İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Demokratlaşmanın eşiğinde

Erol Katırcıoğlu

Ermeni soykırım iddiaları AB sürecinde artmış. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu böyle diyor. AB sürecine olumsuzluk atfederek. Ben kendisine bir de IMF ile yürütülen ekonomik program sürecine bakmasını öneririm. Bir şey bildiğimden değil. Kim bilir belki bu süreçte de bilmediğimiz olumsuz bir şeyler vardır. Hem ne de olsa AB’liler IMF’nin de yönetimindeler. Şaka bir yana öyle anlaşılıyor ki bazılarımız içinde yaşadığımız dünyayı algılamakta ya da algılasa bile anlamakta ya da anlasa bile kabul etmekte zorlanmakta. Dünya meselelerine karışmak istemek, dünyanın da sizin meselelerinize karışmasını kabul etmekle olur. Konuyu AB bağlamında ifade edersek, Türkiye’nin AB’ye katılım yönündeki iradesi Türkiye’nin AB içindeki meselelere karışmak istediğinin bir ifadesidir. Yani AB’nin nasıl tanımlanması gerektiği başta olmak üzere birçok Avrupa meselesinin biçimlenmesinde bir iddia taşımak anlamına gelir. O zaman sayın Halaçoğlu’nun sözleri ne anlama geliyor?

Eğer siz bugün hâlâ AB’nin bizi köşeye sıkıştırmak, bizi bölmek vs. gibi düşüncelerle hareket ettiğine inanıyorsanız ya da bu yönde endişeler taşıyorsanız, bu durum her şeyden önce sizin AB kıyılarında ne aradığınızı yeterince sorgulamamış olduğunuzu gösterir. Çünkü AB’ye aday ülke olmak sizin onların olduğu kadar, onların da sizin iç meselelerinize belirli kurallar çerçevesinde müdahil olmalarını kabul etmek anlamına gelir. Ama ne yazık ki bizim AB serüvenimiz başlangıçtan bu yana AB’ye bir katkı yapmak gibi bir iddia taşımaktan uzak oldu. Gerçekte çoğumuz bu süreci daha ‘zengin’, kimimiz daha ‘özgür’, kimimiz de daha ‘medeni’ olabilmenin bir yolu olarak gördü. AB’yi koparılacak meyveleri olan bir bahçe olarak algıladı. Tabii biz AB’yi böyle okurken aslında AB’nin de bizi nasıl okuması gerektiğinin sınırlarını yine biz çizdik. İlişkilerde bazı kabalıkların yaşanması da bence bu nedenle.

Türkiye’nin AB ilişkilerinde daha onurlu durabilmesi, bir ‘katkı’ isteyen değil, bir ‘katkı’ öneren bir ülke olduğunu göstermesiyle mümkün. Katkı önerebilmek için yapması gereken tek şey ise ‘demokrat’ bir ülke olduğunu göstermek ve bunu kanıtlamak. Devlet toplum ve toplum içi ilişkilerde ‘demokrat’ bir dili benimsemek, her şeyi herkesle konuşabileceğinin mesajlarını vermek. Belki her şeyden önemlisi tarihle yüzleşmek ve bilinçaltımızı boşaltmak. Doğrusu bu çerçeveden bakarsak, toplumun, örneğin ‘Ermeni’ konusunda bence inanılması güç bir performans gösterdiğini kabul etmemiz gerek. Yıllarca konuşulmamış böylesi bir konuda çok kısa zamanda yazılan yazıların, yapılan toplantı ve programların çokluğuna bakarsanız toplumun gerçekten böyle bir demokrat değişim içinde olduğunu görürsünüz. Bunun diğer sorunlarla ilgili olarak da önümüzdeki günlerde Kürt meselesinden başörtüsüne kadar nasıl yeni gündemler oluşturacağını hep birlikte göreceğiz.

Sanırım bir eşik atladık ya da atlamaktayız.

Yorumlar kapatıldı.