İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Toynbee, Ermeniler ve Osmanlı

Akif Emre

Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini ipotek altına alan en önemi konulardan birisi olan Ermeni meselesinin gittikçe daha fazla gündeme geleceği anlaşılıyor. Osmanlının son döneminde ortaya çıkan bu sorun uluslararası dengelerin dönemsel karakteri ve bunu siyasal bir araç olarak kullanan güçlerin hedefleri ile ilgili bir durumdur ve bu durumu analiz etmeden sorunu hümanist bir çerçeveye sıkıştırmak bizi meseleyi anlamaktan alıkoyacaktır. Bu ifadeden kasıt, tarihî meselelerin açıklanmasında “insani boyut”un önemli olmadığını ima etmek değildir. Burada altı çizilmek istenen husus, Ermeni sorunu gündeme getirilirken kullanılan “insani boyut” metaforunun dönemin siyasi çıkar ilişkilerini perdelediğidir. Zira Ermeni sorununun sunuluş şekli hastalıklı ve ideolojiktir. Ermeni sorununu bu şekilde formüle eden zihniyet temelde Türklere (Osmanlı tebaası Kürt, Arap ve diğer Müslüman unsurlara) karşı hastalıklı bir bakış açısına sahiptir ve işin bu yönü sorgulanmadığında Ermeni meselesi hümanist bir spekülasyonun ötesine geçemeyecek, sorun bağlamından kopartılmış olacaktır.

Ermeni sorunu üzerinden geliştirilen dili çözümleyerek bir oryantalizm eleştirisine girişmekten çok, olayın gündeme getiriliş tarzı ve nedenleri hakkında önemli gördüğüm bir noktaya temas etmek istiyorum.

Osmanlı Devleti’nin paylaşımı arifesinde dönemin hegomonik güçlerinin hangi unsurları kullanarak Osmanlı sistemini çökertmek istediği hepimizin malumu. Sorun, Osmanlı’nın parçalanmasıyla da sınırlı olmayıp, aynı zamanda, Osmanlı sonrası kurulacak dünya düzeni içerisinde Osmanlı sisteminin mevcut sosyal ve kültürel birikiminin, bir başka deyişle tarihsel değerler sisteminin kendisine yer bulamamasını garantilemekle de ilgiliydi.

Gayr-i Müslimler arasında Osmanlı yönetimine en yakın duran Ermeniler ile Osmanlı sistemi arasına bir kan davasının sokulması yukarıda söylediklerimiz açısından açıklayıcı olabilir. Eğer Osmanlı unsurları arasında, Hıristiyan tebaa ile diğer unsurlar arasında bir kopuş gerçekleştirilmemiş, Müslüman unsurlar nevzuhur etnik kimliklerle parçalanmamış olsaydı İslam kültürüne yabancı ulusçuluk ve ulus-devlet yapısına dayalı uluslararası sistemin bu bölgede tutunma şansı bulunmayacaktı.

İngiltere ve Mavi Kitap

Ermeni sorununun bir insanlık sorunu olarak ve “etnik temizlik” kavramı etrafında gündeme getirilmesi de dönemin uluslararası ilişkiler dengelerinden bağımsız ele alınamaz. Bu anlamda Ermeni sorununun dönemin en büyük gücü İngiltere tarafından siyasi bir argüman olarak nasıl kullanıldığına birinci elden tanıklık eden ünlü tarihçi Arnold J. Toynbee’nin anıları bize önemli ipuçları vermektedir. Toynbee, Türkçede yeni yayınlanan Hatıralar: Tanıdıklarım (Klasik, Şubat 2005) isimli kitabında Blue Book’un (Mavi Kitap’ın) hangi şartlarda ve ne amaçla hazırlandığını ele alıyor.

Ünlü tarihçi Toynbee, Ermeni sorununu ele alan ve bugünkü Ermeni iddialarına mesnet teşkil eden Blue Book’un yazarları arasında olduğu için söyledikleri daha da önem kazanmaktadır. İngiliz hükümetinin kitabın hazırlanması için Lord Bryce’ı görevlendirdiğinde Toynbee de ona asistanlık yapmaktadır. Toynbee’nin anlattığına göre, Ruslar dünya Yahudilerinin ana yurdu durumundaki Polonya-Litvanya’dan çekilirken Yahudilere karşı yaptıklarını bir “karşı-propaganda” aracına dönüştüren (ve savaş halinde oldukları) Almanların oluşturduğu kamuoyu desteğini başka bir “karşı-propaganda” ile dengelemek istiyordu. Zira Yahudiler Amerika’da stratejik bir güç elde etmiş ve İngiliz, Fransız ve Ruslardan oluşan merkez güçlere karşı savaşan Almanya, Avusturya ve Osmanlı Devleti avantajlı konuma geçmişlerdi.

Yahudilere karşı yaptıkları uygulamalar nedeniyle Rusların, dolayısıyla da merkez güçlerin durumunun dengelenmesi gerekiyordu. Benzer bir propaganda malzemesi için zamansız bir isyana kışkırtılan Ermenilerin içine düştüğü durumu bulunmaz bir fırsat olarak gören İngiliz hükümeti bu konuyu dünya kamuoyuna taşımaya karar verdi. Bu propagandanın temel metni sayılan Blue Book’un yazarlarından olan Arnold J. Toynbee, kendisini görevlendiren Lord Bryce için “bu siyasal ilişkileri fark etmiş olsaydı sanırım teklifi reddederdi” (s. 180) diye yazmaktadır. Hatta kitabın daha ileriki bölümlerinde Ermeni tehcirinin Amerika’nın II. Dünya savaşı sırasında Japon asıllı vatandaşlarını savaştan uzak bölgelere göndermesiyle aynı anlama geldiğini söylemektedir.

İngiliz hükümetinin, müttefiki Rusların Yahudilere yaptıkları nedeniyle düştükleri durumu dengelemek için başvurduğu bu siyasi oyunun neden tutmadığını, nasıl yanıldıklarını da itiraf eden Toynbee, kendisinin de o zaman bu siyasi oyundan haberdar olmadığın belirtir. Ünlü tarih felsefecisinin belirttiği gibi Ermeni meselesi dönemin siyasal şartlarının, propaganda malzemesi olarak gündeme taşıdığı bir olaydır.

Ermeni sorunu dün olduğu gibi bugün de salt insani bir sorundan ibaret değildir. Sorun, söylem olarak Doğulu olanı aşağılayan bir oryantalist ideolojinin Türklere-Osmanlılara bakışındaki sığlıktan ve etnosantrizmden kaynaklanmaktadır. Osmanlı tebaası arasında esir ve mazlum halkların icat edilmesi gerekiyordu ve edildi. İngiliz tarih yazıcılığı T. E. Lawrence örneğinde olduğu gibi bunun farklı versiyonlarıyla doludur. Ermeniler konjonktürün elverişsizliğine rağmen Rusların kışkırtması ile isyan ettirilmiş ve İngilizlerin propaganda savaşına malzeme edilmişlerdir. Eğer bir insanlık suçu aranacaksa bu, hem Ermenilere hem Osmanlıya karşı birlikte işlenen, ideolojik ve siyasi boyutu olan bir insanlık suçudur. Bunu görmeden Ermeni sorununu anlamak mümkün değildir.

Yorumlar kapatıldı.