İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İyi yıllar!

Murat Çelikkan

Bu yazı, 2004 yılının son yazısı. Bir gün sonra 2005’in ilk yazısını yazacağım.

Bir gün her şeyi değiştirecek.

Ya da biz, her şeyi değiştirdiğine, yeni ve taze bir başlangıç yaptığımıza inanmak isteyeceğiz. Olsun, bu yazıyı size ‘İyi yıllar’ demek için sakladım. Yoksa anlatacağım yemek ve etkinlik tam bir hafta önce gerçekleşti. İstanbul’da Geçit Kahve’nin sahipleri, kahvede bir okuma günü gerçekleştirdi. Kitabın yazarı, yayımcısı, kitaba emeği geçenler, konuklar, kitap hakkında konuştular, kitaptan çeşitli bölümler okudular. Söz konusu kitap, Takuhi Tovmasyan’ın ‘Sofranız Şen Olsun’ adlı kitabı. Tovmasyan ninelerinin mutfağından damağında, aklında kalanları yazmış. Kitabın önsözünü yazan Oşin Çilingir şöyle diyor:

“Takuhi’yi dinlerken biz, salt tadına doyum olmaz Ermeni yemeklerinin tariflerini öğrenmekle kalmıyor, aynı zamanda 20. yüzyılda İstanbul ve Çorlu’da yaşayan Ermenilerin günlük yaşamının tarihsel tanıklığını da yapıyoruz.”

Takuhi Tovmasyan yemek tarifleri verirken, sıcacık bir dille ailesinin yaşamından kesitler de aktarıyor. Yıllar süren bir çalışmanın ürünü bu kitap. Kitabı yazarken çevresine danışmış ve bu danışma, az daha eşsiz bir kitaptan bizleri mahrum edecekmiş. Ciğer Bohçası tarifine, ‘Ciğerciye tenha bir zamanda gideriz’ diye başlaması eğlence konusu olunca, kızıp kitabı yazmaktan vazgeçmiş. Zor ikna olmuş devam etmeye. İyi ki de olmuş. Ne lezzetli, ne zengin, ne buruk, ne tatlı bir kitap bu!

Ninelerin mutfağı

Takuhi Tovmasyan, kitabını şöyle sunuyor:

“Kimi evde yemek, yaşamak için yenir. Kimi evde, yemek için yaşanır. Bizim evde ise yemek, muhabbet olsun diye yenirdi. Sofra muhabbet için kurulur, yine muhabbetle kaldırılırdı. Yediğimiz yemeklerin tariflerini yazma fikri, işte böyle bir yemek muhabettinden doğdu…

Düğün-bayram sofralarımızın vazgeçilmezlerinden sıradan salatalara, tatlıdan tuzluya, etliden sütlüye, herhangi bir ayrım yapmadan, bir düzen kaygısı gütmeden, öylesine içimden geldiği gibi yazdım…

Ne kadar Ermeni, ne kadar Rum, ne kadar Türk, ne kadar Arnavut, ne kadar Çerkez, ne kadar Patriyot, ne kadar Çingene yemekleri bunlar, bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var, o da, bu yemekleri Çorlulu Akabi ve Takuhi yayalarımdan, yani ninelerimden öğrenmiş olduğumdur.”

Sofranız şen olsun!

Gecenin sonunda Tovmasyan ailesi ve konukları birlikte yemek yedik. Takuhi Tovmasyan, annesi Mari, güzelim sesiyle Ermeni ninnileri ve türküleri söyleyerek yemeğe eşlik ettiler. Hep birlikte klasik Türk müziğinden parçalar da söyledik. Beraberliğimizden çok mutlu olduk. Tovmasyan’ın kitabından sonra artık İrmik Helvası’nı Der Zor Sürgünü’ne kurban verilen Mardik’in öyküsünü anımsamadan, Takuhi yayanın vicdanı için onu da anmadan yemek mümkün değil. İstanbul’da rakıya meze ettiğimiz topiğin, aslında Adana dolaylarında Vartabed, yani Perhiz Yemeği olduğunu bilmeden rakı içmemiz de. Kuyrukyağı için özellikle Trakyalı kuzu aranması gerektiğini, midye dolmasının püf noktasının dolma pişip soğuduktan sonra tencerenin dibinde kalan sostan her bir midyeyi aralayarak içine birer kaşık dökmek olduğunu Takuhi hanımdan öğrendim. Armaş dedeyi, Çorlulu kadınların eşlerine bağlılığını, Akabi sultanı, evin erkeğine pay çıkmayan ‘kocagörmez böreğini’, Ciğer Bohçası için ‘ciğerciye neden tenha bir zamanda mı gideriz’, onu da kitabı okuyup siz öğrenin!

İyi yıllar dilerim! Sofranız Şen Olsun!

Yorumlar kapatıldı.