İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hata nerede?

Sami Kohen

TÜRK-ABD ilişkileri bir dizi yeni gelişme ile gene gündeme geldi. Bu gelişmelerden biri, İncirlik Üssü üzerinde varılan mutabakat ile ilgili. Aylarca süren görüşmelerden sonra Ankara ile Washington arasında varılan anlaşma çerçevesinde Bakanlar Kurulu’nun hazırladığı kararname, ABD’ye üssün kullanımı konusunda bazı sınırlı haklar tanıyor. Özetle bu mutabakat bir uzlaşmaya dayanıyor: ABD’ye tüm istekleri doğrultusunda topyekûn açık çek verilmiyor, ama bunların reddi anlamında bir tavır da alınmıyor…

Hükümetin bu kararı tam 24 Nisan “Ermeni soykırımı günü” arifesinde açıklaması, anlamlı. Son günlerde Washington’da yoğunlaşan Ermeni kampanyasının amacı Başkan Bush’un o gün yayımlayacağı yıllık mesajında bu kez “jenosid” sözcüğünü kullanmasını sağlamak, ayrıca Kongre’den de Ermeni yanlısı bir karar çıkartmak.

Amerikan diplomatik çevreleri, yapılan propagandaya rağmen, bu iki amacın da gerçekleşmeyeceği kanısında. Doğrusu bunun aksi, ilişkilere -düzeltme çabalarının yoğunlaştığı bir sırada- yeni bir darbe indirmiş olur…

* * *

TÜRK-ABD ilişkilerinin bugünkü durumunu tanımlamak zor bir iş oldu.

Son haftalarda sıkça sözü edilen Türkiye’deki “anti-Amerikanizm” ve ABD’den gelen tepkiler, basına “kriz” olarak yansıdı. Ancak Ankara’nın ve Washington’un tavrı bu değil. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görüşü de bu değil. Nitekim Genelkurmay Başkanı Org. Özkök önceki günkü konuşmasında böyle bir değerlendirmenin gerçekçi olmadığını vurguladı, her iki ülkenin birbirine ihtiyacı bulunduğunu söyledi, fakat bu arada PKK konusundaki beklentilerin yerine getirilmemesinden duyulan düş kırıklığını da dile getirdi… Böylece Washington’a askeri cenahtan da hükümetin görüşleriyle örtüşen bir mesaj verilmiş oldu…

* * *

DÜN ARI Hareketi tarafından İstanbul’da düzenlenen “Türk-ABD İlişkilerini yeniden Tanımlamak ve Geliştirmek” başlıklı bir toplantıda, bu konu enine boyuna tartışıldı. Siyaset, sivil toplum, iş dünyası, akademi ve medya temsilcilerinin katıldığı bu egzersiz, ARI’nın desteği ile İngilizce yayımlanan “Turkish Policy Quarterly” adlı derginin son ABD özel sayısındaki inceleme yazılarının ışığında, bazı önemli tespitlerin yapılmasına vesile oldu.

Ortaya çıkan belli başlı görüşleri şöyle özetleyebiliriz:

Soğuk Savaş döneminde ortak tehdit ve güvenlik faktörlerine bağlı politikalar, Türkiye ile ABD’yi sıkı bir ittifak içinde ilişkilerini sürdürmelerini sağlamıştı. Sonraki dönemde bu devam ettiyse de, 11 Eylül’den sonra ABD’nin geliştirdiği yeni küresel stratejiler çok şeyi değiştirmiştir. Bu da (özellikle Irak savaşının bir sonucu olarak) Türk-ABD ilişkilerini etkilemiştir.

Türk dış politikası tutucu çizgisinde kalmış, değişime ayak uydurmamıştır. Ankara oluşan büyük fotoğrafı görmemiş veya görmezlikten gelmiş, sadece hassasiyetlerini ve endişelerini sürekli tekrarlar hale gelmiştir.

Türkiye PKK ve Kuzey Irak’la ilgili beklentilerini ancak ABD ile daha uyumlu bir strateji uygulamakla gerçekleştirebilir. Bu arada Türk diplomasisi bölgesel (Kafkasya, Orta Asya) projeler geliştirerek yeni küresel tabloda yerini alabilir.

Hükümetlerin politikalarında ince ayar yapması yetmez. Halkın, kamuoyunun da paranoyaları terk edip buna uyması gerekir. Bu da hükümetin ve siyasetçilerin halkı doğru bilgilendirmesi ve yönlendirmesi ile mümkündür.

“Foreign Policy Quarterly”de ABD yönetimine yakınlığıyla bilinen Michael Rubin’in de belirttiği gibi, “Türk-ABD ortaklığı her iki taraf için de kaybedilmeyecek kadar önemlidir ve bu nedenle yakın geçmişteki hatalar karşılıklı olarak kabul edilmeli ve giderilmelidir…”

Yorumlar kapatıldı.