İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk-Ermeni açmazı

David L. Phillips / Boston Globe

Ermeniler bu hafta sonu tüm dünyada Ermeni soykırımının 90. yılını anma törenleri için toplanırken, bir yandan da Türk-Ermeni uzlaşmasını konuşuyor. Milliyetçi kesim, Türkiye soykırımı inkâr etmeyi bırakana, tazminat ödeyene, toprakları geri verene kadar Türklerle Ermeniler arasında hiçbir temas olmaması gerektiğini savunuyor. Ancak çoğu Ermeni destek ve işbirliğini destekliyor; Ermenistan’ın tecrit ve yoksulluğuna son vermek için sınır kapısının açılması gerektiğini düşünüyor.

Türk-Ermeni ilişkilerine 90 yıldır düşmanlık ve güvensizlik hâkimdi. Yanlış anlamalar, tarihin birbirinden son derece farklı yorumlamalarıyla daha da derinleşti. Ermeniler ve uluslararası tarihçilerin çoğu

19. yüzyıl sonunda Doğu Anadolu’da 250 bin Ermeni’nin öldürüldüğü sistemli katliamlardan bahsediyor. 24 Nisan 1915’te 800 kadar Ermeni cemaat lideri öldürülmüş ve 1915-1923 yıllarında Ermenilerin sürülmesi, 1.5 milyon Ermeni’nin ölümüyle sonuçlanmış.

Türk yönetimi ise bu olayların savaş bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Sürgünün, Ermeni isyanında yüzbinlerce Türk’ün ölmesi sonucunda, güvenlik kaygıları nedeniyle yapılmış olduğuna işaret ediyor. Türkiye soykırım teriminin kullanılmasını reddediyor ve Ermenilerin uluslararası alanda soykırımı tanıtma çabalarına fena halde kızıyor.

Mesele, diaspora siyaseti ve Ermenilerin Azerbaycan’da işgal ettiği topraklar yüzünden daha da çıkmaza girmiş durumda.

2001’de bir grup Türk ve Ermeni kahramanca bir çıkış yaparak, artık birbirleriyle konuşma vaktinin geldiğini söyledi. Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nu kurarak, Türkiye’de Ermeni meseleleri tabusunu yıktılar. Bu komisyon tabii ki resmi diplomasinin yerine geçmiyor. Amaçları çatışmaya neden olan, altta yatan koşulları araştırmak ve stratejiler geliştirmek. Çatışma, iki tarafın ortak sorunu olarak ele alınıyor.

Komisyonun birinci hedefi Türkiye ile Ermenistan’ı Kars-Gümrü sınır kapısını açarak, diplomatik ilişki kurmaya doğru bir adım atılmasını teşvik etmekti. Gelgelelim tartışmalar, sonunda hep soykırım meselesine gelip tıkanıyordu. Bunun üzerine Türkler ve Ermeniler, saygın Uluslararası Geçici Adalet Merkezi’nden ‘Soykırım Konvansiyonu’nun 20. yüzyıl başındaki olaylara uyarlanabilirliği’ne dair, bağlayıcı olmayan bir hukuki görüş almaya karar verdi.

Türklerin lehine çıkan analiz, ‘Soykırım Konvansiyonu geriye dönük uygulamaları zorunlu kılan bir hüküm içermez. Bu nedenle Konvansiyon’a tabi bir şahıs veya devlete karşı yasal talep, tazminat veya toprak talebinde başarılı sonuç alınamaz” diyordu. Sevr’den beri büyük güçlerin kendilerini yanlış anladığını, ülkelerini yok etmeye veya parçalamaya çalıştıklarını düşünen Türkler açısından bu tespit son derece önemliydi.

Hukuki analizde olaylar, uluslararası hukuk bağlamında da incelendi. Bu sefer de Ermenilerin yüzü güldü: Özel bir etnik gruba, ırka veya dini gruba mensup bir veya daha fazla kişi öldürüldüğünde; hareket o gruba karşı işlenmiş bir suçun parçası kabul ediliyordu ve Osmanlı yöneticilerinin en azından bir bölümü, Ermenileri sürme emirlerinin pek çok ölümle sonuçlanacağının bilincindeydi. Bu nedenle o yöneticilerin hareketleri, soykırım niyeti taşıyordu.

Bu noktada Türkiye ile Ermenistan’ın yapması gereken, diyaloğu genişletmek. Ermeni hükümeti, bugünkü Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı çizmiş 1921 Kars Anlaşması’na bağlılığını yeniden vurgulayarak, Türkiye’yi sınır kapısını açmaya teşvik edecek koşulları yaratabilir. Türk yetkililer de Türkiye’nin korkacak bir şeyinin olmadığını, bilakis sınır kapısını açmakla kazançlı çıkacağını görmeli. Normal bir iş ve seyahat ortamı Ermenistan sınırına yakın illerde muazzam bir ekonomik etki yaratırken, Türk mallarının da nakil masraflarını azaltır.

Her ne kadar Bush yönetimi Türk-Ermeni meselelerini 11 Eylül ve Irak savaşından beri kendi haline bırakmış olsa da, ABD bu meselede vazgeçilmez bir rol oynayabilir.

ABD Ermenistan’ı harekete geçmeye ve Türkiye’ye, iyi komşuluk ilişkilerinin Türkiye’nin AB üyelik hedefine de yardımcı olacağını göstermeye teşvik etmeli. (ABD Dış İlişkiler Konseyi, Önleyici Eylem Merkezi’nde kıdemli üye, 19 Nisan 2005)

Yorumlar kapatıldı.