İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cehalet çığrından çıkmasın

Etyen Mahçupyan

Resmi ideolojinin tarih ürettiği ve vatandaştan bu tarihin sahiplenilmesini istediği ülkelerde, gerçek olgulara inen sağduyulu bir anlama çabası yürütmek kolay değil. Çünkü bu tür ülkelerde cehalet bizatihi bir tarihi ve siyasi pozisyona dönüşüyor… Hele söz konusu duruşu destekleyecek birkaç ‘yabancı’ buldunuz mu, tarihin kendi ideolojiniz doğrultusunda külliyen yeniden yaratıldığı sanısına kapılabiliyorsunuz. Tarihçilikle geçinen Justin McCarthy’nin siyasi içerikli ziyaretinin işlevi de bu oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi tarihi konusunda iman tazelemek üzere bir Amerikalıyı dinlemek durumunda bırakıldı. Amerikalılara Kızılderili katliamlarını hatırlatarak ‘simetri’ kurmak isteyenler, ABD Meclisinde bir Türk’ün parlamenterlere Amerikan tarihi anlatmasının ne denli mümkün olabileceği sorusunu sormadılar… Ayrıca davet edilen kişinin dünya tarih akademiası nezdinde hangi düzeyde telakki edildiğini; böyle bir insanın lehte kanıtlığının gerçekte kendi düzeyimiz hakkında ne gibi anlamlar taşıdığını da es geçtiler. Konuşmasında McCarthy TBMM tarafından basılıp halen depoda tutulan, kendisinin de yazarlarından biri olduğu bir kitabın hızla tüm dünyaya dağıtılması gerektiğini de söylemiş… Belki basiret sahibi milletvekillerimizden biri misafirimizin kulağına o kitabın niçin piyasada olmadığını fısıldama nezaketini göstermiştir.

Lakabı tarihçi olan insanlar üzerinden cehaletin kurumsallaştığı bu ortamda, muhafazakar çevrelerde de öze dayanan mantık yürütmelerin ‘tarih’ olduğu sanısı yaygınlaşmakta. Örneğin Ermenilere yüzyıllarca ‘iyi’ davranmış olan Türklerin bir anda ‘kötü’ davranmalarının mümkün olamayacağı söylenebiliyor. Tabii bunun aynısını Ermeniler açısından söyleyen de bolca var… Ne var ki tarih, Türk veya Ermeni ‘öz’ünün yaşanan somut zamandan bağımsız olarak dışavurumunun hikayesi değildir. Tarihi anlamak, yaşananların tümünü kuşatacak biçimde analiz ve açıklama yapmayı gerektirir. Bu yorumlar tabii ki nüanslar içerir ve bu nedenle de aynı gerçeklik üzerinden birçok tarih yazımı mümkündür. Ancak yaşananları görmezden gelmenin veya onları bir ‘öz’le ikame etmenin fazla bir getirisi olmaz… Tarihin böylece ideolojik hale getirilmesi olsa olsa kendi cehaletimizi pekiştirir.

Aynı ortam laik çevrelerde ise cehaleti yadırgamayan bir aydın tipolojisi üretmekte… Örneğin Hürriyet’ten bir yazar 18 Mart tarihli yazısında tümüyle temelsiz bir dizi iddiayı ‘gerçeklik’ gibi alt alta dizerek akıl yürütmekteydi: Buna göre Ermeni soykırım iddialarının en önemli dayanağı Mavi Kitap’tı; 1925 yılında bu kitabın düzmece olduğu açıklanmıştı; yıllar sonra McCarthy kitapta tanıklara atfedilen kodların çözümlerini tesadüfen bulmuştu; kodların karşılığı olan kimlikler tümüyle Taşnak partisi militanlarına aitti…

Eğer gazeteci ahlakı diye bir şey varsa, bunun ideolojik abluka altında üretilen cehalete kurban verildiğini söylemek zorundayız. Çünkü Mavi Kitap Ermeni soykırım iddialarının en önemli dayanağı olmadığı gibi, sonraki araştırmalarda içerdiği belgelerin de sadece iki tanesinin güvenilir kabul edilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Dahası kodlanmış olan tanıkların listesi 1916 yılında ek bir kitap olarak basılmıştır. McCarty’nin bu kodların gizemini keşfeden bir uzman olarak lanse edilmesi ise, bilim ahlakının sınırlarını zorlamaktadır. Sonuçta kitabın kendisi düzmece falan değildir ama propaganda amacıyla kullanıldığı da doğrudur. Bizler propagandanın da gerçek bilgi üzerinden olması gerektiğini hala anlayamadığımız için bu durumu yadırgıyoruz herhalde… Artık cehaletin sınırlarını zorlamaktan vazgeçelim. Dünyayı bile bile kendimize güldürmenin alemi yok…

Yorumlar kapatıldı.