İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Avrupa Birliği Ve Ermeni Sorunu (II.)

Ömer E. Lütem

Emekli Büyükelçi

04 Ocak 2005

Avrupa Parlamentosu tavsiye kararların Ermeni “soykırımına” değinmesinde ve Komisyon ilerleme raporunda bu konuya yer verilmesinde Fransa’daki Ermeni diasporasının rolü büyüktür.

Fransa’daki Ermeni diasporası 350 ilâ 400 kişi kadar olup tamamına yakını Osmanlı İmparatorluğundan göç etmiştir. Bu diaspora içinde tüm Ermeni siyasi eğilimleri temsil edilmekle beraber, Taşnakların tartışılmaz bir üstünlüğü vardır. Taşnakların güdümündeki Ermeni Davasını Savunma Komitesi (Comité de la Défense de la Cause Arménienne) başta “soykırım” konusu olmak üzere tüm Ermeni talepleri savunmakta ve bu çerçevede Fransa’da Türkiye aleyhinde yoğun bir karalama kampanyası sürdürmektedir. Avrupa Birliği ile ilgili etkinlik ve girişimler ise Brüksel’de kurulan, devamlı bir kadrosu olan ve Taşnakların idaresindeki Adalet ve Demokrasi için Avrupa-Ermeni Federasyonu (Fédération Euro-Arménienne pour la justice et démocratie) aracılığıyla yürütülmektedir.

Fransa’da olduğu gibi dünyanın diğer ülkelerindeki Ermeniler de göç ettikleri ülkelerin koşullarına kolaylıkla uyum sağlamakta, o ülkenin saygın birer vatandaşı haline gelmekte ancak bunların yanında Ermeni kimliklerini de muhafaza etmektedirler. Pek çok Ermeni için “soykırım” iddiaları ve bunun yarattığı mağduriyet duygusu Ermeni kimliğinin muhafazasını sağlayan başlıca öğe haline gelmiştir. Bu olgu günlük yaşamda Türkiye düşmanlığı şeklinde ifadesini bulmakta, kişiler ya Türkiye aleyhtarı faaliyetlere katılmak ya da bağışta bulunmak yoluyla bir tür “vatanseverlik” duygusunu tatmin etmektedirler. Fransa’da yapılan gösterilere binlerce Ermeni katılması ve Ermeni kuruluşlarının geniş mâli olanaklara sahip olması bu duygu ile izah edilebilmektedir.

Fransa’daki Ermenilerin bir özelliği de ülkede başlıca üç bölgede (Paris, Lyon ve Marsilya) oturmaları ve oylarını Ermeni taleplerini destekleyen adaylara vermeleridir. Böylelikle Fransa’daki Ermeniler, sayılarının çok ötesinde, siyasi bir önem kazanmışlardır. Diğer yandan Fransız Ermenilerinin ülkenin siyasi yaşama aktif bir şekilde katıldıklarını belirtmekte yarar vardır. Nitekim halen Fransız hükümetinde Patrick Devedjian ismini taşıyan Ermeni asıllı bir bakan bulunmaktadır. Adı geçen şahıs 1980’lerde Fransa’daki Ermeni teröristleri davalarında onların avukatlığını yapmış ve bu davaları Türkiye’ye karşı bir karalama platformuna dönüştürerek şöhret kazanmıştır. Hapisteki teröristlere yataklık yaptığına dair bazı iddialara rağmen söz konusu şahıs siyasette yükselmiş sonunda bakan da olabilmiştir. Bunda Fransız kamu oyunun Ermenilere karşı beslediği sempatinin rolü büyüktür.

Ermenilerin Fransa iç siyasetinde bu önemli yerine karşın sayıları yaklaşık Ermeniler kadar olan Fransa’da yerleşik Türklerin ülkede hemen hiç siyasi etkileri bulunmadığı görülmektedir. Böylelikle ülkede kendilerine karşı çıkan olmadığı için Ermenilerin de Türkiye aleyhindeki iddia ve eylemlerini kolayca arttırdıklarını belirtmekte yarar vardır.

Daha önceleri Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda belirli bir muhalefetin olmadığı Fransız kamu oyu son zamanlarda büyük bir değişme geçirmiş ve yüzde yetmişler oranında Türkiye’nin Birliğe üye olmaması benimsemiştir. Bunun nedenleri araştırıldığında Ermenilerin Türkiye hakkındaki propaganda faaliyetlerinin etkisinin sınırlı kaldığı, buna karşın sağ görüşlü bazı kişi ve siyasi partilerin Türkiye’nin üyeliği aleyhindeki tutumlarının kamu oyunu çok etkilediği görülmüştür. Fransa’da halen altı milyon kadar, büyük çoğunluğu Kuzey Afrikalı Müslüman yaşamaktadır. Bunların önemli bir kısmı Fransa koşularına uyum sağlayamamakta, geleneksel yaşam ve tutumlarını sürdürmekte, genellikle büyük şehirlerin banliyölerinde getoyu anımsatan mahallelerde oturmakta, işsizlik ve suç oranı yüksek, eğitim düzeyi düşük, aşırı dini görüşlere açık bir toplum oluşturmaktadır. Kuzey Afrikalı Müslümanların bu tutumu Fransa’da olumsuz tepkilere yol açmıştır. Nitekim uzun zamandan beri kullanılan türban aşırı bir siyasi ve dini tutumun simgesi olduğu gerekçesiyle yasaklanmıştır.

Fransa’da yerleşik Müslümanlara karşı olan bu tutum dolaylı bir şekilde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini de etkilemiştir Halen iktidarda bulunan ve bir süreden beri ciddi güç kaybına uğrayan sağcı siyasi partiler yerel seçimler ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde puan toplayabilmek üzere, Türkleri kasten Kuzey Afrikalılarla bir tutularak, Türkiye’nin Avrupalı olmadığı, Türklerin Avrupalı kültüre sahip olmadığı, Türkiye Avrupa Birliğine üye olduğu taktirde milyonlarca işsizin Avrupa’yı istila edeceği gibi hususlar ileri sürmüşlerdir. Bu tutumun kamu oyunda olumlu karşılanması, ilke olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini destekleyen muhalefetteki Sosyalist Parti için güçlük yaratmış ve bu parti de kamu oyunun eğilimine yakın bir tutum benimseyebilmek için Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini, yukarıda değindiğimiz 1987 tarihli Tavsiye Kararına atıfta bulunarak, Ermeni “soykırımını” tanımasına bağlamıştır. Sosyalistler sağcı partileri büyük bir hezimete uğratarak yerel seçimleri kazanmışlardır.

Fransız kamu oyundaki Türkiye’nin adaylığı aleyhinde hava seçimlerden sonra da devam etmiş, hatta aleyhte olanların oranında bir artış gözlemlenmiştir. Bu durumun Ermenilerin amaçlarlarında bir değişiklik yarattığı görülmüştür. Ermeni diasporası genelde Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlanması için, Türkiye’nin Ermeni”soykırımını” tanımasını talep ede gelmiştir. Ancak son zamanlarda, muhtemelen Fransız basının Türkiye’nin tam üyeliği aleyhindeki yoğun yayınlarının etkisi altında, “soykırımın” tanınması koşulunun dile pek getirilmeyip daha ziyade Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmasını engellemeye çalışıldığı gözlemlenmiştir. Oysa, Ermenilerin taleplerinin ancak Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci içinde yerine getirilebileceğine inanıldığına ve şimdiye kadar da bu yönde çaba sarf edildiğine göre Türkiye’nin üyeliğini önlemeye çalışmak Diaspora Ermenileri için anlamsız olmuştur.

Ermenistan ise şu safhada “soykırım” konusuna değinmemekte ve Türkiye ile olan sınırlarının açılmasına birinci derecede önem vermektedir. Nitekim Başkan Koçeryan Avrupa Birliğine bir mektup göndererek 17 Aralık 2004 tarihli Doruk toplantısında Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı “ablukanın” görüşülmesini istemiştir.

Avrupa Birliği’ne üye olması kabul edilmeyen bir Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını açmak için, Karabağ sorunun çözümlenmesi hariç, bir nedeni kalmayacaktır. Bu dikkate alındığında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasını engellemeye çalışmak ne diasporanın ne de Ermenistan’ın lehine değildir. Bu husus dikkate alındığında Fransız Ermenilerinin duygusal nedenlerle Türkiye’nin üyeliğine karşı çıktıkları sonucuna varılmaktadır.

Fransız kamu oyundaki Türkiye aleyhindeki bu hava zamanla Fransız Hükümetini de etkilemiştir. Kısa süre öncesine kadar Türkiye’nin tam üyeliğini savunulurken Başkan Chirac bu üyeliğinin çok uzun zaman alacağından, müzakerelerin mutlaka üyelikte sonuçlanmayacağından, üyelik gerçekleşmezse Türkiye ile güçlü bağlarını koruyacak bir sistem bulunmasından bahsetmeye başlamıştır. Avrupa Birliği Doruk Toplantısında Türkiye’ye müzakere için tarih verilmesine karar verilmesinden sonra ise Fransa müzakerelerin ucu açık bir süreç olduğunu ve sonucunun önceden garanti edilemeyeceğini belirten ifadelerin kabulünü sağlayarak bu kararı hafifletmeye çalışmıştır.

Diğer yandan Fransız Hükümetinin Avrupa Birliği Doruk toplantılarının arifesinde Ermeni sorununda aşırıya kaçan bir tutum aldığı görülmüştür. Fransız Dışişleri Bakanı Barnier, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile yapacağı müzakereler sırasında hükümetinin Ermeni “soykırımının” Türkiye tarafından kabul edilmesini isteyeceğini bildirmiştir. Başkan Chirac ise daha ileri giderek Türkiye’nin Ermenilerle ilgili “hafıza çalışması” yapmaması halinde Fransızların, tam üyelik için müzakerelerin sonunda Fransa’da yapılacak referandumda “hayır” diyebileceğini ileri sürmüş, geçmişte yapılan hataların tanınmasını gerektirdiğini ifade etmiştir. Diğer yandan Birliği Doruk Toplantısında Başbakan Erdoğan’a randevu vermemekle Türkiye’ye aleyhindeki tutumunu pekiştirmiştir.

Yukarıda değindiğimiz gibi, Fransa’nın bu davranışının iç siyaset nedenleriyle açıklanabileceği düşünülmektedir. Ancak bunun yanında Avrupa Birliği içinde sahip olduğu veto hakkını Türkiye’den bazı ekonomik çıkarlar sağlamak (silah ve askeri araçlar siparişleri almak gibi) için de kullanmaya çalışıyor olması mümkündür.

Avrupa Birliği’nin Türkiye ile müzakerelerin başlatılması kararının alındığı 17 Aralık 2004 tarihli Doruk Toplantısında Türkiye’yi ilgilendiren başlıca sorunlar görüşülmüş olmasına karşın Ermeni sorunu gündeme gelmemiştir. Bunun nedeni olarak Kopenhag kriterleri arasında Ermeni sorununun bulunmaması gösterilmiştir. Ancak Komisyon raporunun yukarıda değindiğimiz “trajik olaylar hakkında bir barışma yapılması” talebi “soykırım” konusunun da ele alınması için yeterli bir neden sayılabileceğinden Türkiye ile müzakerelerin başlanması ve Kıbrıs Rum Kesiminin Türkiye tarafından tanınması gibi esasen çok tartışmalı konuların bulunduğu bir gündemi daha da ağırlaştırmamak amacıyla Ermeni sorununun gündeme alınmamış olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın kabul edilen kararlarda, Avrupa Birliğinin iyi komşuluk ilişkilerine verdiği önemin vurgulanması ve Türkiye’den komşularıyla olan ilişkilerini düzeltmesinin istenmesi, ileride müzakereler sırasında Türkiye’nin Ermenistan ile olan ilişkilerinin gündeme gelmesi için gerekli temeli oluşturmuştur. Buna göre Fransa’nın müzakerelerin “Dış İlişkiler” bölümünde gerek “soykırım” konusunu gerek Türkiye- Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunu (diplomatik ilişki kurulması ve sınırların açılması) gündeme getirmesi beklenmektedir. Türkiye bu talepleri kabul etmezse Fransa’nın bu bölümdeki görüşmelerin sonuçlanmamış olduğunu ileri sürebilir. Oysa Avrupa Birliği ile müzakerelerin bitmiş sayılması 31 bölüm altında toplanan konuları her biri hakkındaki görüşmelerin tamamlanmış olmasına ve bu hususun yirmi beş üye ülke tarafından kabul edilmesine bağlı olduğundan Fransa’nın böyle davranması müzakerelerin tıkanmasına neden olacak ve tekrar başlaması için de Türkiye’nin taviz vermesi gerekecektir.

Kısaca özellikle Fransa’nın gayretiyle Ermeni sorunu da Avrupa Birliğinin gündemine girmiştir. Doksan yıllık bir geçmişi bulunan bu sorunun artık bir çözüme bağlanmasında tüm tarafların yararı olmakla beraber “soykırımının” tanınması, Ermenistan sınırının, Karabağ sorunu çözümlenmeden, açılması gibi öneriler Türkiye’nin yıllardan beri izlediği ve kamu oyuna mal olmuş politikalarına aykırıdır. Bu tür öneriler çözümden ziyade anlaşmazlığın daha da derinleşmesine neden olabilir.

Yorumlar kapatıldı.