İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Maestronun Günlüğünden

Sahakyan’ın Korosu’nun eski yönetmeni, khmpavar Vahe Lusarar’ın 75 yaşında tanıştığı bilgisayarı, aynı zamanda biricik dostu.



Agos

19/02/2005    Mayda SARİS


BİA (İstanbul) –

75 yaşında bilgisayar öğrenen, bununla yetinmeyerek huzurevinde bir de kurs açan 85 yaşında bir delikanlı… Geçtiğimiz haftalarda Bercuhi Berberyan’ın köşesine taşıdığı bu ilginç portrenin izini sürmek üzere, Bomonti’deki Fransızlara ait huzurevinin yolunu tutmakta gecikmedim…

Bizleri kapıda karşılayan inşaat mühendisi, müzisyen, şair Vahe Lusarar’ın heyecanıysa doruktaydı. Hatırlanmanın verdiği coşkunun, yüzüne çocuksu bir ifade kattığı yaşlı adam, koşar adımlarla bizimle odasına doğru yol alırken, saklı kalan anıları paylaşmakta sabırsızlanıyordu.

Odaya adım atar atmaz karşılaştığımız bilgisayar bizi ilk anda şaşırtırken, aynı zamanda huzurevlerindeki yaşlı odalarında görmeye alışık olmadığımız bir manzara çiziyordu.


Mamigonyan’dan Sahakyan Korosu’na
Küçük yaştan beri yüreğinde taşıdığı müzik tutkusunun ailesince nasıl engellenmeye çalışıldığını anımsadı ilk anda:

“Evimizde büyükannemden kalan bir piyano vardı. Kız kardeşlerim ders alırlar, fakat maalesef benim çalmama izin verilmezdi. ‘Oğlum muzıkacı olamaz’ derdi babam. Dolayısıyla, tuşlara dokunmam dahi yasaktı. Kız kardeşlerimi hayranlıkla izler, daha sonra öğretilenleri gizli gizli çalardım. Sesim de çok parlaktı doğrusu. Si bemol verirdim.”

Mıhitaryan Lisesi yıllarında Tanrı vergisi sesinin farkına varan yöneticiler, Mamigonyan’ın korosuna almışlar genç delikanlıyı.

“Mamigonyan Korosu’yla Atlas Sineması’nda Bethoveen’ın 9. Senfonisini icra ettik. İlk kez böyle bir etkinlik düzenleniyordu İstanbul’da ve ben de korodaydım baş tenor olarak” derken gözleri parlıyor yaşlı adamın.


Geçmişin derinliklerinden çekip çıkardığı isimleri ardarda sıralarken Ara Bohçalyan’ı anımsıyor:

“Sesi çok güzeldi, onun vasıtasıyla Muhittin Sadak’la tanıştım. Beni korosuna aldı ve dört yıl bu koroda şarkı söyledim. Ohannes Çekiçyan da bizimleydi, yan yana otururduk tenorlar bölümünde. Yine o yıllarda doktor Manuelyan, Sahakyan Korosu’nun başına geçmişti. Bir gün benden görevi devralmamı rica etti. Hayatımda koro yönetmemiştim, fakat bana güvendi ve gerçekten de başardım.”

Bu konuda tevazu göstermiyor, dört yıl boyunca Sahakyan Korosu’nun maestroluğunu yapan Vahe Lusarar. Çulhayan’ın “Fa Minör” badarakını icra ettiklerini vurgularken “Park Otel’de bile konser vermiştik” diyor yaşlı delikanlı.

Alis Dadyan’la evlilik yolunda

Gençliğinde çok çapkın olduğunu itiraf ediyor Vahe Lusarar. “Fakat evlendikten sonra asla eşime ihanet etmedim” diyor gözleri dolu dolu: “Onu tam dört yıl önce yitirmeme rağmen hala rüyamda görüyor, onunla konuşuyorum… Evet, ona hala aşığım. Gerçek aşk asla bitmez…”


Sevgili eşi Alis Dadyan’la Mamigonyan korosunda tanıştıkları günlere uzanıyor Lusarar. “Alis soprano ben tenordum. Harika bir sesi vardı. Provalardan sonra eğlenir, dans ederdik. Her defasında gider Alis’i dansa kaldırırdım. Sevdik birbirimizi, fakat başlangıçta ailem karşıydı evlenmemize. Zira annem sofu bir Katolikti, Ortodoks gelin istemiyordu. Her şeye rağmen 1951’de evlendik. Ve bir yıl sonra da kızımız doğdu.”

Bu arada inşaat mühendisi olarak çalıştığı şirket tarafından Anadolu’ya tayin edilen Vahe Lusarar, 1952’de İstanbul’a veda eder. Dolayısıyla Sahakyan Korosu’ndan da ayrılmak zorunda kalan genç adamı, artık sevgili eşi ve kızından uzakta zorlu bir yaşam beklemektedir.

Anadolu dağlarında

“Anadolu’nun dağlarında inşaat mühendisi olarak çalışıyordum. Öyle yerlerde çalıştık ki, dağbaşı. Ekmek bulamadığımız zamanlar oldu. Üç ayda bir İstanbul’a gelerek bir haftalığına eşim ve kızımla hasret gidermeye çalışıyor, ardından yalnızlığıma dönüyordum.”

Sivas’ın Gemerek kazasına bağlı Sızır köyünü hiç unutmamış Lusarar.

“Köyün yakınına bir hidroelektrik santralı inşa ediyorduk. Farklı bir lehçeleri vardı Sızırlıların, doğrusu Türkçe mi değil mi anlayabilene aşk olsun. Ve enteresan olan, köyde herkesin akraba olmasıydı. Akülü bir radyomuz vardı, akşamları biraz haber ve müzik dinlediğimiz. Maazallah akü bitti mi, dünyayla bağımız tamamen kopardı.”

Kayseri’deki nalburiye dükkanını da unutamamış Lusarar.

“Kayseri’de çivi satın alıyorum. Sıra fatura yazmaya geldiğinde adımı soran dükkancı Ermeni olduğumu anlayınca kolumdan tutup beni dışarıya sürükledi. ‘Bak’ dedi ‘Şu Nalburiye Çarşısı’nı görüyor musun, burası baştan aşağı Ermeni çarşısıdır, burada herkes Ermeni, ama kimse bilmez…’ Adeta küçük dilimi yutmuştum.”

Sahakyan’ın 25. yıl konseri

Vahe Lusarar sekiz yıl Anadolu’yu dolaştıktan sonra İzmit’e tayin olur. Artık yaşamı normale dönmüştür, eşini de yanına çağırır ve lojmanlara yerleşirler. Bu arada eline ulaşan bir davetiye Lusarar’ı havalara uçurur… Çulhayan’ın “Fa Minör” badarakının da icra edileceğini bildiren Sahakyan Korosu’nun 25. yıl davetiyesidir bu.

İş güç demez ve 3 Mayıs 1964 Pazar günü dönemin patriği Şnork Kalustyan’ın da onurlandırdığı törene katılmak üzere İstanbul’un yolunu tutar. Kendisinden rica edilen söylevi de büyük bir gururla icra eder Lusarar. Ertesi gün bu kez İzmit’e dönüş yolunda eski dostlarla buluşmanın verdiği mutluluk başını döndürür.

Pavarotti’den önce Vahe

Peki ya müzik, bu arada çok sevdiği müzikle uğraşacak vakti olmuş muydu peki?

“Yıllarca kilise ve cemaat çevresinden uzakta yaşadım. Fakat müzikten asla kopmadım” derken aniden elbise dolabının çekmecelerini açıyor yaşlı adam ve gözlerimize inanamıyoruz. Odadaki tüm dolaplar ve çekmeceler kasetlerle dolup taşıyor. Yıllarca sanat aşkını müzik dinleyerek tatmin etmeye çalışan Lusarar, bu süre zarfında geniş bir kaset koleksiyonu da oluşturmuş.

“İzmit’teki yazlık evde bu kasetleri koyar, tüm operaları, Beethoven’i, Mozart’ı bangır bangır açar, tek başıma maestroluk yapardım. Zaten tüm operaları ezbere biliyorum. Bir keresinde yaz sıcağında pencere açık banyo yapıp bir yandan da yine bağıra bağıra şarkı söylerken sesim tüm siteye yayılınca, İzmit’teki tüm toplantıların baş solisti oldum. Artık baloların gözdesi bendim. Henüz Pavarotti ortada yokken İzmitlilere ilk ben öğrettim ‘O Sole Mio’yu”.

İzmitli arkadaşlarının bir sözüyse içine yer etmiş Lusarar’ın: “Sen bizlere Ermenileri tanıtmakla kalmadın aynı zamanda da sevdirdin…”

Gerçekten son derece düşündürücü bir cümleydi. Özellikle de bu sözün bir zamanlar yoğun bir Ermeni nüfusu barındıran İzmit gibi bir merkezde söylenmiş olması düşündürücü olmanın ötesinde üzücüydü aynı zamanda.

Bilgisayarla tanışma

Emekli olduktan sonra tam 75 yaşındayken tanışmış bilgisayarla Vahe Lusarar. Önce izlemekle başlamış, sormuş, araştırmış, pratik yapmış ve başarmış. Zamanla daha da ileri giden Lusarar “Auto Cad” programını öğrenip proje çizmeye başlamış.

İşi büyüten ve bilgisayarda grafik tasarım da yapmaya başlayan yaşlı delikanlının, kendi şiir kitabından sonra Başepiskopos Hovhannes Çolakyan’ın 2004’te basılan “Tarihi Surp Agop Hastanemizin Dünü ve Bugünü” adlı kitabın hazırlanmasında da büyük emeği var. Bilgisayarına yüklediği Ermenice harfler sayesinde kitabın Ermenice ve Türkçe bölümlerini bilgisayara bizzat kaydeden Lusarar, kapak hariç, sayfa tasarımını da gerçekleştirmiş.

Huzurevine yerleştikten sonra, şimdilerde koroda şarkı söylemek için her Pazar erkenden kilisenin yolunu tuttuğu Vosgeperan’da ünlü müzisyen Levon Eroyan’la karşılaşmış Lusarar. Bu karşılaşmaysa ayrı bir dönüm noktası olmuş yaşamında. Şimdilerde genç müzisyenle birlikte yakında açıklayacakları güzel bîr de sürpriz hazırlıyorlar sanatseverlere.

Hafta başında kimilerinin coşkuyla kimilerinin hüzünle dolduğu bir Sevgililer Günü daha kutlandı. O gün yine bilgisayarının karşısına geçip bir kez daha aşkını satırlara döktüğünden kuşkunuz olmasın Vahe Lusarar’ın. İtalya’da yaşayan iki sevgilinin -kızı ve torunu- varlığı ise, onun en büyük mutluluğu, artık rüyalarda buluştuğu Alis’inin yerini doldurmak mümkün olmasa da… (MS/BB)

Yorumlar kapatıldı.