İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

BIANET: Azınlıklar İçinden Konuşmak Zorunda Kalıyor

Helsinki
Yurttaşlar Derneği’nin (hYd) hafta sonunda düzenlediği “Türkiye’de Ermeni Sorunu”
başlıklı panelde bazı katılımcılar konuşmacıların sözlerine
sürekli
müdahale etmek istedi; katılımcılar arasında sözlü
sataşmalar yaşandı.

Geçtiğimiz Cumartesi günü Yapı Kredi Kültür
Merkezi Sermet Çifter Salonu’nda gerçekleştirilen panelde
Prof. Mete Tuncay, ve Av. Fethiye Çetin
birer sunum yaptılar.

Prof. Mete Tuncay’ın konuşması sırasında sürekli
sözünü kesen bir
kişinin, “Burası Türk toprağı, kimse devletime hakaret edemez”
diyerek
Tuncay’ın ve katılımcıların üzerine saldırması sonucunda
güvenlik
görevlileri müdahale etti ve adı geçen kişi salondan
çıkarıldı.
 

Katılımcıların panelin bazı bölümlerinde Tuncay’ı ve
Çetin’i dinlemeyi bırakıp kendi aralarında tartıştıkları
gözlendi.

Prof. Mete Tuncay,
Ermeni sorunu söz konusu olduğunda Türkiye’de “sözde”
önekinin zorunlu hale geldiğine dikkat çekerek
Türkiye’de 70 bin Ermeni
yurttaşın ayrıma maruz kalmaksızın yaşamasının sağlanması gerektiğini
belirtti.

Anneannem kitabının
yazarı Av. Fethiye Çetin
ise, Türkiye’de Ermeni sorunun iki taraf arasında bir maç
varmış gibi sunulmasını eleştirerek,
“Oysa sorun insan hakları ve geçmişte yaşanmış acılara bakabilme
sorunu”
dedi.

İki devlet arasındaki simetrisizlik
görmezden geliniyor

Son beş yılda Türkiye’de Ermeni sorunuyla ilgili yapılmış
toplantıları
ve yayınları değerlendiren Prof. Mete Tuncay, yapılan
çalışmaların
çoğunun iki devlet arasındaki simetrisizliği görmezden
geldiğini
söyledi.
 

Uluslararası alanda da hiçbir hükümetin
Türkiye’nin suçlu ya da
yapılanların suç olarak hukuki anlamda değerlendirme hakkı
olduğunu
düşünmediğini söyleyen Tuncay, geçmişin
analizinin tarihçilerin görevi
olduğunu söyledi.

Türkiye’deki ve Ermenistan’daki varolan durum
gözönüne alındığında bu
konunun araştırılması için doğru zaman olmadığına dikkat
çeken Tuncay,
bu koşullarda Türk ve Ermeni tarihçilerin araştırmalarında
nesnel
olamayacağını ifade etti.

Ermeni sorunu tanımlanırken kullanılan jenosit terimini geniş ve esnek
bulduğunun söyleyen Tuncay, “jenosit kullanımının fetiş olduğunu
düşünüyorum. Türk tarafında da jenosit karşı fetiş
olarak kullanılıyor”
dedi.

Ermeni sorunu söz konusu olduğunda Türkiye’de “sözde”
önekinin zorunlu hale geldiğine dikkat çeken Tuncay
şöyle devam etti:

“1915 ve sonrasında Ermeni zayiatı konusunda 400 bin ile 1 milyon 500
bin arasında rakamlar var. Bu sayılara doğru olarak erişilemeyecektir.
Devlet terörü söz konusu olduğundan sayılar çok
fazla önem
taşımayacaktır. Çünkü devletlerin kontrolünde
olan arşivler sadece
dolaylı yoldan sonuçlar çıkarmaya yetecektir.”
 

Türkiye’de 70 bin Ermeni yurttaşın ayrıma maruz kalmaksızın
yaşamasının
sağlanması gerektiğini belirten Tuncay, “Türkiye, Ermenistan ile
barışçı, kültürel ve ekonomik ilişkiler kurmalıdır.
Bunun önündeki
Azerbaycan vetosunu aşmalıdır” diye konuştu.

Sorun insan hakları ve
geçmişte yaşanmış acılara bakabilme sorunu

Anneannesinin Ermeni olduğunu yıllar sonra öğrenen ve Anneannem
kitabı ile onun yaşamını hikaye eden Avukat Fethiye Çetin,
Türkiye’de
Ermeni sorunun iki taraf arasında bir maç varmış gibi
sunulmasını
eleştirerek, “Oysa sorun insan hakları ve geçmişte yaşanmış
acılara
bakabilme sorunu” dedi.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve
Baskın Oran’ın
resen ifade verilmeye çağırılmasının Türkiye’de hala bazı
konuların
tartışılamadığını gösterdiğini belirten Çetin, hala
Türkler ve
Ermeniler arasında bir çatışma ortamı varmış gibi davranıldığını
söyledi.

Türkiye’de azınlıkların içinden konuşmak zorunda
bırakıldığını söyleyen Çetin, Anneannem kitabından sonra
birçok benzer örneğe sahip insanın kendisine ulaştığını
belirterek:

“Anneannem yıllarca içinden konuşmuş, bir gün bana anlattı
ben de
yılarca içimden konuştum. Kitabı yazdıktan sonra
Müslümanlaştırılan çok
sayıda nineler, dedeler olduğunu öğrendim. “

Türk – Ermeni sorunun üstü kapatılmayacak kadar
büyük olduğunu söyleyen
Çetin, “Son 5 yıla bakıldığında dikkat çeken gelişmeler
var. Avrupa
Parlementolarında Ermeni soykırımına ilişkin alınan karalar bulunuyor.
Bunlar karşısında ise Türkiye kendi kurumları içerisinde
birimler
kurarak “sözde soykırımı” devlet politikası haline getirmeye
çalışıyor”
diye konuştu.

Milli Eğitim Bakanlığı koordinasyon kurulunda Ermeni sorununda
müfredata yönelik öğretmen ve müfettişlere
seminerler verildiğini
hatırlatan Çetin, “Buralarda devlet politikasını
öğretmenlerin nasıl
anlatacakları, hangi kelimeleri kullanacakları, müfettişlerin de
bunları nasıl denetleyecekleri anlatılıyor. Ders kitaplarına yeni
bölümler eklendi. Üniversitelerde nasıl araştırılacağı
belirlendi.”

Türkiye’de devlet politikası denildiğinde akan suların durduğunu
belirten Çetin, “Dışarıyı ikna edemeyen devlet içerde
gençleri haklı
olduğuna inandırmak için devlet politikaları geliştiriyor” dedi.

Ders kitaplarına konuya ilişkin yapılan eklerin ayrımcılık
içerdiğini
ve 2002 yılındaki basımıyla 2003 yılındaki basımı arasında
çelişkiler
bulunduğunu belirterek, “Okulda bunları okuyup çıkan
çocuk, gidip
patrikhanenin camını kırıyor” şeklinde konuştu.

Bir başka önemli sorunun da birçok insanın saldırgan
söylemlerle
azınlıklara manevi şiddet uygulanması olduğunu söyleyen
Çetin şöyle
devam etti:

“İç söylemimizle dış söylemimiz çatışıyor ve
giderek kendimize
yabancılaşıyoruz. Çünkü bizim bir resmi kimliğimiz
var; bir de kendi
kimliğimiz var.”

“Türk Ermeni sorunun adını koymak ya da bazı sayılar
üzerinden
tartışmak gerekmiyor. Geçmişten gelen acılara günlük
hayatımızda
konuşarak bakabilmemiz gerekiyor.

Yorumlar kapatıldı.