İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Almanya´nın sorumluluğu

Gündüz Aktan

CDU/CSU’dan beş milletvekili 23 Şubat günü ‘Ermeni sürgünü ve katliamının 90. yıldönümünün anılması’ konusunda Federal Meclis’e bir önerge verdi. Böylece Fransa’dan sonra Almanya da ‘soykırım’ konusunda Ermeni talepleri lehine tavır almaya başladı. Alman hükümeti AB üyeliğimizi desteklediğinden bu tatsız görev muhalefete düştü. Alınan duyumlara göre, Türkiye aleyhine çalışmayı âdet edinmiş vakıflar da bu konuda toplantılar hazırlamak, yayımlar yapmak talimatı almışlar. Bu nedenle Almanya’daki Türkler huzursuz.

Önerge metninde soykırım sözcüğü kullanılmamakla birlikte, sürgün ve katliamların ‘planlı’ ve ‘kasıtlı’ yapıldığı; Ermenilerin ‘örgütlü bir şekilde yok edildiği’ gibi ifadeler aslında soykırımdan söz edildiğini gösteriyor.

Bir yandan Türk ve Osmanlı kelimeleri birbirinin yerine kullanılarak, öte yandan da Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi sayılarak, olayların sorumluluğu Türkiye’ye yükleniyor.

Sadece Ermenilerin değil, ‘başta Süryani ve Keldaniler olmak üzere, diğer Hıristiyan toplumlar(ın) da tehcire tabi tutulmuş’ olduğu iddia edilerek, 1915 olaylarının geniş anlamda Hıristiyan karşıtı olduğu ima ediliyor.

Ermeni olaylarının katliam (aslında soykırım) olduğu konusunda tarihçiler arasında mutabakat bulunduğu önkabulünden hareket ediliyor. Türkiye’nin yaptığının tarihi gerçekleri siyasi açıdan inkâr olduğu belirtiliyor. Bu nedenle konunun bağımsız tarihçilerce incelenmesi gereğine değinilmiyor. Olayı Ermenilerin açısından görenlerin ‘bilimsel’ araştırmalarının engellendiği, araştırmacıların cezalandırıldığı gibi doğru olmayan bir iddiaya yer veriliyor ve ifade özgürlüğünün münhasıran bu alana uygulanması isteniyor.

‘Geçmişimizle yüzleşmediğimizden dolayı sıkıntılı olan’ Ermenistan’la ilişkilerimizin ‘derhal normalleştirilmesi’ istenirken, bunun Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ sorununun çözümü için yeni imkânlar oluşturacağı vurgulanıyor. Ermenistan’ın bir komşu ülkeyi işgal etmesi ve 1 milyon göçmen yaratmasının sorumluluğundan söz edilmiyor.

Metinde Protestan papaz Lepsius’un aslında Hıristiyan yanlısı önyargılı görüşlerine ve faaliyetlerine önemli yer ayrılıyor.

Alman İmparatorluğu’nun olayları ‘tüm ayrıntısıyla’ bilmesine rağmen, müdahale etmemesi üzüntüyle kaydediliyor. Almanya’nın buradan kaynaklanan sorumluluğundan hareketle artık bu konuyla ilgilenmesi gerektiği vurgulanıyor. Bu önergeyle Almanya’da yaşayan 40 bin Ermeni ve çok sayıda Müslüman Türk arasında ‘karşılıklı barışmaya katkıda’ bulunmanın amaçlandığı gibi garip bir iddiaya da yer veriliyor.

Önergenin eylem bölümünde Federal Meclis’ten, ‘Türkler ve Ermeniler arasında tarihi suçun affedilmesi/özür dilenmesi suretiyle anlaşmaya varılmasına’ katkıda bulunmasının istenmesi dikkati çekiyor.

Aynı bölümde ‘Ermenilerin sürgün tarihinin Almanya’da 20. yüzyıldaki etnik anlaşmazlıkların tarihiyle birlikte ele alınması’ talep ediliyor. Böylece ilk kez resmi bir metinde, Ermeni olaylarının Yahudi soykırımı çerçevesinde düşünülmesini öngören yaklaşıma yer veriliyor. Metinde, Ermeni katliamlarının ‘ölüm yürüyüşleri’, ‘kamplar’ ve ‘özel birlikler’ vasıtasıyla yapıldığının iddia edilmesi, Ermeni olaylarının Yahudi soykırımıyla kıyaslandığını gösteriyor. Yani soykırım kavramı sulandırılarak Almanya’nın vicdan azabı hafifletilmeye çalışılıyor.

Ermeni olayları karşısında Almanya’nın bazı sorumlulukları olduğu doğru. Bunlardan ilki, I. Dünya Savaşı sonunda Alman askeri heyetinin birlikte alıp götürdüğü arşivin açılması. İkincisi, ‘büyük devlet’ olarak Almanya’nın, Berlin Antlaşması ile sona eren Osmanlı-Rus Savaşı’nda Balkanlar ve Kafkasya’da katledilen Türklerle, daha sonraki savaşlarda katledilenlerin lehine neden en ufak bir girişimde bulunmadığını anlatarak tarihiyle yüzleşmesinin sağlanması. Üçüncüsü Yahudi soykırımını sıradanlaştırmaktan dikkatle kaçınmak. Ve nihayet başka nedenlerle karşı çıktıkları AB üyeliğimizi engellemek için Ermeni olaylarını kullanacak kadar alçalmamak.

Yorumlar kapatıldı.