İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye, nihayet uyanıyor

M.Ali Birand

Ermeni iddiaları karşısında 60 yıldır uyuyan Türkiye ilk defa işi ciddiye alıyor. Erinvan’a iletilen öneri ve Ankara’da kurulacak olan büyük komisyon, girilen çıkmazdan kurtulmanın yollarını arayacak.

Yıllardan beri uyuduk.

Ermeniler, soykırım iddialarını dünya çapında kabul ettirmek için, arılar gibi çalışırken, bizler sadece “soykırım yalandır” demekle yetindik. Burnumuzdan kıl aldırtmadık. Tutumumuza delil olacak belge üretmedik.

Ne zaman ki, yangın bacayı sardı o zaman hareketlendik. Yaklaşık 60 yıllık bir rötarla işe başladık. Sayısız parlamentolar soykırımı kabul ettikten sonra bizim sahneye çıkmamız ve bu yarışı kazanmamız çok zor. Yine de elimizden geleni yapacağız.

Soykırım iddiası artık Uluslararası politik bir sorun durumuna girmiştir. Resim-Belge ile bunun aksini iddia edip, Uluslararası kamuoyuna kabul ettirebilmemiz güçtür. Ön alabilmemiz için, dünyayı şaşırtacak politik adımlar atmamız gerekmektedir.

Ermeniler, Türkiye ile “soykırım oldu mu, olmadı mı?” tartışmasına girmeyeceklerini söylüyorlar. Yıllar boyunca çalışıp elde ettikleri bir avantajı şimdi kaçırmak istemiyorlar. Tartışmaya açarlarsa ister istemez kuşkular doğacaktır.

Bu durumda geriye, Ermenistan ile bir diyaloğa başlamak kalıyor. Yani, soykırım kabul veya reddedilmeden ilişkiler tartışılmaya açılabilir. Acaba Ankara ve Erivan, Soykırımı dondurup birlikte yaşamaya hazırlar mı?

Sanmıyorum.

Belki bir süre sonra o noktaya geleceğiz, ancak şimdilik değil. Henüz çıkış yolu arama havasında değiliz. Yeni kurulacak olan büyük komisyon belki bir çözüm getirebilir.

* * *

EN İYİSİ, BIRAKIN SAVAŞALIM (!)

Aman Allahım, meğer toplumumuzun bir bölümü ne kadar savaş meraklısıymış. Bülent Arınç, 10 yıl önce TBMM’nin yayınladığı ve artık hiç işe yaramayan, etkisi kalmamış bir bildiriyi (karar değil) geri çekelim, dedi.

Kıyametler koptu.

Koca koca gözlerini açan soğuk savaşçılar, havaya fırladılar. Ne demekmiş, biz neden jest yapıyormuşuz da, Yunanlılar hiç kıpırdamıyorlarmış. Bildiri geri çekmek, Yunanistana Ege’deki karasularını 12 mile çıkartma sinyali anlamına gelirmiş. Stratejik dengeler bozulurmuş.

Birbirinden yanlış, cehalet dolu, bazılarında da sırf birşeyler söyleme merakından kaynaklanan tepkiler.

Son derece akıllı sözler söyleyenlerde, bu cahillerin arasında kaynayıp gittiler. Seslerini duyuramadılar.

Bir süredir, gölge dışişleri bakanı gibi görüş açıklayan Genelkurmay 2 inci Başkanı da, arada hiçbir yanlış anlama olmaması için hemen noktayı koydu. TBMM bildirisine sahip çıktı.

Bu manzaraya baktım da, toplumumuzda uzlaşı kültürünün ne kadar zayıf olduğunu bir defa daha gördüm.

Yıllardır ektiklerimizi, bugün biçiyoruz.

YUNAN MECLİS BAŞKANINDAN BEKLENTİ

Arınç cesur bir adım attı. TBMM’nin genel havasını yansıttı. Dışardan ters sesler gelse dahi, Meclis’in 1995 bildirisinin artık geçerli olmadığını ortaya koydu. Şimdi jest sırası Yunan Meclis Başkanı Benaki’de…

Benaki, bir hukukçu ve Üniversite hocası. 91-93 yıllarında Adalet Bakanlığı, 1999’da da Kültür Bakanlığı yaptı. Yunan tarihinde de seçilen ilk kadın Parlamento Başkanı oldu.

Anna Psaradu Benaki son derece mantıklı ve akılcı yaklaşımlarıyla tanınan bir isim.

TBMM ile Yunan Meclis’i arasında 1995 yılından beri soğukluk yaşanıyor. TBMM’nin aynı tarihte yayınladığı “casus belli” bildirisi nedeniyle Yunan Meclis Başkanlığı ilişkilerini sıfır noktasına indirdi. Örneğin, Başkanlar arası ziyaretler yapılamıyor, dostluk grubu çalıştırılamıyor.

Şimdi Bülent Arınç “casus belli” bildirisinin kaldırılması yönünde bir adım attığına göre, bu bildiri teknik nedenlerle hemen geri alınamasa dahi, Benaki’den beklenen, Arınç’ın jestine bir başka jestle yanıt vermesidir.

Benaki, uzun bir aradan sonra TBMM’nin ziyaret edebilir. Böylece, bu bildirinin artık pratik bir önemi kalmadığını da gösterebilir.

Karşılıklı olarak atılacak adımlar havayı daha da yumuşatır. “Casus belli” gibi bildiri ve kararların unutulması daha kolaylaşır.

Anna Psaradu Benaki’den de bu beklenir…

BAZI EMEKLİ KOMUTANLAR SORUN OLUYOR

Emekli komutanların bir bölümü bir konuşmaya başladılar, durdurabilirsen durdur. Aslında eskiden kimse konuşturulmazdı. 28 Şubat öncesi ve sonrasında, önemli bölümü Genelkurmay’ın teşviki, bir bölümü göz yumması, bir bölümü de susturulamadığından dolayı konuşur oldular. Genel amaç, yükselen dinci akımlara karşı, bir nevi Askeri mesajları vermekti.

Ancak Laikliği korumak için başlayan bu moda, ardından AB’ye uyum için gereken Kopenhag Kriterleri, Kürt sorunu, Kürtçe yayın ve Öcalan’ın infazı tartışmaları, ABD ile ilişkiler ve Irak istilası araya girince iş çığrından çıktı.

İnanılmaz bir Emekli Komutan enflasyonu ile karşı karşıya kaldık. Ne yazık ki, bir bölümü ne kadar ağır başlı, sağlıklı ve dengeli ise, önemli bir bölümü tamamen komplo teorilerini seslendiren, saçma sapan ve inanılmaz varsayımlara dayandırarak görüş açıklar oldular.

Hele Irak savaşı sırasında ciddi bir cehalet içinde konuşanlarını gördük. Hatta “bu insanlara nasıl komutanlık yaptırmışlar, koskoca birlikleri nasıl teslim etmişler” denildi, yazıldı.

Durum bir ara öyle bir noktaya geldi ki, Genelkurmay Başkanlığı “emekli komutanlar bizim adımıza konuşmuyorlar”açıklaması yapmak zorunda kaldı. Daha da öteye gidip, sözünü dinletebildiklerine susma tavsiyesinde dahi bulundu.

Anlaşılan, bütün bu uyarılara rağmen durumu kontrol altına alamamışlar ki, hala TV ekranları ve gazetelerde iyilerinin yanısıra yanısıra kötülerini de görüyoruz.

Medya bazı paşalarımıza çok cazip geliyor.

Ancak, duruma tepkilere şimdi, TSK’nın içinden biri çok açıkça katıldı.

İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Şükrü Sarışık, emekli paşaları, emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun ismini de vererek, “şov yapmakla” suçladı. 1. Ulusal Atatürkçü Düşünce Topluluklar Çalıştayı’nda şöyle konuştu:
“Bolu Komando Tugay Komutanı olarak 1991-93 döneminde Osman Pamukoğlu’nun görev yaptığı dönemde de orada görev yaptım. Bunların hepsi emir komuta zinciri içerisinde, komuta katına bildirilen, intikal ettirilen ve onlarca da çözüm tarzı üretilen bütün konular paylaşılmış ve orada komutanlık görevini yerine getiren arkadaşlar, kendi bildiklerini düşüncelerini, zamanında komuta katına yansıtmışlardır. Önemli olan zamanında söylenmesi gerekenlerin, zamanında söylenmesi meselesidir. Emekliye ayrıldıktan sonra değişik düşüncelerle şova dayalı bir zihniyetle konuları göndeme getirdiğiniz zaman onun ciddiyeti ortadan kalkar. O günkü komuta heyetine karşı bir saygısızlıktır. Oradaki insanlara karşı yapılan bu mücadeleye katkıda bulunan insanlara karşı bir saygısızlıktır.”

Bu son derece önemli bir açıklamadır.

Pamukoğlu paşa’nın TV söyleşileri ve kitapları öylesine abartılı, öylesine komplo teorileriyle doludur ki, bizlerdeki inandırıcılığı çoktan kaybolmuştur.

Anlaşılan, TSK’daki arkadaşları da “artık bu kadarı da olmaz” deme noktasına gelmişler.

Tabii bu arada TV ve gazetelerin de bu “emekli paşa” merakından kurtulması gerekiyor. Hiç değilse, bilgisi olan, gelişmeleri gerçekten doğru değerlendiren paşaları seçip alsınlar. Sırf, eski asker olduklarından dolayı konuşturmasınlar. Genelkurmay’a sempatik görünmek için emekli paşa kullanma dönemi dönemi de bitti…

PAMUK, ÖNEMLİ BİR TARTIŞMA BAŞLATTI

Orhan Pamuk’un söylediklerini kabul etmeyebiliriz. Ancak görüşlerini açıklamasını engellemememiz gerekir.

Eğer bu yaklaşıma kızıyorsanız, yapacak birşeyim yok. Zira hayatın en temel ilkelerinden biridir. Herkesin görüşünü açıklama özgürlüğü olmalıdır. Hele Pamuk’un kitaplarının toplatılması, yakılması gibi çağdışı eylemlere külliyen karşı çıkmalıyız.

Herşey bir yana, Orhan Pamuk’un sözleri, Pandora kutusunu açmak açısından son derece de önemli bir işlevi yerine getirdi. Türk toplumu Ermeni sorununu, ilk defa geniş bir tabanda tartışmaya açtı.

Eskiden pek tartışma olmazdı.

Hepbir ağızdan Ermenilere sövmekle yetinirdik. Bu defa durum değişiyor. Eminim farkındasınızdır, ilk defa farklı görüşlerde ortaya atılıyor. Soykırım olmadığına (benim gibi) inananlar, olayları tartışıyor, başka isimler veriyorlar.

Birileri, bunun “karşılıklı öldürme” olduğunu, diğerleri bizim de bazı hatalarımızın bulunduğunu söylüyorlar. 1915’te hiçbir şey olmadığını, masum Türklerin canavar Ermeniler tarafından katledildiğini ileri sürenlerin pek sesleri çıkmıyor. İşin daha bir ayrıntısına iniliyor.

“İttihat ve Terakki” cephesinin sorumluluğu yeni yeni seslendiriliyor. Zor ve acı da olsa, olaylardaki hatalarımız sıralanıyor.

Bu gelişme çok önemlidir.

Eğer ülkemizi Soykırım iddialarının hedefi olmaktan kurtarmak istiyorsak, tartışmayı daha da genişletmeliyiz. Unutmayalım ki, hiçbir olay siyah ve beyaz değildir. Hiçbir zaman bir olayın tek suçlusu ve tek masumu yoktur. İyice incelendiğinde grilikler görülür.

Toplum olarak, tartıştıkça kendimize güvenimiz ve daha da önemlisi Uluslararası kamuoyundaki inandırıcılığımız artacaktır.

İşte bu açıdan Orhan Pamuk toplumu tetikledi. Pandora kutusundaki cinlerin etrafa yayılmasını sağladı.

3 D HAREKETİ

3 D Hareketi, yani Dayanışma, Demokrasi, Değişim… 31 Ağustos 2004’den beri faaliyet gösteren sosyal demokrasi temelli bir sivil toplum kuruluşu. Dayanışma ilkesinden hareketle gündemden geçtikleri başlıkları üyelerine gönderiyor. İki amacı var. İlki, çalışan kesimin çok farklı kaynaklarda yer alan önemli haberlere kısa zamanda ulaşmasını sağlamak. İkincisi ise uzun vadede bireylerin toplum ve siyaset sorunlarına daha duyarlı davranmalarına katkıda bulunmak. Benim gibi zamansızlıktan şikayet edenler için bulunmaz fırsat… (3 D Hareketi 0 212 343 25 33///www. 3d.org.tr)

Yorumlar kapatıldı.