İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sözün arkasında

Güneri Cıvaoğlu

Başbakan Erdoğan, Ermenistan Başkanı Koçaryan’a mektup yazmış. “Ortak acı” diye yeni bir kavrama yer vermiş satırlarında.

İki ülkenin bilim adamlarına, birlikte tarihi gerçekleri araştırmaları çağrısında bulunmuş.

Henüz cevap alınmış değil.

Ancak…

Türkiye belli ki, bir yeni açılımı deniyor.

Kıbrıs’tan sonra Ermenistan için de yeni yöneliş seziliyor.

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, “Azerbaycan ipoteği altında olmayan yeni bir Ermenistan politikasından” söz etmiş olması da bunun bir işareti.

Peki Ermenistan’ın tavrı ne olmalı?

7 yıl önce Koçaryan’la konuşmuştum. Bana “Müttefik bile olabiliriz” demişti. İşte fırsat…

Sözünü tutsun.

Bakın o zaman neler yazmışım:

“Yıl 1998. Ermenistan’ın başkenti Erivan’a, özel uçakla gittik.

İki ülke arasında resmi ilişki kesik. Sınır kapıları kapalı. Hava koridoru ve trafiği de yok.

Erivan’ın bomboş alanına indik.

Otomobillerle Erivan’daki başkanlık sarayına götürüldük.

Yeni başkan Koçaryan, Taşnak kökenli. Türklere karşı ‘katı’ olarak tanınıyor.

Koçaryan bizi, ölçülü mesafe koyarak ama mesafenin kısalacağı izlenimi de veren beden diliyle karşıladı.

Türkiye için duyarlı alanlarda iki mesajı oldu:

‘- PKK, Ermenistan’da üslenemez. Ermenistan’dan destek alamaz.

Bunun sözünü veriyorum.

– Osmanlı’daki Ermeniler için nelerin olduğu konusunu unutmamız ve tarihi gerçekleri bulmaktan vazgeçmek olmaz. Ama tarihin gerçekleri başka, bunu Cumhuriyet Türkiye’si ile aramıza sürekli sorun yapmak başka. Bu ikincisini de yapmayız.’

Kelimeler farklı olabilir ama mesaj buydu.

Koçaryan’ın Milliyet manşetinde yayımlanan sözleri şöyleydi: ‘Aramızda en büyük sorun diyalog olmayışı. Bir masaya otursak… Müttefik bile olabiliriz.’ Böyle bir yaklaşımdan sonra Türkiye’den de adım bekleniyordu.

Atılmadı.

Neden?

‘Masaya oturmalıyız. Müttefik bile olabiliriz’ söylemi az şey mi?

O zaman bu şans ıskalanmasaydı. Bugün karşımıza ‘görünmez mürekkeple’ yazılmış bir AB koşulu olarak çıkabilir miydi?

Bu sorunun cevabını almak için birkaç yıl sonra bazı ‘derin gerçekler’ dinlemem gerekliymiş…

O sıralarda, ‘çok gizli’ olarak -Türkiye’nin de bilgisiyle- Azerbaycan ve Ermenistan arasında diyalog sürüyormuş.

Bu diyalog olumlu gelişirse, Türkiye de, Azerbaycan ipoteğini çözmüş olarak Ermenistan’la sınır kapısını açacakmış. ‘İlişkilerin ısınması’ planları varmış.

Ve…

O sıralarda bir büyük talihsizlik yaşanmış.

‘Ermenistan ve Azerbaycan arasında gizli görüşmeler, bunun Türkiye ile getireceği yaklaşım planı’ Fransa ve ABD Ermeni diasporasına sızmış.

Bu sürecin bozulmasına karar verilmiş. Büyük mali olanaklar devreye sokulmuş. Taşnak radikalleri, Ermenistan Meclisi’ni basarak bir darbe girişiminde bulunmuşlar.

O darbe medyaya çok yüzeysel yansımıştı. Fazla da ilgimizi çekmemişti.

Bildiğimiz şey… ‘Yeni Cumhurbaşkanı Koçaryan’ın meclise gittiği, kapalı kapılar arkasında darbecilerle anlaştığıydı.’

Ne üzerinde anlaşıldığı hiç açıklanmadı.

Fakat…

Ermenistan ile Azerbaycan ‘gizli görüşmeleri’ bu darbe girişimi ve Koçaryan’la anlaşma sonrası dondurulmuş.

Türkiye de o nedenle beklenen adımı atmamış.”

……….

Bir yanda anahtarı Azerbaycan’da olan Bakû/Tiflis/Ceyhan boru hattı… Öte yanda görünmez mürekkeple yazılmış Ermeni koşulu…

Bunların ikisi arasında sıkışmış olmaktan çıkış formülü ne?

Erdoğan ve Gül’ün söylemleri Türkiye’nin bu açmazı aşabileceğinin işareti.

Şimdi top, Başkan Koçaryan’da.

Bakalım sözünün arkasında duruyor mu?

Yorumlar kapatıldı.