İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özkök´ün konuşması ve Ermeni sorunu!

Ruhat Mengi

Dün gündeme damgasını vuran olay Orgeneral Hilmi Özkök’ün konuşmasıydı. Bundan öncekilerle kıyaslandığında “ılımlı ve demokratik kurallara bağlı”lığını her fırsatta gösteren bir Genelkurmay Başkanı olarak bilinen Özkök’ün bu ani çıkışı doğal olarak herkeste bir şaşkınlık yarattı.

‘Doğal olarak’ yarattı çünkü bugüne kadar kendisine sorulan sorulara verdiği “Bunlar ordunun işi değil, çözümü sivil irade bulacaktır” türü cevaplarla AB sürecinde son derece olumlu bir tablo çizmişti Hilmi özkök ve bu konuşması tabloda ortaya çıkan ilk “aykırı renk”ti. Bu nedenle “değindiği konuların hepsinde doğruluk payı yüksek olmakla birlikte” konuşması haklı olarak eleştirilecektir.

Özellikle Avrupa Birliği sürecinde ve bu gelişmeyi çeşitli şekillerde engelleme çabalarının iyice su yüzüne çıktığı bir dönemde “ordunun hâlâ siyasete karıştığı” imajının yaratılması elbette çok sakıncalıdır. Demokratik bir ülkenin basınını “hapis cezasıyla susturma” gayreti ne kadar sakıncalı ve antidemokratik ise, askerin siyasi konularda görüş bildirmesi, eleştiri yapması da o kadar sakıncalı ve antidemokratiktir.

Siviller yeter

Türkiye Cumhuriyeti ne ölçüde köşeye sıkıştırılırsa sıkıştırılsın “her ahval ve şerait içinde” kendi sivil gücüyle, laikliğe, demokrasiye saygılı insanlarıyla çözümü bulacak kudrettedir…

Ben şimdi bunlan bir tarafa bırakarak onun “Ermeni soykırım iddiaları” konusunda söylediklerine değineceğim.

Özkök: “1915’te cereyan eden olaylarda Osmanlı Devleti’nin vatandaşı durumunda olan çok sayıda Türk ve Ermeni’nin yaşamını yitirdiğini, tehcirin; katliam yapan, siyasi faaliyette bulunan Ermeni çetelerine Türk toplumunun misillemesinden Ermeni halkı koruyabilmek için’ başlatıldığını ve bunun güvenli yapılabilmesi için Osmanlı Devleti’nin o günün şartlarında mümkün olan önlemleri aldığını”
söyledikten sonra olayların soykırım tarifine uymadığını ve bu iddiaların Lozan Antlaşması ile kapandığını vurguluyor.

“Antlaşma ile Türkiye Cumhuriyet’ine herhangi bir yükümlülük intikal etmemiştir, bu iddiaların hiçbir dayanağı yoktur” diyor.

Gerçeğin özetidir bu!

Merkel ve Almanya’nın kararı

İngiltere’de aldığım bilgiler “İngiltere’nin Ermeni iddialarına ‘bu iddiaları kabul eden ülkeler gibi’ bir yaklaşımının olmadığı, onun için de ‘Mavi Kitap’ nedeniyle İngiltere’nin fazlaca sıkıştırılmasına gerek olmadığı” yönündeydi.

Bugün ise CDU/CSU’nun önergesi Almanya’da Federal Meclis’te görüşülecek. Angela Merkel ile onun gibi düşünenlerin (ve onlara destek veren bazı Türk “aydın”larının) çabalan, sonucu nasıl etkileyecek bilmiyoruz.

Dün sabah beni telefonla arayan Berlin Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik “Tarihi olaylar hakkında hüküm vermek parlamentoların işlevleri arasında değildir. Nitekim, bundan önceki girişimler Almanya’da bu nedenle sonuçsuz bırakılmıştır. Önergenin metni; 1915 olaylarına ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine ilişkin sayısız hatayla doludur. Böyle bir metnin Almanya gibi ciddi bir devletin parlamentosunca kabul edileceğini düşünmek dahi Bundestag’a saygısızlık olur(…) Ben sonuç konusunda iyimserim” diyor.

Ama iddiayı kabul eden ülke parlamentolarını düşününce, örneğin ben o kadar iyimser olamıyorum.

Sonuçta “Olaylar Osmanlı döneminde yaşanmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin zaten olaylarla ilgisi yok, biz üstümüze alınmayalım” tezinin yanlış olduğunu, bu iddia kabul gördüğü takdirde sonsuza kadar her Türk’ün aynı suçlamaya ortak edileceğini, tazminat ve diğer taleplerin geleceğini biliyoruz. Umalım da Almanya’dan, Sayın İrtemçelik’in beklentisi doğrultusunda karar çıksın!

Türkiye “aydın” ın tarifini yapmalı!

Sevgili okurlarım… Biliyorsunuz ki bu köşenin yazarı “çok zorunlu bir neden” olmadıkça sizden uzak kalamaz. Bayram demez, hafta sonu demez her daim yazar ve de düşünür… Canım Türkiye’sini, Türkiye’sinin insanını düşünür. O insanın bugün ve gelecekte daha iyi şartlarda, daha az haksızlıkla karşılaşarak yaşaması için tek bir dakika ziyan etmeden çalışmanın gerekliliğine inanır.

Ama bazen bu beyinlerin de dinlenmesi elzem oluyor. Gelibolu filminin Londra galası için gittiğim İngiltere’de kalış süremi biraz uzatarak hem biraz dinlenmek ve kültür-sanat olaylarını izlemek hem de bazı görüşmeler yapmak istedim. Çok da iyi oldu.

İngilizlerin AB ve Türkiye ile ilgili bazı siyasetçi ve iş adamlarıyla olduğu gibi orada bulunan Türklerle de konuştum.

Bana Avrupa Birliği’ne kabul edilen diğer ülkelerin de aynı zor süreçlerden geçtiği söylendiğinde onlara Türkiye’nin diğerlerinden çok daha farklı bir konumda olduğunu, AB’ye giriş sürecinin neredeyse ikinci bir Kurtuluş Savaşı kadar zorlu geçeceğini, bunun belirtilerinin de şu anda hızla ortaya çıkmakta olduğunu anlattım. Uzun süren ama yararlı görüşmelerdi.

Bunlardan notlan zaman zaman yazılarımda göreceksiniz. Bu gün önce şu “aydın” ın tarifi konusuna değinmek istiyorum. 12 Nisan Salı günkü yazımda ‘birkaç kişinin oturup Türkiye’nin aydınları listesi hazırladığından ve bildiriler yayınladığından’ söz etmiştim. Önce şunu söyleyeyim ki o listelerde tabii ki “gerçek aydın”lar da var. Onları bu konunun dışında tutuyorum.

Karşı olduğum şey, önümüze sürülen her olayı incelemeden, dikkat etmeden kabul etmemiz… “Sürü psikolojisi” deyimini kullanmak istemiyorum aslında, çünkü değiliz, onun için “çoğunluğa uyma veya kolaycılık” diyelim; toplum kendisine dayatılan (hemen her alanda böyle) her şeyi anında kabulleniyor.

Bilgi deformasyonu

“Kimdir, nedir, geçmişte ne gibi faaliyetleri olmuştur ve halen ne faliyetlerle iştigal etmektedir, olayda samimiyet var mıdır, yoksa kulisini görmediğimiz bir tiyatro sahnesini mi izlemekte ve hemen inanmaktayız”, bu tür sorgulama ve irdelemeler tümüyle ortadan kalkmış durumda.

Ve işte her konuda, “yozlaşma” dediğimiz deformasyon da toplumlarda böyle başlıyor.

Şimdi “aydın” listesine dönelim. Aşın milliyetçi hareketlerin tekrar (ve hızla) yükselişi konusunda “bildiri yayınlayan aydınlar” listesini incelediğinizde listedeki birçok ismin “aydın” tanımıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, bazılarının yakın geçmişte, bazılarının halen devam eden “kendi toplumuna, kendi ülkesine karşı” hareketlere destek veren isimler olduğunu görüyorsunuz.

Yorumlar kapatıldı.