İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aha tarihçilere bıraktık

Engin Ardıç

Hani hep deriz ya ‘sözde Ermeni soykırımı meselesinde sözü tarihçilere bırakalım’… Bunda elbette ‘tarihçiler bizi haklı çıkarsınlar’ beklentisi vardır.

Peki çıkarmazlarsa ne olacak? Sonucu kabul edecek miyiz, yoksa bu kez de ‘bırakmayalım’ mı diyeceğiz?

Konuyla ilgili en kapsamlı çalışmayı yapmış olan iki tarihçiye, Vahak Dadrian’a ve Peter Balakian’a bırakmayalım, peki, çünkü ikisi de Ermeni.

Orhan Pamuk’a hiç bırakmayalım, alt tarafı roman yazarı. ‘Artistlik’ yapıyor.

Peki Profesör Doktor Halil Berktay’ı neremize sokacağız? Sabancı Üniversitesi’nde hocadır kendisi. Yale’de okumuş (kapı kilidi değil, üniversite), doktorasını da Birmingham’da yapmış.

Dün, bir gazetemizde yayınlanan sohbetinde, Ermeni Tehcir Kanunu’nun ‘etnik temizlik’ olduğunu söylüyor. Çünkü yalnız doğudan değil, İzmit’ten, İznik’ten bile sürülmüşler… ‘Öldürme unsuru hariç bu kadarı dahi genosid tanımına girer’ demiş!

Tehcirle ilgili yazılı, fakat ‘yazılı olmayan’ emirler de, resmi emirlerin yanısıra ‘ikincil ve gizli emirler’ de olduğunu söylüyor. Bunlar Talat’ın mülki amirlere direktifleriymiş.

Yani, Selim Edes’in ve Engin Civan’ın kulakları çınlasın, ‘soykırımın belgesi mi olur ulan pezevenk’ yaklaşımı!

Talat, Diyarbakır Valisi’ne çektiği telgrafta ‘her çeşit katliama engel olun’ dememiş, ‘Ermeni olmayanlara dokunmayın’ demeye getirmiş…

Kamuran Gürün’ün, yani meslekten diplomat bir devlet memurunun konuyla ilgili yazmış olduğu yarı resmi kitapta, 400 bin kadar Ermeni öldürüldüğünü kabul etmiş olduğunu da hatırlatıyor.

Atatürk’ün bu konuda ‘temiz’ olduğunu da hatırlatmış. Fakat, Anadolu hareketinin niçin eşraf tarafından hararetle desteklenmiş olduğunu tartışması ve Ankara’da toplanan meclisin çıkardığı ilk kanunlardan birinin ‘müttefik devletlerin denetçileri tarafından Ermeni tehcirinin soruşturulmasına izin verilmeyeceği’ yönünde olduğunu da hatırlatması gerekirdi.

Sanırım, Atatürk eşrafa ‘efendiler, ya beni ve yöneteceğim savaşı desteklersiniz, ya da bu Ermeni işinden başınızı çok ağrıtırlar’ demişti!…

Savaşı kazandık, konu kapandı. Elli yıl kadar da açılmadı.

Bazı sorumluların mütarekede İstanbul’da kurulan Divan-ı Harb tarafından yargılanıp asıldıklarını da unutmayalım. Diyarbakır Valisi Reşit Bey intihar etti.

Fakat bu mahkeme, işgal kuvvetlerinin gölgesinde kurulmuştu, başında da İttihatçı düşmanı Nemrut Mustafa vardı, ve kurtuluş savaşını kazananlar onu reddettiler. Astığı adamlar, örneğin Boğazlıyan Kaymakamı, milli kahraman oldu.

Çünkü aynı mahkeme, Atatürk ve arkadaşlarının da idamına gıyabında karar vermişti!

Acaba iki yanlış bir doğruyu mu götürmüştü? Acaba Hürriyet ve İtilaf Fırkası ilerigelenlerinin İttihat ve Terakki Fırkası’na karşı güttükleri düşmanlık ve işgalcilerle işbirlikçilik etme konumuna düşmeleri, gündeme getirdikleri bazı acı gerçeklerin de güme gitmesine mi yolaçmıştı?

Acaba Prof. Berktay da Nobel almak için mi ters konuşuyor?

En iyisi, konuyu tarihçilere bırakalım…

Fakat Prof. Berktay kulak-boğaz-buruncu ya da dahiliyeci değil ki, tarihçi.

‘Osmanlı’nın yediği bir halt olduğunu ve üzüntü duyduğumuzu, bundan Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumlu tutulamayacağını da belirtelim’ diyor… Bu da mı bizi kesmiyor?

Yar bize işimize gelen bir tarihçi medet!

Yok yok, bence kazmalarımıza bırakalım ve kafamızı da devekuşu gibi kuma gömelim. Böyle bir mesele yoktur ve hiç olmamıştır. Sonra eloğlu yüzümüze vurunca da şaşıralım.

Yorumlar kapatıldı.