İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk-Ermeni uzlaşması

Şahin Alpay

Eylül 2000’de ABD Kongresi’ne sunulan “Ermeni Soykırımı”na ilişkin karar tasarısı görüşülmedi. Çünkü Başkan Bill Clinton Temsilciler Meclisi Başkanlığı’na başvurarak, kabul edilmesi halinde ABD ile yakın müttefiki Türkiye arasındaki ilişkileri son derece olumsuz bir şekilde etkileyeceği gerekçesiyle tasarının gündemden çıkarılmasını istedi.

Clinton yönetimi yetkilileri daha sonra, Dış Politika Konseyi’nden David L. Phillips’i iki taraf arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için neler yapılabileceğini araştırmak üzere Türk ve Ermeni sivil toplum temsilcilerini bir araya getirecek bir kurulu oluşturmakla görevlendirdiler. Bunun sonucunda, Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlıklarının da onayıyla, Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonu (İngilizce kısa adıyla TARC) kuruldu. Komisyon Temmuz 2001 ile Nisan 2004 arasında toplantılar yaptı.

TARC’ın “sorunların çözümü için iki taraf arasındaki karşılıklı anlayışı geliştirmek, kamuoyu oluşturmak ve karar vericilere yol göstermek” şeklinde tanımlanan “İkinci Yol Diplomasi” çalışmaları kapsamına giren faaliyetleri, aralarında diplomatik ilişki bulunmayan Türkiye ile Ermenistan’ın sivil toplumları arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkı yaptı. İki ülke arasındaki sınır kapıları açılmış değil, fakat Türkiye Ocak 2002’de Ermenistan vatandaşlarına ülkeye girerken vize alma imkanı tanıdı; Ekim 2003’te özel bir havayolu şirketine İstanbul-Erivan arasında uçma izni verdi. Türkiye’de çalışan Ermenistan vatandaşlarının sayısı 40 bin dolayına ulaştı. İki ülke dışişleri bakanlıkları arasında diyalog kuruldu. Ermenistan İstanbul’da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü nezdinde bir daimi temsilcilik açtı. TARC’ın nihai raporunun ilişkilerin geliştirilmesinde temel alınması iki tarafça kabul edildi. TARC’ın yaptığı belki en dikkat çekici iş, Eylül 2002’de Uluslararası Daimi Adalet Merkezi’ne (ICTJ) başvurarak, “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi’nin 20. yüzyılın başında meydana gelen olaylara uygulanabilir olup olmadığı” konusunda hukuki bir inceleme yapmasını istemek oldu. ICTJ Şubat 2003’te açıklanan raporunda “BM Sözleşmesi uyarınca hiçbir birey veya devlete karşı Olaylardan kaynaklanan herhangi bir hukuki, mali veya toprak talebinde bulunulamaz” sonucuna vardı. Kendisinden böyle bir talepte bulunulmadığı halde olayların niteliği hakkında da şu görüşü belirtti: “Olaylarla ilgili çeşitli anlatımlardan çıkabilecek makul bir sonuç, bu Olayları gerçekleştirenlerden en az bir bölümünün eylemlerinin Doğu Anadolu’da bulunan Ermenilerin tamamen veya kısmen ortadan kaldırılması sonucunu yaratacağını bildikleri ve bu amaca yönelik faaliyet gösterdikleri ve bu nedenle soykırım niyetine sahip oldukları yönündedir.” (Bkz: www.tarc.info) Raporun vardığı sonuçların ilki Türk tarafını, ikincisi Ermeni tarafını hoşnut etti.

David Phillips yeni yayımlanan “Unsilencing the Past: Track Two Diplomacy and Turkish-Armenian Reconciliation / Geçmişin Aydınlanması: İkinci Yol Diplomasi ve Türk-Ermeni Uzlaşması” (New York: Berghahn Books, 2005) başlıklı kitabında TARC’ın öyküsünü anlatıyor. Umarım kitabın gerek Türkçesi, gerekçe Ermenicesi de yakında yayımlanır ve uyuşmazlıkların hallini engelleyen bilgisizliklerin ve önyargıların giderilmesine katkıda bulunur.

Türkiye olarak 1915-16 yıllarında Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilerin başına gelenleri serinkanlılıkla konuşabilecek bilgiye ve olgunluğa sahip olmadığımız muhakkak. Bu açıdan çok yararlı bir girişim CHP’nin “Ermeni meselesinin tartışılmayan hiçbir boyutunun kalmaması” amacıyla başlatmayı kararlaştırdığı, hükümetin de desteklediği uluslararası kampanya. Bu bağlamda bir katkıyı da, kişisel kanaatini cesaretle dile getirerek dünyaca ünlü romancımız Orhan Pamuk yaptı. Söyledikleri doğrudur, değildir; haklıdır, haksızdır… Bunlar ancak özgür ve uygar (herkesin fikrine saygı gösterilen) tartışmayla ortaya çıkabilir.

Yorumlar kapatıldı.