü yapan köşe yazarları aracılığıyla kamuoyuna iletiliyor. Bilim insanlarına gözdağı veriliyor, tarihçiler devlet tezlerini aktif bir şekilde savunmak üzere göreve çağırılıyor, resmi tezlere karşı çıkmak bir yana, görüş belirtmeyenlere bile suskun kaldığı için saldırılıyor.

Biz insan hakları savunucuları bu faşizan kampanyadan vazgeçilmesini, soykırım sözcüğü etrafında antidemokratik yasalarla, tehdit ve gözdağı ile örülen yasaklamaya son verilmesini, TCK 305. madde gerekçesinden,Türkiye toplumunun tarihiyle yüzleşmesini engelleyen Ermeni Soykırımı ile ilgili bölümün çıkarılmasını talep ediyoruz.

1915’te yaşananlar, uluslararası hukuktaki soykırım tanımına ne kadar uyuyor/uymuyor tartışmalarına, hesaplamalara ve pazarlıklara sığmayacak kadar ağırdır ve insanlığın vicdanında soykırım olarak yerini almıştır.

24 Nisan 1915’in 90. yılında insan hakları savunucuları olarak gerek Türkiye’nin Ermeni yurttaşlarının, gerekse yurtlarından edilmiş, en yakınlarının katline tanıklık etmiş Ermenilerin, dünyanın dört bir yanına dağılmış çocuklarının, torunlarının acısını yürekten paylaşıyoruz. Onlara, “acınız bizim acımızdır, bir daha hiç tekrarlanmaması için, yaşananları biz de hiç unutmayacağız,” diyoruz.

Yürütülen saldırgan kampanyayı kınıyor ve devlet yetkililerini, devlet tezlerini savunan yazılı ve görsel basını, bilim insanlarını ve herkesi Ermeni halkının acısına saygı göstermeye çağırıyoruz.

Yorumlar kapatıldı.