İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni sorunu: geçmişe değil, geleceğe bakmak

Hurşit Güneş

CHP’nin girişimiyle geçen hafta Türkiye’ye gelen ABD’li tarihçi Justin MacCarthy moral verdi. Tabii aynı zamanda kurultayda bir hayli kredibilite kaybeden CHP yönetiminin milliyetçi duygularla güven tazelemesini de sağladı.

Ermeni meselesi birçok bakımdan önemli; birincisi, ülkemizde Ermeni vatandaşlarımız var. İkincisi, Ermenistan komşumuz. Üçüncüsü de, bu konu dış politikamızda ikide bir önümüze can sıkıcı bir etmen olarak çıkıyor.

Ermenilerin tezi belli: Soykırım uygulayarak dedelerimizi, nenelerimizi, 1.5 milyon Ermeni’yi yok ettiniz, diyorlar. Biz ise yıllardır sessiz kalmanın bedelini ödüyoruz. Gerçi bir süre asıl katliamı Ermeniler yaptı tezine sığınsak da, son geliştirdiğimiz tez; karşılıklı öldürmelerin yaşandığı.

Profesör McCarthy; isyan çıktı, savaş oldu, tatsız gelişmeler doğaldı, diyor.. İsyancı Taşnak Partisi üyelerinden ölenlerin 150 bini geçmeyeceğini iddia ediyor. Ancak asıl sorun, Ermeni diasporasının militan kesimi. Ermeni lobisini sürükleyen de bu kesim. Burada hedeflenmesi gereken strateji ise bu küçük kesimle geniş Ermeni halkı arasındaki bağı kopararak, tarihin akışı içinde destek ve dostluğu yaratabilmek.

23 Mart 2005 Çarşamba günü Radikal gazetesinde emekli büyükelçi Özdem Sanberk’in çok etkileyici ve yol gösterici bir yazısı çıktı: Acılar köprü de yaratabilir. Sanberk’in yazısında temel olarak Osmanlı’nın son döneminde imparatorluğun çöküş sürecine bakılarak konu değerlendiriliyor.

Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’da Müslüman halkın kayıpları 3 milyona, yani halkın üçte birine yaklaşmaktaydı. Öte yandan, Balkanlar’da 1821-1925 arası yüzyıllık dönemde ise 5.5 milyon Müslüman tebaa öldürülürken, 5 milyonu da yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan koparılarak Anadolu’ya hicrete zorlanmışlardı. Bu ıstıraplar hiç konuşulmuyor da, Ermenilerin yaşadığı benzer koparılış hikayesi soykırım olarak karşımıza çıkarılıyor.

“Osmanlı’nın gayrimüslim göçmenleri, imparatorluğun çöküşü sırasında yaşadıklarını hiçbir zaman unutmak istemezken, Balkanlar’dan Anadolu’ya kaçan Müslüman tebaa, o zaman yaşadığı acıları kendilerinin ve çocuklarının hafızalarından silmeyi…, acılarını geride bırakmayı…., kimliklerini geçmişin düşmanlıklarında değil, geleceğin dostluklarında aramayı tercih etti…. Çünkü onlar kaybettikleri toprakların yerine koyabilecekleri yepyeni bir şey buldular; modern Türkiye Cumhuriyeti… Geçmişe değil, geleceğe baktılar.”

Bu görüşleri ifade ettikten sonra Samberk hem siyasi, hem de insani yaklaşımlar sergilenmesini öneriyor. Mesela, insani olarak ölenlerin anısına ortak anıtların dikilmesi. Ancak aynı zamanda Ermenistan tarafından 1989’da yerinden yurdundan atılan ve kamplarda yaşayan Azerilerin sorunları ortaya çıkmalı. Nahçıvan tarihte değil, bugün yaşanıyor. Karabağ da öyle.

Samberk son olarak 1999 aralığında zamanın cumhurbaşkanı Demirel’in bölgedeki tüm donmuş anlaşmazlıkların çözümü için önerdiği Kafkasya İstikrar Paktı’na işaret ediyor. Bugün için rafa kalkmış gözüken bu girişimin yeniden canlandırılması çok önemli. Samberk, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor diplomatik pozisyona güçlü çıkışlar öneriyor. Bu da tarihçilerin gerçeği aramasından öteye, sorunların ve çözümlerin ortaya konulmasını gerektiriyor.

Yorumlar kapatıldı.