İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

CEVDET AKÇALI: Sözde Ermeni soykırımına farklı bir bakış – Yeni Safak

Günümüz dünya politikasında en
çok konuşulan
konulardan bir tanesi 1915 yılında Osmanlılar tarafından Ermenilere
karşı bir soykırım uygulanıp uygulanmadığıdır. Her gün işitiyoruz
ki,
Avrupa’nın bir ülkesinde veya Amerika’nın bir eyaletinde
böyle bir
olayın olduğuna dair kararlar almakta veya bu konuda kanunlar
çıkarmaktadır.

Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra istiklaline
kavuşan Ermeni Cumhuriyeti de, kuruluş felsefesini bu fikir
üstüne inşa
etmektedir. Öyle görünüyor ki, Avrupa Birliği
yolunda önümüze çıkan
engellerden bir tanesi de bu olacak ve Türkiye bu soykırımı
kabullenmeye zorlanacaktır.

Konunun çeşitli yönleri

Konunun iki yönü vardır: Bunlardan
birincisi,
böyle bir soykırım olmuş mudur, olmamış mıdır konusu? İkincisi, bu
suale parlamentoların veya politikacıların mı karar verebileceğidir.

Türkiye, bu konunun uluslar arası tarih
uzmanlarından kurulu bir heyet tarafından belgelerin incelenerek
konunun açıklığa kavuşturulmasını istemekte bu istek Ermeni
hükümeti
tarafından reddedilmektedir.

Bununla beraber konunun üçüncü
bir yönü daha
vardır ki, bu yönü tarihi gerçeklerin açığa
çıkarılmasından daha
önemlidir. Maalesef Ermeni meselesinin bu yönü
üzerinde hiç
durulmamıştır. Konunun üçüncü yönü ise,
Ermeniler, Türkiye’ye bu
soykırımın olduğunu kabul ettirmekle neyi hedeflemekte veya ne
kazanç
sağlamaya çalışmaktadır?

Bazılarına göre, Türkiye bunu kabul ederse,
Ermenilerin tazminat isteme hakkı doğacaktır. Uluslar arası kuruluşlar
veya mahkemeler Türkiye’yi bunu ödemeye mahkûm
edebilecektir. Diğer
taraftan, Türkiye bunu kabul ederse, Ermeniler, kendi vatanları
olduğu
iddiasıyla Türkiye’den toprak talebinde bulunma hakkına sahip
olacaklardır.

Bu iki şey üstünde kafa yormak belki de
fazla bir
şey ifade etmez. Ermenistan Genel Kurmay Başkanı’nın duvarındaki
haritada Türkiye’nin, İran’ın, Azerbaycan ve Gürcistan’ın
bazı
bölgelerinin Ermenistan içinde gösteren haritalar
durdukça Türkiye bu
soykırımı kabul etse bile bu haritalar ortadan kalkacak mıdır?

Veya günün birinde Ermenistan bu toprakları
zorla
ele geçirecek kadar güçlenirse bunun uygulanmasına
girişmeyecek mi? Bu
iki suale sadece hayır diyebiliriz. O halde, maksat bunun dışında bir
şey olmalıdır. Bu maksat gayet açıktır: Dünya kamuoyunda
Türk
düşmanlığını canlı ve ayakta tutmak…

Tartışmanın asıl sebebi

Birinci cihan harbi sırasında, İngiliz
Parlamentosunun yayınladığı iki Mavi Kitap vardır. Bunlardan bir tanesi
dünya kamuoyunu Alman halkına karşı ve diğeri Ermeni meselesini
bahane
ederek Türkiye’ye karşı tahrik etmek maksadıyla yazılmıştır. Bu
gerçek
bizzat İngiliz yetkilikleri tarafından açıklanmıştır. Buna
rağmen
Türkiye’ye karşı ithamları içeren Mavi Kitap
tarihçiler tarafından hala
bir kaynak olarak gösterilmektedir.

Şüphe yoktur ki, 1915 yılında Türklerin
Ermenilere soykırım yaptığını parlamentoları kararıyla tescil ettirmeye
çalışanların, Türkiye düşmanlığını veya en azından
Türkiye karşıtlığını
daima canlı tutmaktan başka maksatları olamaz. Bu maksatlara karşı,
Türkiye veya herhangi bir tarihçi böyle bir soykırımın
olmadığını
kanıtlasa da durum değişmez.

Zira birinci Cihan Harbinde İngiliz
Parlamentosunun yayınladığı Mavi Kitab’ın yayınlanma maksadı ne ise,
Ermeni soykırımı iddiasının da her ne pahasına olursa olsun
gündemde
tutulmasının maksadı odur. Batı kamuoyundaki Türkiye
aleyhtarlığını
daima canlı tutmaktır.

Kan davası gibi

Bu bir kan davası gibidir. Kan davaları ise,
iptidai toplumlara musallat olmuş bir hastalıktır. Bu hastalık
ortaçağda bütün Avrupa’yı sarmış, İspanya’da,
İtalya’da ve birçok
ülkelerde bunun üzerine romanlar, tiyatro eserleri
yazılmıştır. Ancak
20. asırda ceza kanunlarının tamamı, kan davası sebebiyle cinayet
işlenmesini ağırlaştırıcı bir sebep olarak kabul etmiştir.

20. asırda Avrupa medeniyeti kan davalarını
reddederken parlamentoların Ermeni soy kırımı olduğuna dair karar
alması bu fikre ters düşmektedir.

Kan davası güdenlerin tipik davranışları şudur:

Aileler öldürülen yakınlarının kanlı
gömleğini
evlerinin salon duvarına asarlar. Yeni doğan çocuklarına bunu
göstererek, bu ölünün intikamını alması için
telkinde bulunurlar. Günün
birisinde o körpe çocuk eli silah tutmaya başladığı zaman
gider, kan
davası güttüğü o bir aileden birisini
öldürür. Bu iki aileden birisinin
ferdi mezara, diğerininki hapse girer.

Bu defa kanlı gömleği evin duvarına asma sırası
diğer aileye geçer. Ve bu kin bu nefret asırlar boyu devam edip
gider.

Parlamento duvarına asılmış kanlı
gömlekler

Kan davasını bu şekilde anlattıktan sonra,
parlamentoların Ermeni Soykırımına ait kanunları kabul etmesinin
manasını düşünelim. Bir parlamentonun böyle bir karar
alması, kan
davası sebebiyle duvara asılan kanlı gömlek gibidir. Parlamento
böyle
bir karar almakla kanlı bir gömleği o parlamentonun duvarına asmış
olmaktadır.

Bu kararlar iki toplum arasındaki kini ve
düşmanlığı daima hatırlatan, yeni cinayetler işlemeye teşvik eden
davranışlardır. Bu davranış, insanlığın 20. asırda ulaştığı medeniyet
seviyesinin inkârıdır.

Soykırım insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.
Bir
parlamentonun duvarına kanlı gömlek asar gibi soy kırım
yapıldığına
dair kanun çıkarmak ta ayni şekilde insanlığa karşı işlenmiş bir
suç
sayılmalıdır.

Gün gelecek, 21. asır uygarlığı öyle bir
seviyeye
gelecektir ki, soykırımı yapanlar gibi, kin ve nefret duygularını canlı
tutmaya çalışanları da sorgulayacaktır.

Yorumlar kapatıldı.