İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Orhan Pamuk

Hasan Cemal

Orhan Pamuk konuştu, ortalık karıştı. Hakkında linç kampanyaları başlatıldı. Humeyni’nin Şeytan Ayetleri isimli kitabı yüzünden Salman Rüşdi için çıkardığına benzer “Katli vaciptir!’ fetvaları bile verildi. Neredeyse ‘ihaneti vataniye’den idam sehpasına gönderilecek Orhan Pamuk…

Ne yazık!

Orhan Pamuk söylediklerinden dolayı elbette eleştirilebilir. Bu toplumun uzak yakın belleğinde yer etmiş bazı duyarlı konulara daha özenle yaklaşması, üslubuna dikkat etmesi istenebilir.

Bunların hepsi yapılıyor da.

Üstelik fazlasıyla…

Çünkü Orhan Pamuk sıradan, herhangi bir kişi değil. En büyük romancılarımızdan biri. Dünya onu gün geçtikçe daha çok tanıyor, edebi değerini daha çok önemsiyor. Gurur verici bir yükseliş eğrisi çiziyor son yıllarda…

Bu yüzden sesi yankı yapan bir insan. Bu nedenle onun da ağzından çıkana dikkat etmesi gerekir diye düşünüyorum.

Ama etmedi diyelim.

Bundan dolayı Orhan Pamuk linç mi edilsin? Vatan haini mi, Türk düşmanı mı ilan edilsin? Hakkında boynu vurula diye fetvalar mı çıksın?

Bin kere hayır!

Orhan Pamuk eleştirilsin ama bunlar yapılmasın. Demokrasilerde ifade özgürlüğüne, eleştiri özgürlüğüne ne kadar yer varsa, düşmanlık ve vatan hainliği suçlamalarına o kadar yer yoktur. İlkinin alanı ne kadar genişse, diğerlerinin alanı o kadar dardır, hatta jilet gibi ince ve tarifi somuttur. Yargısız infazlara, linç kampanyalarına ise demokratik hukuk devletinde yer yoktur.

Evet eleştiri var olmalı.

Ama bunlardan kaçınmak şartıyla.

Orhan Pamuk’u makul biçimde eleştirenler, bu linç kampanyalarına ne kadar karşı çıkarlarsa, o kadar inandırıcı olurlar. Ülkemizde hâlâ cılız olan ‘demokrasi kültürü’ne bir şeyler katarlar.

Yoksa, yer yer ilkelliğe varan şoven milliyetçi dalgaları kabartarak Türkiye’de istikrarın içine etmek isteyenlerin değirmenine -istemeden de olsa- su taşımış olurlar.

Ayrıca şu göz ardı edilmesin:

Her ülkenin tarihinde kepaze sayfalar vardır. Yoktur diyenin alnını karışlarım. Tarih ne yazık ki ‘kan’la yazıldı, bugün bile yazılıyor. Bakın Irak’a, Filistin’e, İsrail’e, Lübnan’a…

İstisnası çok az.

Onun için de insanoğlu acılarla yoğrularak bugünlere geldi. Tarihin tekerleği genellikle iyiye doğru döndü ama topraklar trajediye bir türlü doymadı.

Biz de bu pencerelerden 80 yıllık Cumhuriyet tarihimize şöyle bir bakalım. Sayfalarımız tertemiz mi?

Varlık vergisi…

6-7 Eylül…

Madımak katliamı…

Gurur duyabilir misiniz yakın tarihimizin bu sayfalarıyla?

Peki ya Güneydoğu?..

Tertemiz, bembeyaz sayfalar mı yazdık Kürt sorunu konusunda? Biraz bilgisi, insafı ve aklı başında olan kim iddia edebilir bunu? Evet, terör ve şiddeti politika bellemiş PKK’ye karşı haklı ve meşru bir mücadele verildi.

Ben böyle düşünüyorum.

Ama bu düşüncem, devletin işlemiş olduğu hukuksuzluklara, insan hakları ihlallerine, Kürtlerin insan olmaktan kaynaklanan temel haklarına benim gözümü kapatmamı gerektirmiyor. Yargısız infazlara, işkencelere, kendi yurdunda sürgün edilen insanların dramlarına kayıtsız, duyarsız kalmama yol açmıyor.

Evet bu devlet, Kürt vatandaşlarına hoyrat davrandı, kötü davrandı. PKK’ye karşı mücadelesi ne kadar meşru ve haklı idiyse, bu süreçte birçok kirli sayfanın yazılmasını da engelleyemedi. Hatta bazılarını kendi yazdı. İnsan hakları, hukuk devleti ve demokrasi açısından iyi sınav veremedi.

Ya Ermeniler…

Biraz tarih bilgisi olan, biraz insanlıktan nasibi olan, elini vicdanına koyup kendi kendine sorsun, imparatorluğun batış yıllarında Ermenilerin başına neler geldi diye?..

Hemen savunma reflekslerinizi harekete geçirmeyin. Çok iyi biliyorum neler söyleneceğini.

Osmanlı’nın çöküş döneminde Türklerin ‘Balkan milliyetçilikleri’nin elinde neler çektikleri, nasıl etnik temizliğe varan zulümlere uğradıkları, nasıl sürgün edildikleri malum. Savaş koşullarında düşmanla işbirliği halindeki ‘Ermeni komitacılar’ın orduyu nasıl arkadan vurdukları, ne rezil katliamlar yaptıkları da sır değil.

Ama bütün bunlar, bir yerde tepki olarak oluşan ‘Türk milliyetçiliği’nin de neler yaptığını göz ardı ettiremez. Veya Ermenilerin yaşamış oldukları acıları kimseye unutturamaz. Ya da tarihimizin trajediyle yüklü bu sayfalarının kepaze sayfalar diye nitelenmesini de engelleyemez.

Kaç Ermeni, kaç Türk, kaç Kürt öldürüldü? Kırımdı, soykırımdı, katliamdı, hayır bilmem neydi. Tarihçiler oturup tartışsınlar. Ama biz de uzak yakın tarihimizin temiz, kirli tüm sayfalarıyla yüzleşebilelim. Çekilen acıları anlamaya çalışalım.

Evet, herkesin acıları var.

Duyarlıkları var.

Ama herkes, karşısındakinin acı ve duyarlıklarını meşrulaştırmaya ve hissetmeye başlarsa, “Evet kardeşim, tarihte ben de çektim, ama sen de çektin; gel şimdi el ele huzur ve barış dolu geleceğe birlikte yürüyelim” diyebilirse, işler kolaylaşır.

Önümüz açılır.

Orhan Pamuk gibi büyük yazarlara da, daha itinayla konuşup anlayış çiçeklerinin yeşereceği toprakları hazırlamak düşer.

İyi pazarlar!

Yorumlar kapatıldı.