İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1915’te ne oldu?

Şahin Alpay

CHP’nin başlattığı, hükümetin de desteklediği “Ermeni meselesinin tartışılmayan hiçbir boyutunun kalmaması” kampanyasının 1915-16 yıllarında Osmanlı devletinde yaşananlar hakkında Türkiye kamuoyunda mevcut bilgisizliğin giderilmesine şimdiden büyük yararı olduğu söylenebilir.

Amerikalı tarihçi Justin McCarthy’nin TBMM’de yaptığı konuşma, Zaman’da Nuriye Akman’ın İttihat ve Terakki dönemi üzerine en önemli uzmanlardan biri olan Princeton Üniversitesi tarih profesörü Şükrü Hanioğlu ile yaptığı kapsamlı mülakat, Hürriyet’te Sefa Kaplan’ın farklı bakış açılarına sahip tarihçilerin ve diğer uzmanların görüşlerini yansıtan dizisi başta olmak üzere çeşitli yayınların konunun aydınlanmasına katkı yaptığı muhakkak. Tabu olmaktan çıkmasının konunun daha serinkanlılıkla ve olgunlukla ele alınmasını kolaylaştıracağı şüphesiz.

Ben “Ermeni sorunu”yla bir bursla lise son sınıfı okuduğum ABD’nin California eyaletinde 1961 yılında tanıştım. Beni konuk eden aile, çevrede yaşayan bir grup Türkiye kökenli Amerikalının benimle tanışma isteğini iletti. Tabii, ben de merakla kabul ettim. Bir akşam yemeğinde buluştuğum grup, Türk ve Ermeni kökenli Amerikalılardan oluşuyordu. Önce Türkiye hakkındaki sorularını elimden geldiğince cevaplamaya çalıştım. Sonra orada bulunanların ne vesileyle ABD’ye yerleştiklerini sorduğumda Ermeni kökenliler, ailelerinin başına gelen tehcir felaketini ayrıntılarıyla anlattılar. Dinlediklerim, çok sarsıcıydı… Tarihimizin hiç bilmediğim, çok karanlık bir yönüyle karşılaşmıştım. Yurda döndüğümde bu olayı anneme anlattım. Bunun üzerine rahmetli o zamana kadar hiç sözünü etmediği bir anısını aktardı: 1915-16 yıllarında dedemin görevli olduğu Elazığ’da (Harput) oturduklarını, dedemle anneannemin iki Ermeni kızını tehcirden kurtarıp evlerinde sakladıklarını, daha sonra Müslüman yapıp evlendirdiklerini anlattı. (Müslüman-Türk aileler tarafından kurtarılan Ermeni çocuklarının sayılarının on binleri bulduğunu yeni yeni öğreniyorum.) ASALA teröristleri ilk kurban olarak, Robert Kolej ve Mülkiye’den yakın ve sevgili arkadaşım, Los Angeles Başkonsolosluğu’nda görevli diplomatımız Bahadır Dülger’i öldürdükleri zaman, düşmanlıkların ne yazık ki tarihte kalmadığını kavrayacaktım.

Yıllar içinde “Ermeni sorunu”nun ne olduğu hakkında, okuyabildiklerim ve öğrenebildiklerim temelinde ben de bir kanaate vardım. Bu kanaatin oluşmasında merhum bir gazeteci meslektaşın, Refik Halit Altınay’ın 1915 -16 yıllarında olan bitenlerle ilgili birinci elden izlenim ve gözlemlerini içeren kitabının önemli payı oldu. Altınay, 1919 yılında önce İkdam gazetesinde tefrika edilen, daha sonra kitap haline getirilen izlenimlerinin bir yerinde, sanki yaşananların özünü veriyor: “Ermenilerin Van katliamı, askeri hareketlere engel olmaları, İttihatçıların milli gayeleri için mühim bir fırsat vücuda getirdi. Adil ve kuvvetine güvenilir bir hükümetin böyle bir vaziyet karşısında yapacağı şey, hükümet aleyhine isyan edenleri cezalandırmaktı. Fakat İttihatçılar, Ermenileri imha etmek ve bu suretle Vilayeti Sitte meselesini de ortadan kaldırmak istediler. Anadolu’nun doğu sınırında Ermenilerin artık kurtuluş günü geldi zannederek alelacele kıyama girişmeleri, katliamlara dayanak oluşturdu. Ermeni, Türk binlerce vatan evladı komitelerin ayakları altında çiğnendi. Savaşın başlangıcında Anadolu’ya İstanbul’dan birçok çeteler gönderilmişti. Bu çeteler hapisten çıkarılan katillerden ve hırsızlardan oluşuyordu. Bunlar Savaş Bakanlığı meydanında bir hafta talim görürler ve Teşkilat-ı Mahsusa marifetiyle Kafkas hududuna gönderilirlerdi. Ermeni mezaliminde en büyük cinayetleri bu çeteler işledi… Fakat en masum, en günahsız, hiçbir suçları olmadığı halde tehcir felaketine uğrayan Ermeniler Bursa, Ankara, Eskişehir ve Konya vilayetlerinde yaşayanlardı.” (”İki Komite, İki Kıtal”, Ankara: Kebikeç Yayınları, 1994, s. 27) Bu kitabı konuyla ilgilenen herkese tavsiye ederim.

05.04.2005

Yorumlar kapatıldı.