İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zor günler

Murat Yetkin

Peş peşe gelen Kıbrıs, Kürt ve Ermeni konuları toplumu geriyor. Kriz yönetimiyse zayıf

Başbakan Tayyip Erdoğan’a Oslo’da yasadışı PKK taraftarlarınca yumurta atılmasından az süre sonra CHP lideri Deniz Baykal, Meclis grubuna sokaktaki gerilimin altında, Türkiye’de bir azınlığın üretilmesi ve egemenlik tartışmalarının bulunduğunu söylüyordu.

Baykal, yasadışı PKK’nın “Irak’taki, Suriye’deki, Türkiye’deki Kürtler demokratik konfederasyon için el ele vermeli ve ortak bayrağa sahip olmalıdır” anlayışıyla yeni bir siyasete kaydığını duyuruyordu. Bu, Türkiye’deki anayasal rejimin öngördüğü egemenlik anlayışının dışındaydı. Oysa Fransa nasıl üniter bir devlet ise, Türkiye de öyleydi ve öyle kalacaktı.

Uluslararası kuruluşların bu konudaki davranışı üzüntü vericiydi.

Erdoğan, önceki gün Oslo’da dün Baykal’ın olduğu kadar diplomatik olmadan, Türkiye’yi bölmek isteyen grupların Avrupa Birliği içinde destek bulduğunu ilan etmişti.

Dün ise, Türk vatandaşlarıyla yapılan bir toplantıdaki konuşması ardından bir izleyici ‘savaşın durdurulması için üstüne düşenler’ ve ‘Kürt azınlığı’ gibi tanımlar içeren sorular sorunca, Erdoğan’ın sert tepki gösterdi.

Erdoğan “Terör uygulamalarına karşı güvenlik güçlerimizin duyarsız kalması mümkün değildir. Türkiye’nin içerisinde ayrı bir devlet mi var da siz savaşı durduruyorsunuz?” derken sinirlerine zor hâkim olduğu izlenimi veriyordu.

Baykal ise, Erdoğan’ın bu gelişmelere tepkisini yeterli görmüyor. Dahası, Baykal’a göre, sokağa taşan tepkiler, hükümetin bu gelişmelere yeterince tepki göstermemesinden doğuyor: “Konuşması gerekenler susunca, sokaklar konuşuyor”.

CHP’nin sokaklarda ulu orta dayak atarak ‘hassasiyetlerini’ gösteren kalabalıkların davranışını sanki meşru gören bu tutumu bile, yaşadığımız günlerin ne kadar zor olduğunu, ne kadar dar bir geçitten geçildiğinin kanıtı.

AKP hükümetinin tutumu sayesinde dayakçıların, dün Sakarya’da da gördüğümüz gibi artık bu yüzden hiçbir ceza almayacaklarının rahatlığıyla davranması (konuşma platformunu ele geçiren gençler, MHP’nin alameti haline gelen kurt işareti ile hassasiyetlerini gösteriyorlardı) bu durumun bir başka kanıtı. Reform yasalarıyla her türlü fikrin açıklanma serbestliğini tanıyan hükümet ve muhalefet dahil Meclis, bu fikirlerin açıklanmasına yasal olarak engel çıkarmıyor artık. Baykal kusura bakmasın ama, hep MHP alametleriyle hassasiyet gösteren kitleler, bu işlevi fiiliyatta görüyor.

Yasadışı örgütler de, bu istismara açık zemini alabildiğine tahrik ediyorlar.

Öte yandan, geniş kitlelerde tepkilerin giderek birikmesi için çok gerekçenin varlığını da hayal saymak mümkün değil.

Baykal’ın dün ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yeniden yargılanmasına karar verdiğine ve bunu yakında açıklayacağına’ yaptığı vurgu, bir başka gerilim kaynağı olacak gibi duruyor.

Ermeni meselesindeki gelişmeler de öyle. Geçtiğimiz hafta Meclis’te AB Uyum Komisyonu’nda, dün de Avrupa Parlamentosu’nda oturumlara konu olan mesele, bugün de TBMM Genel Kurulu’nda. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bu konuda CHP’nin önerisi ile ve CHP ile hükümetin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar konusunda bir plan açıklayacak.

Oysa bütün bu gelişmeler, hükümet tarafından tahmin edilebiliyordu. Hatta 2004 sonlarında yapılan strateji toplantılarında, Ermeni, Kürt ve Kıbrıs meseleleri baş ağrıtacak konular olarak saptanmıştı. Peki bunların baş ağrıtmaması için ne yaptı hükümet? Pek göremiyoruz. Hükümetin gündem yönetimi bir yana, kriz yönetimi kavramı bile fazla gelişmiş değil. Daha çok susup geçiştirmeyi temel alan anlayış, kitle iletişimin geldiği aşamada aciz kalıyor.

Bunun en son örneklerinden birini, tamamen farklı bir konuda vermek gerekiyor. Dışişleri Bakanı Gül, önceki gün Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Mustafa Karalioğlu’na, “Birtakım çevreler dönemi bitti, hükümet her şeye hâkim” dedi. Dün, aynı gazetenin ağır toplarından Ahmet Taşgetiren, belli bir kitlenin ‘başörtüsü ve imam-hatiplerle ilgili taleplerini hükümeti zora sokmamak için ertelediklerini’ vurgulayarak, o zaman neden bu ‘sancının’ dindirilemediğini soruyordu.

Hükümetin ve ülkenin önündeki zorluklara bir yenisi de o cenahtan eklenmek üzere mi acaba?

Yorumlar kapatıldı.