İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özlenen ve beklenen opera zaferi..

Hıncal Uluç

Yekta Kara’nın aslında böyle bir zafere ihtiyacı vardı.. İstanbul Devlet Operası’nı yönetirken özellikle Turandot ve Tosca ile harikalar yaratan, Opera’yı sıradan insanlara sevdiren ve kapalı gişe oynatmaya başlayan, Avrupa turnelerini alkışlarla kapayan Kara, kifayetsiz muhteris bir siyasetçi tarafından görevden alınınca, daha çok yurtdışında çalışır olmuştu.

Suat Arıkan’ın Genel Sanat Yönetmenliğine gelmesi ve Kara’yı tekrar yuvasına davet etmesiyle kırgınlıklar sona erdi. Kara’nın dönüşü, seyirden çok dinleti operası İl Travatore ile oldu. Turandot ve Tosca’nın görkemli sahnelerini hatırlayanlar için İl Travatore hayal kırıklığı yarattı. Bir Kara Operası ilk defa gölgede kaldı..

Ardından Kara’nın gene bir dinleti operası (Belki de bu yüzden az sahnelenen) Belisario’yu seçmesi fevkalade ilginçti.. Kara yenilgiyi kabul etmiyor, iddiasını sürdürüyordu. Doğrusu ya bu büyük cesaretti..

Ve cesaretin sonucu “Zafer” oldu..

Opera sık sık alkışlarla kesildi. Perde bitmeyen alkışlarla kapandı..

Birbirinden çok farklı kesitlerden insanlarla konuştum..

Vali Muammer Güler bayılmıştı. Ben de bir valinin gelip bir operayı başından sonuna en ön sıradan izlemesine bayıldım.

“Mükemmel bir şey Hıncal Bey” dedi.. “Daha da güzeli.. Venedikliler bu operayı bu yıl repertuarlarına almışken, bizden haberi alınca vazgeçip, bu ekibi Venedik’e davet etmişler.”

1969’da Leyla Gencer’in de muhteşem performansı ile sergilendiği La Fenice’de bu defa tamamı Türk bir Belisario sahneye çıkacak. Ne mutlu..

Gencay Gürün “Olmaz böyle şey.. Keşke başka bir şey dileseydim.. Birinci perdeyi izlerken kaç defa ‘Cep telefonuna sarılsam da Hıncal’ı çağırsam’ diye düşündüm.. ‘O kadar güzel bir şey ki bu.. Hıncal da bayılır’ dedim ve şimdi karşıma sen çıktın” diye coşkusunu anlattı.

Ece Gürsel, oyun boyu ve sonunda alkıştan yorulan kol kaslarını açmağa çalışırken “Baştan aşağı mükemmeldi” dedi.. “Sana ne kadar teşekkür etsem az Hıncal, bu geceyi bana yaşattığın için..” Etrafta Zeynep Oral vardı.. Bu işin tam da uzmanı.. Mutluydu..

Ruhat Mengi vardı.. Performans Sanatlarını en çok seven, hep izleyen Ruhat.. “Bu keyfi şurada Marmara Cafe’de oturup sürdürelim” diye tüm dostlarını davet etmekle meşgul..

Perde açıldıktan sonra çalmaya başladı, orkestra üvertürü.. Yekta Kara, operanın gerçekten çarpıcı ve etkileyici, çok sade, simgesel dekorunu, adeta bir “Teaser/Meraklandırıcı” olarak sunmuş, dahası operayı yazan Donizetti’yi de adeta bir ruh gibi oyunun içine almıştı.

Haa.. hemen söyleyelim. Bu G. Donizetti, İstanbul’a gelen ve klasik müziği beraberinde getiren, Müzika-i Hümayun’u kuran, padişaha marşlar besteleyen G. Donizetti, ya da Donizetti Paşa değil.

O G., Guiseppie.. Bu G. Gaetano.. İki kardeş..

Yazan değil, ama yazılan şey İstanbul.. Bizans yani.. Belisario, Bizans’ın en parlak imparatorlarından Jüstinyen’in en kahraman komutanlarından. Öykü, bu efsane adama atfedilen sayısız hikâyelerden en acıklı olanı..

Bizim Donizetti Paşa, kardeşinin operasını 1842’de İstanbul’da şu anda izi bile kalmayan Basco tiyatrosunda İtalyan bir guruba sahneletmiş.

Kara’nın Belisario’su, Türkiye’de ikinci, ama Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk temsil oluyor yani..

Üvertür nasıl keyifli bir müzikti ve nasıl keyifli bir gece geçireceğimizin işaretlerini veriyordu. Başka işaretler de veriyordu..

Türkiye aleyhine ırkçı ithamların yayılmaya çalışıldığı bir dönemde, İstanbul’da Bizans’ı ve bir Yunan kahramanını anlatan bir opera sahneleniyor, bu operanın baş rolünde de adı Kevork Tavityan olan Ermeni asıllı bir Türk oynuyordu.

Çok iyiydi Kevork.. Jüstinyen’i oynayan Kenan Dağaşan da çok iyiydi. İrene de Hande Tuncer de.. Alamiro’da Bülent Bezdüz çok iyinin de ötesindeydi.. Ama bize öyle geliyor ki, İtalya’yı Leyla Gencer’den sonra fethedecek ikinci Türk, Belisario’nun kötü ruhlu karısını canlandıran

Perihan Nayır olacak.. Nasıl bir ses ve bu sesin nasıl ustaca kullanımı.. Hele o üçüncü perdedeki şarkının bir şurup lezzetinde kulaklardan gönüllere akışı.. Salon yıkılıyordu, alkış ve “Bravo”lardan..

Yekta Kara, dinleti operası Belisario’yu, orkestra şefine bakıp, şarkılarını okuyan operacıların değil, oyuncuların sahnelediği bir gösteriye dönüştürmeyi başarmış.. Sesler kadar mükemmeldi oyunculuk..

Şef Cem Mansur’un müziği, ortada sahne olmasa da dinlenecek kadar güzeldi.

Dekoru söyledim.. Harikaydı.. Ali Cem Köroğlu bu dekorla ödül almalı..

Tek yadırgadığım yer yer Uzay Yolu’nu andıran giysiler oldu. Sahneye bir ara Kaptan Kirk girse şaşmazdım. Hele finalde koronun erkeklerinin Pandit Nehru dönemi, nerdeyse bire bir Hint kostümleri içinde olmalarını hiç anlamadım. Şanda Zıpçı da, keşke o mükemmel ve fevkalade bilgilendirici hazırlanmış program dergisinde yazsa da ne yapmak istediğini anlatsaydı.

Son söz..

Operanın ve Yekta Kara’nın hele bu günlerde fazlası ile ihtiyaç duydukları bir zafer gecesi yaşadık..

Belisario görülmeli.. Dinlenmeli!..

Yorumlar kapatıldı.