İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Okullarımız

Sevgili Dostlar,

 

Bir okulumuzun kapanmasına karar vermek,
gerçekten itici, soğuk, üzücü bir iş.
Hiçbir cemaat mensubu bir okulun
kapanmasına sevinmez. Her kapanan okul cemaati besleyen damarlardan
birinin
eksilmesi demektir. Diğer taraftan zorunlu olmadıkça
hiçbir yönetim, okulunun
kapanmasını istemez, kapanması isteğiyle cemaate baş vurmaz. Hele, pek
çoğu  en az yüz yıllık geçmişi olan
okullardan söz ediyorsak. Yine bu okullardan mezun olan binlerce
cemaat
mensubunun, konuya duygusal bakmasından da daha doğal ne olabilir?
Hepimiz
kendi okulumuz için aynı duyguları taşırız.

 

 Ancak
duygularımızın yanında, gerçekleri de görmek zorundayız.
Duyguları dışlayan
akılcı bakış ne kadar soğuksa, akılcı bakışı yok sayan ve sadece
duygulara
dayanan kararlar da bir o kadar dayanaksızdır. Aklın yolu birdir
diyenlerden
değilim ama aklın yollarını göstermeden gerçeklere karşı
çıkmak da kabul
edilemez. Eğer bir fikre karşı çıkıyorsak, alternatif
çözüm yollarını önermek
zorundayız. Duygusal tepkilerden çekindiği için
çoğunluk, zorunlu olsa bile
okul kapanmalıdır ya da başka bir okulla birleştirilmelidir diyemiyor.
Okulu
yönetemiyorum diyen yönetim kurulu bile kararı başkalarına
mal etmeye
çalışıyor. Bunlar klasik kapalı küçük
toplum 
davranışları, kafayı kuma gömmek, popülist çıkışlar
yapmak ama
sorumluluk yüklenmemek.

 

Aslında okul kapatmak sözünü belki
kullanmamalıyız. Biliyorum kelimelerin gücüne inanmayanlar,
ne fark eder
diyeceklerdir ama ben çok şey fark edeceğini
düşünüyorum. Bu nedenle kapanmak
demeyelim, birleşmek diyelim, diyorum. Gerçekte bu 
öğrenciler ve öğretmenler bir başka okula
gideceklerine göre birleşme hiç de yanlış olmaz.
Örnekleri de var, Cemeran,
Semerciyan Kalfayan’la birleşti, çok da iyi oldu. Bu işi başaran
yönetim
kurulları her

türlü övgüyü
hakketmişlerdir. Birleşecek iki
vakıf yönetimi konuyu planlı bir şekilde ele alıp, enine boyuna
tartıştıktan
sonra birleşme koşullarını belirlerse belki daha az sıkıntı ile konu
çözümlenebilir. Yasal olarak vakıflarımızın
birleşmesine izin verilene kadar,
en azından bunu fiili olarak yapabiliriz.

 

Konuya dönersek:

 

Önce bazı tespitler yapalım.

–         
Cemaat, okullarını, kiliselerini
ve Patrikliğini yaşatacak maddi gücü bulmakta zorlanıyor.
Giderek artan ciddi
maddi sorunlarımız var.

 

–         
Nüfusumuz ve öğrenci sayısı
artmıyor, hatta giderek azalıyor. Aileler ikiden fazla çocuk
istemiyor.
Göçlerin hızı düştü ama karma evliliklerle 
kan kaybı az da olsa sürüyor. Öğrenci sayısı 15-16 okulu
yaşatacak
boyutta değil.

 

–         
Cemaat çocuklarının önemli bir
bölümü, aileleri okullarımızı yeterli bulmadığından
kolejlere gidiyor. Bu  kaçağı önlemek için,
okullarımızı kolejlerin
eğitimi seviyesine yükseltmemiz gerekiyor. Ailelerin
çocuklarına daha iyi bir
gelecek vereceğini düşündüğü okula
göndermelerini de anlamak gerekiyor.

 

–         
Öğretmenlerimize yüksek maaşlar
veremiyoruz, bu nedenle öğretmenlik gençlerimiz için
çekici bir meslek değil.
Aynı nedenle birinci sınıf beyinleri öğretmenliğe
çekemiyoruz.

 

–         
Yeterli burs ve iş garantisi
vererek gençlerimizi Eğitim Fakültelerine çekemiyor,
öğretmen olmaya teşvik
edemiyoruz. Genç öğretmenlerimize yeteri kadar Ermenice dil
eğitimini  sağlayamıyoruz.

 

–         
Meslek içi eğitim, çağdaş
teknolojilerin sağlanması mümkün olmuyor.

 

Kapitalist bir
ülkede yaşıyoruz. Bırakın parasız okul yönetmeyi, cebinizde
paranız yoksa, yolda
yürüyemezsiniz, ayaklarınız birbirine dolanmaya başlar. Demek
ki, para önemli
değildir, nasıl olsa bulunur deyip işin 
içinden çıkamayız. Bugün, yanılmıyorsam
hiçbir okulun yıllık bütçesinin
%20’sini bile mezunları karşılamıyor. Kusura bakmayın ama bunu
anlamakta zorluk
çekiyorum. Binlerce mezunu olan okullarımız bile mezunlarından
bütçesinin
%20’sini sağlayacak geliri yok. Her yere para bulunuyor, örneğin
onarımlara,
radyoya para bulunuyor ama okula bulunamıyor deniyor. Bu da çok
doğru değil.
Zorunlu olmayan onarımlar yapılmıyor. Eğer 
radyo projesi de cemaate yeni  ve
kalıcı yükler getirecekse, bence hemen vazgeçilmelidir.
Eminim projenin
sahipleri, hem kuruluş için hem devamı için gerekli
finansman konusunu
çözmeden, istim arkadan gelsin mantığıyla yola
çıkmazlar. Cemaat her yerde
maddi zorluk çekiyor, mevcutları taşımakta zorlanırken zorunlu
olmadıkça
cemaate yeni yükler getirilmemelidir.

 

Bir okul
yönetimi,
biz okulu yönetmekte zorlanıyoruz, bu sene okulu kapatmak
istiyoruz diyorsa,
orada pek çok problem olduğu ortadadır. Hiçbir
yönetim okulunu durduk yerde
kapatmak istemez. Okulumuz kapanmasın diyen herkese çok
saygılıyım. Ancak  artık yıllardan beri süregelen ezberi bir
yana bırakalım, önce mezunlar organize olsunlar, okul koruma ve
yaşatma derneğini
kursunlar. Sonra gidip yönetimle görüşsünler, okulu
neden kapatmak
istediklerini sorsunlar. Sonra bu arkadaşlar, mezunlar, derhal okul
yönetimini
devralsınlar, kalite ve benzer sorunlar bir yana  en
azından, 
biz mezunlar ve yönetim olarak okulun bütçesinin 
%50’sini yükleniyoruz desinler. İstenen
birkaç yıl daha okulu yaşatmaksa eminim bu sağlanır. Bunlar
yapılmadan
gösterilen tepkiler, sadece duygusal bir gösteri olur.

 

İstanbul’da Ermeni
semtleri değişti. Kumkapı, Gedikpaşa ve Topkapı semtlerinde yaşayan
Ermenilerin
büyük bölümü  Feriköy, Bakırköy
ve
Yeşilköy’e taşındı. Özellikle ilk eğitimde hiç kimse
-mecbur olmadıkça-
çocuklarını kilometrelerce uzağa göndermek istemez. Taşıma
su ile değirmen
çevirmek sürekli olamaz. Öğrenci bulabilmek
için ucuz olmak, servisi çok ucuz
ya de bedava yapmak zorunda. Bu arada okulun sabit giderleri
değişmiyor.
Aynı  ya da çok az farklı giderle örneğin
250 öğrenci okutmak varken, 150 öğrenci okutuluyor. Bu
sağlıksız yapıyı
sürdürmek mümkün değil. Örnekleri de var.
Gedikpaşa yıllarca Yeşilköy’den
Bakırköy’den servisle öğrenci taşıyarak okulu yaşatmaya
çalıştı. Sonunda inatçı
birkaç yönetici cemaatin milyarlarını birkaç yıl
daha harcadıktan sonra, okul
yine kapandı. Aynı giderle 250 yerine 150 öğrenci okutunca,
bütün sistem etkileniyor.
Çünkü yaşatılmaya çalışılan okul, diğer
okulların öğrencilerini alarak, onu hem
belli bir öğrenci gelirinden mahrum ediyor, hem de zaten zorlanan
cemaat
bütçesinden bir pay da alacağından gelecek bağışları
azaltıyor. Sonuçta,
yeterli maaş verilemediğinden, genç beyinler öğretmenliğe
çekilerek, çağdaş
teknolojiler satın alınarak eğitimin kalitesi yükseltilemiyor.
Yabancı dil
eğitimi kolejlere yakın bir seviyede verilemiyor ve okullarımızın
üniversite
girişlerinde kolejler kadar başarılı olması sağlanamıyor. Kalitede
yükseliş
yerine düşüşler olunca, kolejlere kaçış hızlanıyor.
Sonuç olarak maddi sorunlar
kaliteyi de belirliyor. Daha kötüsü bir iyi okul yerine
iki vasat okul ortaya
çıkıyor. Kısaca, sadece parasızlık denilen problem, aynı zamanda
kalite
düşüklüğünün, yetersiz eğitimin de nedeni
oluyor.

 

Okulumuzu kapatırsak
bu domino etkisi yapar, diğerleri de kapanır, dayanaksız bir tahmin.
Öyle
olsaydı pek çok okul kapanırken bu iş bitmiş olurdu. Eskiden bu
okulları nasıl
yaşattıysak yine öyle yaşatalım 
varsayımı  da bence tutarlı değil.
Bırakın son yüz yılı, son on yıldaki değişikliği fark etmiyorsak,
fosilleşmişiz
demektir.  Kapanan bir okul bir başka
okulun hem kalitesini hem de yaşam süresini artırabilir, acı ama
gerçek bu.
Yapılan bütün istatistiki tahminler 
nüfusumuzun önemli ölçüde artmayacağı, hatta
maalesef azalacağı
yönündedir. Bu konuda Yervant Özuzun arkadaşımın epeyce
çalışması olmuştu. Bu
nedenle, kapanırsa okulu bir daha açamayız korkusu gereksiz.
Kaldı ki yeteri
kadar nüfus olursa, ben  okullarımızı
tekrar açabileceğimiz düşünüyorum. Çağ
değişiyor, paradigmalar değişiyor.

 

Son olarak, neden
bilinmez her okul kapanışında Patriklik suçlanır. Eğer belli
çevrelerin bilinen
kasıtlı tutumu bir yana bırakılırsa, bu suçlamanın nedeninin
cemaat yönetimini
bilmemekten kaynaklandığı söylenebilir. Önce yine bir saptama
yapalım. Problemi
olmayan bir okulu hiç kimse kapatmaya kalkmaz, kapatamaz. Demek
ki, sorunlar
var. İkinci olarak bir cemaat kurumunun kapanmasını en son isteyecek
olan kişi
Patriktir, çünkü bu bindiği dalı kesmek anlamına
gelir. Üçüncü olarak, bir
kilise ya da okulun yönetim kurulu yasal olarak, okulun ya da
kilisenin tam ve
tek yetkilisidir. Yasal olarak ne cemaatin, ne de Patrikliğin bir
denetimi ya
da direkt etkisi olabilir. Yani basiretli bir yönetim,
kimseye 
danışmadan okulu yaşatmaya ya da kapatmaya
karar verebilir. Ancak genel olarak okul yöneticiler ve okul
idaresi, gerekli
ve zorunlu olsa bile  okulu kapatmayı ya
da bir başka okulla birleştirmeyi görevlerinin gereğini yerine
getirmek olarak
değil, bir hata, bir suç olarak gördüklerinden
kendilerimi aklama yolları
ararlar. Bu nedenle, parerarlara ve Patrikliğe başvurulur.
Görünüşte karar
onlara bırakılır, bir yandan da bakın ne yapayım Parerarlar kapansın
diyor,
Patrik de onaylıyor diyerek, iş açmaza sokulur. Aklı başında
herkes bunun bir
oyun hatta yıllardan beri süregelen, çok oynanan bir oyun
olduğunu bilir.
Sonuçta, bazı çevreler patırtıyı koparır, parerarlar
elini cebine atar,
cemaatin birkaç yüz bin doları daha gider. Yöneticiler
de, müdür de okulu
kurtaran kahramanlar olur. Bu oyun 
basiretli bir yöneticinin gelip 
riski yüklenerek okulu kapatmasına ya da bir başka okulla
birleştirmesine  kadar sürer gider.

Son Söz:

Bir okulumuzun
yaşamını sürdürmesinin, kapanmasının  ya
da bir başka okullar birleşmesinin, kesin ve tek sorumlusu yönetim
kuruludur.
Başarılardan da, başarısızlıklardan da 
yönetim kurulu sorumludur.

Yorumlar kapatıldı.