İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İttihatçı-Ermeni ittifakları

İttihatçılar, iktidara Taşnak Cemiyeti’yle ittifak yaparak ulaşmışlardı. 2 bin kadar Türk öldürülen Adana olaylarından sonra Cemal Paşa, Batı’ya şirin görünebilmek için 47 Türk’ü idam ettirdi…

AVNİ ÖZGÜREL

Bulgar ve Yunan halklarıyla karşılaştırıldıklarında Ermenilerin Osmanlı devleti aleyhine örgütlenmesinin çok uzun bir geçmişi yok. Nizip Savaşı sırasında (1839) Osmanlı ordusunda danışmanlık yapan General Moltke ‘Türkiye Mektupları’nda, “Ermenilere Hıristiyan Türkler demek doğru olur” diyor.

Ermeni gizli örgütlerinin 1877 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Rusya’nın teşviki, Avrupa’da yayılan milliyetçi düşüncelerin etkisiyle kurulduğunu biliyoruz. İttihad Terakki Cemiyeti ise 1890 senesinde İstanbul Askeri Tıbbiye’sinde Dr. Abdullah Cevdet, İshak Sükuti ve İbrahim Temo tarafından gizli olarak kuruldu. Gençler arasında örgütlenen cemiyet biraz güçlenip 1897’de 2. Abdülhamid’e karşı gövde gösterisine hazırlandığı sırada saraya yapılan bir ihbarla önde gelen elemanları tutuklanınca faaliyetlerine Ahmet Rıza Bey’in başkanlığında Fransa’da devam etti. O dönemde Avrupa’da çok sayıda Abdülhamid aleyhtarı dernek vardı.

1902’de bunların tek çatı altında toplanmasını sağlamak için Ahrar-ı Osmaniye Kongresi toplandı. Paris’te Prens Sabahattin’in başkanlık ettiği ve altı gün süren kongreye sadece Türk-Müslüman halkı temsil eden dernekler değil Bulgar, Ermeni, Rum, Arap, Kürt ve Arnavut halklarını temsilen kurulu cemiyetlerden 70 delege katıldı.

‘Milli muhtariyetler’

Kongrenin aldığı kararlar arasında Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında ‘milli muhtariyetler’ ilanı, bu talebin İstanbul hükümetince kabulünü sağlamak için Avrupa devletlerinin Babıâli’ye baskı yapmalarının sağlanması v.s. vardır. Bu süre zarfında İttihad Terakki propaganda faaliyetini harb okulu mezunu genç subayların gönderildiği Selanik, Manastır ve Kosova’da yoğunlaştırdı. Genç subaylar kimi zaman üç ay maaş alamadıkları için Abdülhamid idaresine karşı zaten öfke içindeydiler. Başlangıçta birbiriyle fazla irtibatı olmayan Paris ve Selanik grupları 1906 senesi yaz aylarında Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti adı altında birleşti. İttihad Terakki’nin önde gelen üç isminden biri mevkiinde genç bir subay olan Niyazi Bey hatıralarında örgütlenmede ordu ve devlet memurlarına öncelik tanıdıklarını ve çok çabuk güçlendiklerini anlattıktan sonra devlet içinde devlet haline gelişlerini, “Cemiyet düzenli ve gizli bir hükümet halinde çalışıyordu” diye anlatıyor.

Ermeni ve Arnavutların kurduğu gizli örgütlere hayranlığını sık sık tekrarlayan Niyazi Bey’in cemiyetin ‘klinik’ ruh halini gösteren özelliği her neredense ele geçirdiği bir geyiğin de ‘meşrutiyetçi’ olduğuna inanmasıdır. Hayvancağızla ilgili kanaati şöyle: “Yüce bir gayeye sahip cemiyete hizmeti hayvanlar dahi şeref sayıyorlar. İşte görülüyor ki, vahşi bir hayvan olan bu geyik bize rehberlik ediyor. Bu içgüdüdür.”

Neticede Balkanlar’da Osmanlı aleyhinde ne kadar gayrimüslim ihtilal komitesi varsa hepsiyle içli-dışlı olan İttihad Terakki, Sultan Abdülhamid’e, “On gün içinde meşrutiyeti ilan etmezse on binlerce insanın başkente yürüyeceği” tehdidinde bulunacak kadar güçlendi.

13 Nisan olayları

İkinci Meşrutiyet olarak isimlendirdiğimiz ve neredeyse 31 Mart hadisesiyle başlayan dönemde (Hicri takvimle 22 Rebiülevvel’e Rumi takvimle 31 Mart 1325 gününe denk geldiği için 13 Nisan olayları 31 Mart Vak’ası diye anılıyor) Hareket Ordusu’nun kontrolü sağlamasına kadar İstanbul’un bir hafta süreyle başıboş bir şehir haline geldiğini söylemek mümkün. Fiilen İttihad Terakki iktidarının başlangıcı olan bu hadise sırasında dikkatler İstanbul üzerindeyken Adana’da da Ermeniler ayaklandı.

Amaç Kilikya’da bir Ermeni hükümeti kurmaktı. Ama Ermeniler durup dururken kendiliklerinden ayaklanmadılar. Ermeniler Abdülhamid’in her cepheden zorlanması için ‘ihtilal komitelerinin birlikte hareket etmesi’ üzerinde İttihad Terakki’yle yapılan anlaşmaya dayanıyorlardı.

Cemal Paşa hatıralarında anlatıyor:

“Avrupa’da bulunan Ahmet Rıza Bey ve arkadaşları Ermeni ihtilalcilere büyük yardımda bulundular. Benim gibi yurt memleket içinde bulunanlar da Abdülhamid’i itham etmekten çekinmedik. Ermeni komitelerinin en namuslu ve en esaslısı olan Taşnak komitesi de bizimle aynı ideali paylaşıyordu. Hınçaklar ise Rusya’nın himayesinde bir Ermenistan kurmayı programlarına almışlardı. Bizi Türk siyaseti yapmış olmakla itham edenlere kesin bir dille söylemek isterim ki, biz Türk siyaseti değil Osmanlı siyaseti yaptık. İstanbul’da meşrutiyetin ilanıyla birlikte Ehabülababi, Çerkez Teavün Cemiyeti, Kürt Kulübü, Arnavut Kulübü vesair açıldığı sırada Türk Ocağı’nın açılmış olması neden İttihad Terakki hükümetinin Türkçü olmasını icab ettirsin ki?”

Bu girizgâh’tan sonra İttihad Terakki’nin önde gelen ismi Ermenilerle vardıkları anlaşmaya getiriyor sözü:

“Öncelikle çeşitli Bulgar ihtilal cemiyetleriyle temasa geçtik. Biz Osmanlılık esaslarından bahsederken Bulgar ihtilalciler bağımsız Makedonya fikrinden zerrece fedakârlık etmek istemiyorlardı. Talat Bey’le birlikte yürüttüğümüz bu müzakerelerde çektiğimizi bir Allah bilir, bir de biz. Ancak yine de ihtilal komiteleri arasında en fazla anlaştığımız meşhur Sandanski ve Çernopeyef oldu. Asıl Bulgar Makedonya Komitesi kendi siyasi programından vazgeçmek istemedi. Etniki Eteriya adına Selanik’e bizimle görüşmeye gelen Yunanlı ise Girit’in ve Sisam’ın Yunanistan’a katılmasını, adalara bağımsızlık verilmesini, Rum Makedonyası dediği havaliye geniş özerklik tanınmasını istiyor; bunlar sağlandığında Yunanistan’la Türkiye arasında ittifak anlaşması yapılabileceğini söylüyordu. Bunu reddettik. 1907 senesi ağustos ayında İttihad Terakki Genel Merkezi İstanbul’a geldiğinde Ermeni komiteleriyle müzakereye giriştik. Bizim tarafta ben, Bahattin Şakir Bey ve Dr. Nihat Reşad Bey bulunuyorduk. Ermenilerden Malumyan ve Şahirikyan efendiler görüşmeye katıldılar. Nihat Reşad Ermeni ihtilal cemiyetinin taleplerinden daha geniş haklar verilmesine taraftardı. Nihayet Malumya Efendi Taşnak Komitesi adına şu teklifte bulundu: ‘İttihad Terakki Cemiyeti’yle Taşnaksutyon Cemiyeti Osmanlı İmparatorluğu’nda meşrutiyetin tehlikeye girmemesi konusunda işbirliği yaparlar ancak kendi programlarına göre faaliyette bulunmakta birbirlerinden bağımsız hareket ederler. Ancak şimdiye kadar gizli olan bu teşkilat bundan sonra açık bir siyasi cemiyet halini alır..’ Bu teklifi kabul etmekte başka çaremiz yoktu. Hınçaklar ise bizimle görüşmeye dahi yanaşmadılar…”

Piskopos Muşeg

14 Nisan 1909 günü Adana’da Ermenilerin Türk mahallelerine silahlı saldırısıyla başlayan ayaklanmanın ‘tek sorumlusu’ olarak piskopos Muşeg’i gördüğünü söylüyor Cemal Paşa. Piskoposun aslında yasak olduğu halde Ermeni halkını silahlandırdığının ve kışkırtıcı konuşmalar yaptığının bilindiğini v.s. anlatıyor. Ve ayaklanma üzerine ‘mağdur Ermenilerin durumlarını incelemek için’ İttihad Terakki tarafından görevlendirilmesi üzerine bölgeye gittiğinde kurduğu sıkıyönetim mahkemesinin Türklerin idamına karar verdiğine getiriyor sözü:

“Olayların sorumlularından önemsiz dokuz Türk’ü idam ettirdiğim yalandır. Adana’ya gelişimden dört ay sonra yalnız Adana şehrinde 30 Müslümanı idam ettirdiğim gibi, iki ay sonra Erzin kasabasında 17 Müslümanı daha idam ettirdim. Buna karşılık yalnız bir Ermeni idam olmuştur. İdam edilen Müslümanlar arasında Adana’nın en eski ve en zengin ailelerinden gençler, Bahçe kazası müftüsü de vardı. Müftünün o havalide Türkler üzerinde büyük nüfuzu olduğunu biliyordum.”

İktidardaki ‘çete’

Talat Paşa da hatıralarında adeta övünerek, “Bu idam kararlarının bakanlar kurulunda tasdikini sağlayan ben oldum” der..

İttihatçı kafasının cahilane bir mantıkla, sözümona Doğu Andolu Rusların eline düşmesin diye; bölgedeki Müslüman ahalinin Avrupalıların umurunda olmayacağı bilindiği için, ‘Batı dünyasında Ermenilere merhamet celbinin uygun olacağı’ kararı vererek Nubar Paşa’yla işbirliği yollarını aradığını da eklemeliyim… Ne tesadüf ki aynı tarihte Ruslar da dünyada Ermenilere merhamet hislerini tahrik edip aynı zamanda Kürt prensliği kurması için teşvik ettikileri Bedirhanilerden Abdürrezzak Bey’i Ermeniler aleyhine kışkırtarak kendilerinin bölgeye müdahalesini haklı gösterecek sebep yaratmanın peşindeydiler.

Sonuç olarak dünya tarihinde iktidara gelmiş ilk çete sayılabilecek olan İttihad Terakki on sene içinde imparatorluğu tasfiye etmeyi başardı. Başlangıçta ittifak ettiği ve en fazla anlaştığı Ermeni çeteleriyken 1. Dünya Savaşı içinde onlara karşı tedbiri eline yüzüne bulaştırmasına şaşmamak lazım…

Yorumlar kapatıldı.