İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni diasporasına karşı Türkiye ne yapmalı?

Muhsin Yazıcıoğlu

Türkiye, demokrasiyi, insan haklarını ve hukukun üstünlüğü ilkesini tam ve mükemmel bir şekilde hayata geçirmek, devlet-millet dayanışmasını zirveye taşımak, bürokratik devletten demokratik devlete bir an önce ulaşmak mecburiyetindedir.

Türkiye, yolsuzluk ekonomisi, Ege kıta sahanlığı, Kıbrıs meselesi, Ermeni soykırımı iddiası gibi içeride ve dışarıda başını ağrıtan hususları tüm çıplaklığı ile masaya yatırmalıdır.

Devletin üniter yapısı bozulmadan, millet bütünlüğü korunarak tartışmaktan korkmamalıyız ve farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek; ekonomide, gelir dağılımında adaleti oluşturarak, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayarak, kaliteyi artırarak, kültüründen, tarihinden uzaklaşmadan tüm bu meselelerin üstesinden gelebiliriz. Ermeniler, yüzlerce yıl Anadolu’da Türklerle birlikte yaşamışlar ve 1. Dünya Savaşı’na kadar korunup, kollanmışlar ve önemli görevler üstlenmişlerdir. Balkan Savaşı öncesinde Dışişleri Bakanı olarak Ermeni Noradukyan Efendi’yi görevlendiren Osmanlı’nın, 3 yıl sonra 1915 yılında Tehcir Kanunu’nu çıkarmasının sebepleri iyi araştırılmalı ve bu üç yıl içerisinde neler olduğu iç ve dış kamuoyuna iyi anlatılmalıdır.

19. yüzyılın sonunda “hasta adam” olarak değerlendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nun, parçalanması ve paylaşılmasını isteyen Batılı güçler (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa) Osmanlı tebaası olan gayrimüslimleri kışkırtarak 1000 yıldır Anadolu topraklarında Türklerle birlikte yaşayan, vesikalara millet-i sadıka olarak geçen Ermenilerin Rusların sıcak denizlere inmek, İngilizlerin Anadolu’dan Hint sömürgelerine ulaşma planlarının bir maşası olarak kullanılmaları sebebiyle isyan başlatmışlar; Osmanlı ordusunun ikmal yollarını kesmişler, Rus ordusunun saflarına katılmışlardır. Osmanlı’yı işgal eden devletlerle işbirliği neticesi, Türk-Ermeni ilişkilerinde büyük tahribat meydana getirmişlerdir. Kurtuluş Savaşı’nda itilaf devletleri ordularının safında Türk ordusuna karşı savaşan Ermenilerin durumu “Mondros” ateşkes antlaşmasında yer alan şu madde ile tescillenmiştir: “… Müttefik ve Ermeni esirler kayıtsız şartsız teslim edilecek, buna karşılık Türk esirler müttefiklerin elinde kalacaktır”. Ayrılıkçı Ermeniler yaptıkları Müslüman Türk katliamları ile hamileri olan Osmanlı Devleti’ne ihanet etmişler, o günlerdeki konjonktürün bağımsız Ermenistan kurma hayallerini gerçekleştirme fırsatını çıkardığını düşünmüşler ve ayaklanmışlardır.

2.5 milyon Müslüman öldürüldü!

Osmanlı’nın emperyalist güçlere karşı 7 cephede mücadele ettiği bir sırada böyle bir ayaklanmaya karşı Osmanlı, vatanını, toprağını, insanını, askerini ve iç güvenliğini korumak için 24 Nisan 1915’te bu isyanları organize eden örgüt liderlerini, sözde Ermeni aydınlarını tutuklamış ve bu isyanı teşvik eden, körükleyen Ermeni basın-yayın organlarını kapatmıştır.

Ermeni isyan ve kıtalleri, sadece hükümet güçlerine karşı değil, Müslüman sivil halka karşı da yapılmış, bu isyanlar nedeniyle Müslüman ahali büyük ölçüde mal ve can kaybına uğramıştır. Ünlü Amerikalı tarihçi Justin Mc Carthy “Ölü Ermeni sayısı ele alınırken, ölü Müslüman sayısını da göz önüne almalıyız. İstatistikler çoğunun Türk olduğu 2,5 milyon Müslüman’ın da öldüğünü söylemektedir. Ermenilerin yaşadığı 6 vilayette 1 milyondan fazla Müslüman ölmüştür. Sivas ili savaş sınırları içerisinde değildi. Rus ordusu asla bu kadar içeri girmedi. Fakat Sivas’ta 180 bin Müslüman öldü. Aynı şey bütün Anadolu için geçerliydi.” demektedir. Bu da göstermektedir ki, olayların müsebbibi Ermeni komitacılardır. Günümüzde sözde Ermeni soykırımı günü olarak kutlanan 24 Nisan tarihi, aslında dönemin Osmanlı Devleti hükümetinin kendisini korumak için çıkardığı zorunlu göç (Tehcir) kanununun tarihi de değildir. Sözde Ermeni soykırımı iddiasında bulunan çevreler bu olayla ilgili olarak çıkarılan “zorunlu göç” kanununun tarihini dahi bilmekten uzak, tarih bilgisinden yoksundurlar.

Ermeni isyanlarını organize edenlerin tutuklandığı 21 Nisan 1915’te çıkarılan kanundan gerekli dersi almayan Ermeni ayrılıkçılarının katliam ve tahribatlarının önüne geçilememesi üzerine dönemin idaresi 27 Mayıs 1915’te Ermeni isyanlarının yoğun olarak yaşandığı Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki isyanlara karışan Ermenileri yine Osmanlı toprağı olan Suriye’ye göç ettirerek, ordusunun ve vatandaşlarının mal ve can güvenliğini sağlamıştır. Ermeni diasporası, asılsız Ermeni soykırımı iddialarını; ABD eyaletleri dahil, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan, Belçika, Kanada (Quebec Milli Meclis), Arjantin ve Uruguay parlamentolarında kabul ettirerek, siyasi yollardan amaçlarına ulaşmaya çalışırlarken tarihten ve adaletten kaçırmışlardır! Özellikle ABD ve Avrupa ülkeleri de bu konu üzerinden Türkiye hükümetlerini siyasi şantajlarla zayıflatmaya, Türkiye’den kendi emperyalist milli menfaatleri için taviz koparmaya çalışmışlardır.

Kesinlikle bir soykırım yoktur. Devletine ihanet eden Ermeni komitacılardır. İlk kanı döken de bu asilerdir. Sömürgeci devletlerin tahrikleri ve desteği ile her iki tarafın ciddi boyutlarda mal ve can kaybına uğradığı tarihî bir trajedi vardır. Bu trajediden kaynaklanan soykırım iddiasını, Batılı devletler her iki tarafa karşı menfaatleri istikametinde kullanmaktadırlar. Hatta CDCA bu ülke parlamentolarına Kıbrıs ve sürgündeki Kürt parlamentosunu da dahil etmektedir ki bu Ermeni-Kürt dayanışmasına ciddi bir örnektir. 1820-1920 yılları arasında Balkanlarda, 5,5 milyon Müslüman Türk, Bulgar, Yunan, Sırp ayrılıkçı hareketleri ile katledildi, bir o kadarı da Anadolu’ya zorunlu göç ettirildi. Ayrıca Anadolu’da tutunmaya çalışan Müslüman Türk, 1. Dünya Savaşı’nda 3 milyon evladını bu mücadelede kaybetmiştir. Çanakkale’de Fransız, İngiliz, Anzakların ne işi vardı? Avrupa en öncelikle bunu sorgulamalıdır. ABD; Kızılderililerin; Fransa, Korsika, Fas, Tunus, Cezayir’de; İngiltere, İrlandalılara yaptıklarını düşünmelidirler.

BBP, bu tarihî gerçeklerin ışığı altında “3 boyutlu bir siyaset takip edilmesi gerektiğini” düşünmektedir. İddiaları gündemde tutmaya çalışan, varlığını bu iddialara borçlu Ermeni diasporası, komşumuz Ermenistan devleti ve nihayet Türkiye’de yaşayan bazı Ermeni vatandaşlarımızdır. Diaspora, tarihî hakikatleri ve siyaset kurumunu kabullenmediği ve korktuğu için siyasetin ve tarihin gerçeklerine gözü kapalıdır. Ancak onların etkilemekte olduğu Batı kamuoyu doğru bilgilendirilmeli ve bizim hedef kitlemiz ve muhatabımız olmalıdır. Türkiye, siyasi kurumları ile sanat-kültür-edebiyat-tarihî arşivler-sergiler vb. etkinliklerle, tarihî gerçekleri dünyaya takdim etmelidir. Zira tarih 3 boyutlu bir olgudur ve “gerçek tarihten, sunulan tarihten ve algılanan tarihten” meydana gelmektedir.

Diasporanın, gerçekleri ve gerçek tarihi aramak gibi bir işi olmadığından; sahte, hayali, bilimsel olmayan bir tarihi savunmaktadır. Bu gücünü de Batı dünyasında oluşturulan olumsuz Türk-Müslüman imajından almaktadır. Siyasetin ve siyasetçinin yapması gereken şey, bu aşamada devreye girmektedir. Çünkü, sorun algılanan tarihtedir ve siyaset, Batı kamuoyundaki olumsuz Türk imajını düzeltmek için bütün kurum, kuruluş ve yetkilileri ile harekete geçmelidir. Türk’e ait kültür-sanat-edebiyat-musiki-bilim, spor vb. gibi medeniyet unsurları, çağımızın teknoloji ve iletişim imkanları doğru ve yerinde kullanılarak dünyaya takdim edilmelidir. Türk dış politikasını belirleyen kişiler, gelinen nokta göz önüne alınarak yenilenmeli, yanlışlıklar düzeltilmelidir. Türk insanının refahı ve Türkiye’nin propagandası için sarf edilmesi gereken imkanlar, Ermeni, Rum, Yahudi lobilerine akıtılmakta; ne yazık ki, sonuçta ise herhangi bir müspet gelişmeye de ulaşamamaktayız.

Avrupa’nın pek çok ülkesinde irili-ufaklı milletler ve dillerle ilgili akademik kürsüler varken, Türk tarihini ve kültürümüzü Batı kamuoyuna anlatacak Türkoloji enstitüleri bir elin parmaklarını geçmemektedir. Mesela, Avrupa’nın ortasında İsviçre’nin Cenevre Üniversitesi’nde 22 farklı ülkenin dilleri ve tarihini konu edinen bölümler mevcutken Türkoloji ile ilgili bölümün olmaması ne kadar acı ve hazindir. YÖK’ün, Dışişleri Bakanlığı’nın ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konulardaki duyarsızlığı ve kayıtsızlığı bizim haklı tezlerimizi arka plana atmaktadır. Cumhuriyet hükümetlerinin tarihle sorunu bitmeli, tarihimizle barışmalı, tarihin bir bütün olduğu kabul edilmeli ve milletimize tarih şuuru derhal verilmelidir. Bugüne kadar aydınımızın bir kısmı tarihin manevi ikliminden korkarak, tarihe yokmuş gibi davranırken; bir kısım aydınımız da üzerine sorumluluk almamak için her şeyi tarihe ve tarihçilere havale etmektedir. Mevcut hükümet de meseleyi tarihe ve tarihçilere havale ediyor. Tarih ve tarihçiler konuyu elbette araştıracaklardır. Lakin, politize edilmiş ve Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bir konu ile karşı karşıyayız.

Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili bütün tarihî gerçekleri çıkarıp ortaya koymak tarihçilerin; ancak, tarihî gerçekler üzerine siyasi kararlar verip politika üretmek de siyasetin ana görevidir. Tarih kökenli bu sorun siyasidir ve doğru zemine oturtulması ve çözümü siyasete ve siyasi karara bağlıdır. Ermeni sorunu batı dünyası tarafından Hıristiyan-Müslüman sorunu olarak algılanmış ve bu güne kadar da bu olaya hep bu gözle bakılmıştır. Türkiye, Avrupa Birliği’ne girmek için Batı’nın istediği her şeyi yapmayı göze aldığı sürece Ermeni diasporacıları, Kürt ayrılıkçıları ve Kıbrıs Enosisçilerinin Avrupa ile ilişkilerimizi istismar edecekleri inkar edilemez bir gerçektir. 19. yüzyılda büyük bir Türk nüfusa sahip Erivan’da bugün Türk yoktur. Neden? Niçin? Bu neden ve niçine Ermenistan ve diaspora Ermenileri cevap vermelidir.

Türkiye ne yapmalı?

Yukarıda belirtildiği gibi, yüzyıllarca Osmanlı’da huzur içerisinde yaşayan ve millet-i sadıka olarak adlandırılan Ermenilerle 1915’e kadar neden bir problemi olmayan Osmanlı 1915’te problem oluştursun? İstanbul ve İzmir Ermenileri neden tehcire tabi tutulmamışlardır? Tüm bu ve buna benzer soruları cevaplandıracak olan Türkiye Ermenileri, Ermeni diasporası ve Ermenistan Ermenileridir.

Türkiye olarak;

1-Arşivlerimiz açılmalı, bu konu ile ilgili Osmanlıca vesikalar, İngilizce, Fransızca, Rusca, İspanyolca olarak tercüme edilmeli, sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve Ermenilerin 1915’teki isyan ve katliamlarıyla ilgili olarak yayınlanan Türkçe makale, tebliğ ve kitaplar İngilizce, Rusça, İspanyolca ve Fransızcaya çevrilmeli, bu çevrilen eserler ve belgeler, konu ile ilgili kişi ve kuruluşların istifadesine sunulmalıdır.

2-Tarih kitaplarımıza 1915 olayları objektif belgelerle konulmalı, Türk vatandaşları bu konuyu esastan bilmelidirler.

Son söz olarak; gerçekler mutlaka ortaya çıkarılacaktır. Türkiye bu konuyu reaksiyoner olarak değil, bir aksiyoner olarak ele almalı, etkiye tepkiyle değil; sürekli bilgi ve belgelerle dünya kamuoyunu bilgilendirmelidir. Ayrıca, Türkiye artık soykırımın olmadığını ispatlamaya uğraşmakla vakit geçirmek yerine, her milli meselede kendi jeostratejik, tarihî ve jeopolitik gerçeğinden hareketle, gerek Ermenistan gerekse Ermeni diasporası ile ilişkilerde inisiyatifi ele almalıdır. Bu durum, sadece Türkiye’nin değil Ermenilerin de yararına sonuçlar doğuracaktır.

1915’lerde bir iç savaş olduğunu, Anadolu’da yaşayan Ermenilerin Ruslarla birlikte Türk ordusunu arkadan vurduğunu, 1 milyondan fazla Müslüman Türk’ün Ermeni komitacıları tarafından hunharca katledildiğini, bunun üzerine bir iç güvenlik tedbiri açısından Ermenilerin zorunlu olarak göç ettirildiğini bir kez daha yeniliyor, Ermenistan’ı ve Türkiye Ermenilerini dünya barışına katkıda bulunmaya davet ediyoruz.

BBP GENEL BAŞKANI

Yorumlar kapatıldı.