İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

24 Nisan

Hadi ULUENGİN

YARIN 24 Nisan ve 1915 ‘Tehcir’inin doksanıncı yıldönümünü idrak edeceğiz.

Dolayısıyla, en başta ‘esas mağdur’ kimlikleri asla tartışılamayacak Ermeni asıllı insanlarımız; tarihimizin bu kabus sayfasında hayatını yitiren Türk, Kürt, Süryani, Keldani kökenden ve Müslüman, Hıristiyan, Zerdüşti imandan tüm masumlara rahmet diliyorum.

İstisnasız hepsinin mekánı cennet ve Rabb’ın mağfireti üzerlerinde olsun.

* * *

VE gönlüm sonsuz arzuluyor ki, hiçbir etnik aidiyet ve hiçbir dini inanç gözeltilmeden, yarın camilerimizde o masumlar adına hutbe indirilsin.

Yarın kiliselerimizde o masumlar anısına ayin-i ruhani düzenlensin.

‘Resmi’ sıfat taşıyan şahsiyetlerimiz de iki ibadet mekanına kameralar önünde gitsin.

Küláhı açıp hem mevlit şekeri yesin, hem de minber arkasında sembolik mum yaksın.

Ve inanıyorum ki, belki yarın değilse bile mutlaka yarından sonra, 24 Nisan’ları birer ‘ortak idrak ve ibret günü’ olarak anacak cesaret, güven ve akl-ı selimle donanacağız.

Hem kendimizle, hem ‘öteki’yle barışacağız, nefreti ve kini yıkacağız.

Vakit çoktan geldi ve de geçiyor!

* * *

EVET, geldi ve geçiyor, çünkü velev ki o kin ve nefret tohumları üzerinde kimlik inşa etmeye çalışan ve kendisiyle kavgada belki bizden fazlası var azı yok, bir bölüm Ermeni diasporasının iddia ettiğinin tersine, İttihatçı çetenin 1915 cürmünde 2005 Türkiye Türklerinin maddi ve fiili hiçbir sorumluluğu olmasın.

Ancak, ‘esas mağdur’ önündeki ‘manevi sorumluluğumuz’ asla inkár edilemez.

Nereden bakarsanız bakın, eninde sonunda ‘devlet devamlılığı’nın uzantısıyız.

Üstelik, o zaman olduğu gibi şimdi de ‘hakim millet’in tá kendisiyiz!

Kaldı ki, bin şükür bizler yurdumuzda yaşamayı sürdürüyoruz ama aynı ortak yurdun öz be öz insanı olan çok büyük Ermeni kesim ‘Tehcir’den beri artık burada bulunmuyor.

O halde, tabii ki ilk ‘jest’i ve ilk ‘açılım’ı yapması gereken tarafı biz oluşturuyoruz.

Ve, masumlar adına camide kamusal mevlit okutmak veya kilisede ayin düzenletmek; bunlara ‘resmi’ yahut ‘yarı resmi’ seviyede katılmak, bütün önemine rağmen yine de son tahlilde semantik nitelik arz eden ‘soykırım’ tanımını kabullenmek anlamına gelmez.

Burada belirleyici olan temel ve hayati olgu ‘ma-ne-vi-dir’!

Maneviyat arz eden her şey ise ‘in-sa-ni-dir’!

24 Nisan da, ne Ermeniler, ne Türkler açısından insaniyetten soyutlanarak anılabilir.

Yani, karşılıklı olarak bu soyutlamayı gerçekleştirip onu kasten bir ‘nefret günü’ne dönüştürenlerin ektiği kin tohumları 24 Nisan’lardan ‘kaçarak’ (!) ortadan kaldırılamaz.

Tam tersine, kin tohumları yerine barış ve kardeşlik çiçekleri yetiştirebilmenin yegáne yöntemi, 24 Nisan’ları ‘ortak maneviyat günü’ olarak idrak etmekten geçer ve geçmelidir.

* * *

OYSA, ‘diplomatik hukuki’ (!) paranoyalar vaaz eden ve ‘öteki’ korkusuyla titreyen kargaları bugüne dek kılavuz edinerek, o diplomaside ve o hukukta tecride gidiyoruz.

Sanki kıyam olmamış gibi havaya bakıp ıslık çalmak; sanki kemikler Ali veya Agop yazarmış gibi toplu mezarları ‘Ermeni vahşetine delil’ diye sunmak; sanki kabzımal çürük hıyar sayarmış gibi ölü sayısında bezirgán hesabı yapmak, 24 Nisan’ları takvimden silmiyor.

Bir ‘soykırımdı, değildi’ sorunu olmadan çok çok önce bir ‘insaniyet sorunu’ olan 1915 ‘Tehcir’inin başlangıç günü evrensel tarih kitaplarından ayıklanmıyor.

Tekrar, 24 Nisan’ın doksanıncı ‘ortak idrak ve ibret’ gününde, başta ‘esas mağdur’ durumundaki Ermeni insanlarımız, Türk, Kürt, Süryani, Keldani etnisiteden ve Müslüman, Hıristiyan, Zerdüşti dinden bütün masumların ruhu şad ve mekánları cennet olsun!

Yorumlar kapatıldı.