İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fotoğraftan korkmak!

Mustafa Mutlu

Günlerdir Ermeniler’in soykırım iddialarını tartışıyoruz. Dünyanın sayılı gazeteleri, televizyonları neredeyse her gün bu sözde soykırıma ilişkin sözde belgeler, fotoğraflar yayınlıyor. Dünya, bu görüntülerle ve belgelerle yönlendiriliyor.

Ama biz Türk gazetecileri ve televizyoncuları olarak bunları görmezden gelmeyi tercih ediyoruz…

Aynen dün yaptığımız gibi!

Amerikan AP ajansı, önceki gün tüm dünya medyasına Ermeniler’in soykırım iddialarına yer veren bir fotoğraf geçti. Ermeni kaynaklarının ajansa ulaştırdığı bu fotoğrafın 1919 yılında, o günlerde Osmanlı yönetiminde olan Suriye’de çekildiği iddia ediliyordu. Yan yana dizilmiş 30 kadar ceset vardı bu fotoğrafta ve arkalarında üç de Ermeni din adamı…

Peki bu fotoğraf, tek başına “soykırım”ın belgesi olabilir mi?

Elbette hayır!

Çünkü fotoğraftaki insanların nasıl öldüklerine ya da öldürüldüklerine ilişkin en ufak bir ipucu bile yok!

Ama necip Türk basını, büyük bir komplekse kapılarak bu fotoğrafı görmezden geldi…

Bir tek VATAN’ın dışında!

VATAN ise tüm dünya basınına ulaştırılan bu fotoğrafa, Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı diğer fotoğraflarla birlikte birinci sayfasında yer verdi.

Böylece; aleyhimizde yürütülen uluslararası kampanyanın nasıl bir “linç politikası”na dönüştürülmek istendiğini Türk insanına anlatmayı hedefledi…

Onlarca yıldır bu fotoğrafları ve yarısı gerçek, yarısı düzmece Ermeni belgelerini görmezden geldik.

Tıpkı birçok küçüklü-büyüklü gazetemizin dün yaptığı gibi, dünyanın gördüğünü kendi vatandaşımızdan saklamayı “vatanseverlik” sandık…

Oysa yanıldık!

Başımızı kuma gömmekle ve “Türk’e Türk propagandası yapmakla” , bu linç kampanyasının çığ gibi büyümesine izin verdik!

“Ermeni ve Türk bilim adamlarının katılımıyla bir kurul oluşturulmasını” öneren siyasetçilerimiz kadar olamadık…

Oysa; bizler de en az siyasetçiler kadar cesur olmak, hiç değilse bundan sonra, dünyaya sunulan fotoğraflardan, belgelerden korkmamayı öğrenmek zorundayız.

Sadece kendi arşivlerimizdeki “Ermeniler’in öldürdüğü Türkler’in fotoğrafları”nı yayınlamakla kalmamalı, karşı tarafın önümüze getirdiği fotoğrafları da incelemeliyiz…

Eğer bu fotoğraflar ya da belgeler düzmeceyse; bunu kanıtlamak için de elimizden gelen çabayı göstermeliyiz.

***

Kısacası; duyarlı olduğumuz konularda “devekuşu”nu oynamakla bugüne kadar hiçbir şey kazanmadık…

Hiç değilse bundan sonra otosansürden vazgeçmeli ve etrafımızda örülen ağları bozabilmek için halkımızı dünyada olup bitenler hakkında daha doğru bilgilendirmeliyiz!

Keşke yanılsaydım!

İzmirli Kenan Alp, eşi Tijen’i kendisine ihanet ettiği gerekçesiyle öldürmüş. Sonra da gidip polise teslim olmuş.

Öldürülen Tijen’in ailesi de önceki gün, Kanal D’de yayınlanan “Kadının Sesi” programına katılmış. Bu arada Kenan Alp’in babası Kemal Alp de canlı yayına bağlanınca, iki baba arasında küfürlüşmeye kadar varan bir tartışma yaşanmış. Kemal Alp dünürünü, “Bunu size ödettireceğim” diyerek tehdit etmiş. Sonra da yollarını kesip, aileyi kurşun yağmuruna tutmuş. Bir kişi ölmüş, dört kişi de yaralanmış.

***

Bu ve benzeri olayların her an başımıza gelebileceğini yazmıştım. Hem de tam dört ay önce!

Televizyonların öğleden sonraki kuşaklarında yayınlanan programları kastederek, “Ekrandaki şiddete kim dur diyecek?” diye sormuştum. Ardından da eklemiştim:

“Bir gün canlı yayında hızlarını alamayan birilerinin, programdan sonra kıtır kıtır adam kestiğini duyarsanız, şaşırmayın!”

Ne yazık ki korktuğum oldu!

Üstelik; eğer bu programlar sırf rating uğruna, “ateşin üzerine benzinle gitme”ye devam ederlerse; bu cinayet son olacağa da benzemiyor!

Şimdi sakın bu programın yapımcısı ve sunucusu Yasemin Bozkurt ortaya çıkıp, “Bu cinayetin programımla bir ilişkisi yok” demeye kalkmasın…

Çünkü görünen köy, kılavuz istemiyor!

Yorumlar kapatıldı.