İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Avrupa Birliği Ve Ermeni Sorunu (I.)

Ömer E. Lütem
Emekli Büyükelçi
23 Aralık 2004

Avrupa Birliğinin Ermeni soruna gösterdiği ilk ilginin temelinde Türkiye’nin Birliğe tam üye olmak için 1987 yılında yaptığı başvuru ve o yıllarda henüz sona ermiş olan Ermeni terörü vardır.

Avrupa Parlamentosu Türkiye’nin başvurusundan üç ay kadar sonra, 18 Haziran 1987 tarihinde “Ermeni Sorunun Siyasi Bir Çözümü” başlığını taşıyan uzun bir tavsiye kararı kabul etmiştir. Halen de Avrupa Parlamentosunun Ermeni sorunu için ana belgesi olan bu kararda başlıca şu hususlara yer verilmiştir.

a. 1915-1917 döneminde Ermenileri ilgilendiren trajik olaylar, 1948 Birleşmiş Milletler Soykırımı Sözleşmesince öngörülen şekilde bir soykırımdır; ancak bu günün Türkiyesi sözkonusu trajik olaylardan sorumlu tutulamaz ve bu olayların soykırım olarak tanıması Türkiye’den siyasi, hukuki ve maddi taleplerde bulunulması sonucunu veremez.

b. Ermeni grupları tarafından yapılan ve 1973 ile 1986 yılları arasında masum insanların ölüm ve yaralanmasına yol açan saldırılar derin bir esef ile karşılanmış ve kınanmıştır.

c. Avrupa Birliği Konseyi Türkiye’nin söz konusu olayları soykırım olarak tanımasını sağlamalıdır.

d. Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımaması Avrupa Birliğine tam üyeliği yolunda aşılamaz bir engel oluşturur. (Kararda, ayrıca, Türkiye’nin Yunanistan ile olan ilişkilerine uluslararası hukuk ilkelerini uygulamaması, Kıbrıs’ı işgale davam etmesi , Kürt sorunun varlığını inkar etmesi, gerçek demokrasi eksikliği, kişisel ve kolektif özgürlüklere, özellikle dini özgürlüklere saygı gösterilmemesi de tam üyelik yolundaki diğer aşılmaz engeller olarak belirtilmiştir)

Yukarıda da değindiğimiz gibi Avrupa Parlamentosunun bu tavsiye kararını almasının ana nedeni Türkiye’nin 1987 yılı Nisan ayında Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için başvurmuş olmasıdır. Bu başvuru Avrupa Birliği üyelerinin Türkiye’den olabilecek tüm taleplerini ortaya atmalarına sebep olmuştur. “Ermeni Sorunun Siyasi Bir Çözümü” başlığını taşıyan karar da bu çerçevede gündeme gelmiştir. Kararın amacı, Ermenileri terörist eylemlerden uzaklaştırmak için, Ermeni sorununun siyasallaştırılmasıdır. Diğer bir deyimle Avrupa Parlamentosu Ermeni “soykırımını” tanımak ve Türkiye’nin de olayları soykırım olarak tanımasını talep etmek suretiyle terörden vazgeçmiş olan Ermeni diasporasını ödüllendirmek istemiştir.

Bilindiği üzere, 1973-1986 yılları arasında çeşitli Ermeni terör örgütleri tarafından Türk diplomat ve diğer yurtdışı görevlilerine karşı yürütülen saldırılar sonucunda, dördü büyükelçi, dördü başkonsolos ve biri de askeri ateşe gibi yüksek rütbelerde olmak üzere 34 Türk görevlisi yabancı ülkelerde şehit edilmişti. Bu saldırıların pek çoğu, Avrupa Birliği ülkelerinde vuku bulmuş ancak bu ülkelerde ve özellikle Fransa’da bu cinayetlere adi polis olayları gibi yaklaşılmış ve bu nedenle Ermeni terörünün önü alınamamış bunun sonucu olarak da saldırıların yapıldığı ülkelerle Türkiye arasında ciddi anlaşmazlıklar yaşanmıştı. Söz konusu ülkelerin tutumu, Ermeni teröristlerin Türk olmayan kişilere de zarar vermeye başlamalarından ve özellikle 15 Temmuz 1983 tarihinde Paris’in Orly Hava Limanında yapılan bombalı saldırıda 2 Türk’e karşılık 6 yabancının ölmesinden sonra değişmiş, Ermeni terörü kınanmamaya devam edilmekle beraber önlemler arttırılmış ve yakalanan teröristlere hoşgörülü davranılmamaya başlanmıştı. Bu arada Ermeni terörizmine destek veren bazı legal Ermeni kuruluşların uyarıldığı ve Türkiye ile mücadelelerini siyasi alana kaydırmalarının istendiği ve hatta kendilerine yardımcı olunmaya çalışılacağının bildirildiği de o yıllarda rivayet edilmiştir. Avrupa Parlamentosunun yukarıda değinilen tavsiye kararı bu rivayetlerde gerçek payının yüksek olduğunu düşündürmektedir.

Avrupa Parlamentosunun söz konusu tavsiye kararının ne gibi etkileri olmuştur? Kararın odağını Parlamentonun sözde Ermeni “soykırımını” tanıması teşkil etmektedir. Ancak Avrupa Parlamentosunun ve aynı doğrultuda karar almış olan on üç ülke milli parlamentoların hukuken böyle bir karar almaya yetkileri olmadığı görülmektedir. Zira tüm bu ülkelerin taraf olduğu Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 9 maddesine göre sözleşmenin olaylara uygulanabilirliği ve bir devletin soykırım için sorumluluğunun saptanması yetkisi Uluslararası Adalet Divanına aittir. Esasen, milli egemenlik ilkesi gereğince bir ülke parlamentosunun diğer bir ülke için aldığı kararların geçerli olması mümkün değildir. O nedenle bu kararların hukuki bakımdan geçerliği yoktur. Ermenilerin 1915 yılındaki sevk ve iskânı hakkında fikir beyanı niteliğindedirler. O nedenle de Türkiye’yi hukuken bağlayamazlar. Avrupa Parlamentosunun yukarıda değindiğimiz kararı ise tavsiye niteliğinde olduğundan Avrupa Birliği ülkelerini ve hatta, her zaman aksi yönde bir karar alabileceği için, bizzat Parlamentonun kendisini dahi bağlamaz. Buna karşın söz konusu karar ve Ermeni “soykırımını” tanıyan diğer kararlarının Türkiye aleyhine kamu oylarında esasen mevcut olumsuz düşünceleri pekiştirdiğini ve Ermenilerin Türkler tarafından soykırımına uğratıldığına dair yaygın kanının başlıca nedeni olduğunu belirtmemiz gerekmektedir.

Diğer yandan, hukuki bir sonucu olmasa da Avrupa Parlamentosunun 18 Haziran 1987 tarihli kararının, Türkiye’nin ileride Birlik üyeliğine kabulü gerçekleştiği taktirde, bu üyeliğin onaylanması aşamasında olumsuz bir etki yapabileceği görülmektedir. Yukarıda değindiğimiz üzere kararda, Ermeni “soykırımını” tanımamasının Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyeliği yolunda aşılamaz bir engel oluşturacağına dair bir ifade bulunmaktadır. Türkiye’nin Birliğe katılımı için yapılacak ve en az on yıl sürecek müzakereler olumlu bir şekilde sonuçlanırsa Türkiye’nin Birliğe katılımı ile ilgili antlaşma Avrupa Parlamentosunun tasdikine sunulacak ve 1987 yılı Tavsiye Kararı da o zaman gündeme gelecektir. Ancak, yukarıda değindiğimiz gibi, Avrupa Parlamentosu kendi tavsiye kararlarıyla bağlı değildir. O nedenle katılım antlaşmasını onaylamadan önce Türkiye’den Ermeni “soykırımını” tanımasını istemek veya istememek Parlamentonun o andaki çoğunluğu tarafından tayin edilecektir.

Türkiye’nin 1987 yılında Avrupa Birliğine üye olmak için yaptığı başvurunun olumlu sonuçlanmaması, Avrupa Birliğinin Türkiye üzerinde nüfuzu azaltmış ve bu da 1987 yılı tavsiye kararının önemini kaybetmesine yol açmıştır. Bu durum karşısında Ermeni Diasporası, 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ın da katkısıyla, bazı ülkeler parlamentolarının Ermeni “soykırımını” tanıyan kararlar alması çabalarına öncelik vermiştir. Halen Ermeni soykırımını tanıyan on üç ülkeden on biri bu konuda 1993 yılından sonra karar almıştır.

Türkiye 1999 yılında yeniden tam üyelik için Avrupa Birliğine başvurması 1987 yılı tavsiye kararının tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur. Türkiye’nin Birliğe katılımı için yapılan çalışmalar hakkında Avrupa Komisyonu her yıl ilerleme raporları hazırlamaktadır. Avrupa Parlamentosu bu raporları incelemekte ve görüşlerini belirten tavsiye kararları almaktadır. Ermeni diasporası bu tavsiye kararlarında 1987 yılı kararına atıfta bulunulmak suretiyle Parlamentonun Ermeni “soykırımını” tanıdığı ve Türkiye’den de tanımasını istediği hususların teyidine çalışmış ve başarılı da olmuştur. Bu arada Ermenilerin söz konusu kararın Türkiye’nin trajik olaylardan sorumlu tutulamayacağına, bu olayların soykırım olarak tanımasının Türkiye’den siyasi, hukuki ve maddi taleplerde bulunulması sonucunu veremeyeceğine ve ayrıca Ermeni terörünün esef ile karşılandığı ve kınandığına hiç değinmediği de görülmüştür. Avrupa Parlamentosunun 2000 yılından sonra aldığı tavsiye kararlarında da bu hususlar yoktur.

Avrupa Parlamentosu son olarak Avrupa Birliği Doruk toplantısından iki gün önce, 15 Aralık 2004 tarihinde 2004 yılı ilerleme raporu hakkında bir tavsiye kararı kabul etmiştir. Söz konusu kararda Türkiye ile müzakerelerin gecikmeden başlatılmasını tavsiye olunmuştur. Bu karar Türkiye’de büyük memnunluk yaratmış ve husustaki oylama sırasında kullanılan “evet” pankartlarını gösteren fotoğraflar bir çok Türk gazetesinin ilk sayfasını süslemiştir. Ancak aynı tavsiye kararında Türkiye’nin Ermenilere karşı işlenen “soykırımı” tanımaya davet edildiğinden, Komisyon ve Konseyden Türkiye’nin “soykırımını” tanımasını talep etmesinin istendiğinden ve Ermenistan ile olan sınırların açılması gereğinden pek bahsedilmemiştir. Özetlemek gerekirse Avrupa Parlamentosu 15 Aralık 2004 tarihli kararıyla bir yandan Türkiye ile müzakerelerin başlamasını isterken diğer yandan da Ermeni sorunu konusunda esasları 1987 yılı tavsiye kararında yer alan tutumunu muhafaza etmiştir.

Avrupa Birliğinin icra organı olarak nitelendirilebilecek Avrupa Komisyonun Ermeni diasporasının talepleri karşısındaki tutumuna gelince, “soykırım” konusu, aday ülkelerin yerine getirmesi şart olan Kopenhag kriterleri arasında yer almadığından Türkiye için bir vecibe teşkil etmemiştir. Diğer yandan Ermeni diasporasının ve Ermenistan’ın Türkiye’nin Ermenistan ile olan sınırlarını açması talebi ilerleme raporlarında benimsenirken “soykırım” konusuna yer verilmemiştir. Ancak 6 Ekim 2004 tarihini taşıyan son ilerleme raporunun Türkiye’nin Avrupa Birliğine olası üyeliğinin çıkarabileceği sorunlar bölümünde, Türkiye’den Ermenistan ile diplomatik ilişki kurması ve kara sınırlarını açması istendikten sonra şu talep yer almıştır: ” Diğer önemli bir konu trajik olayların, özellikle 1915/1916 yıllarında bölgedeki insanı acıların, yorumlanmasına ilişkindir. Türkiye’nin (Avrupa Birliğine) katılma perspektifi Ermenistan ile olan ikili ilişkilerin iyileşmesine ve bu olaylar hakkında bir barışma yapılmasına yol açmalıdır.”

Komisyonun, “trajik olaylar” deyimini kullanmak suretiyle soykırım sözcüğünü telaffuz etmekten kaçındığı ve böylelikle Türkiye’nin tepkisini çekmemeye çalıştığı görülmektedir. Diğer yandan Komisyon katılma perspektifi içinde, diğer bir deyimle müzakereler sırasında “trajik olaylar” hakkında bir barışma olmasını istemektedir. Bu barışmanın nasıl olacağı belli değildir. Acaba Türkiye’den “soykırımı” tanıması ve/veya Ermenilerden özür dilemesi mi beklenmektedir? Yoksa, Ermeni mezalimi dikkate alınarak tarafların birbirlerin-den özür dilemeleri mi yeterli olacaktır? Komisyonun bu ayrıntılara girmeyerek bu konuda taraflar arasındaki her mutabakatı memnuniyetle kabul edeceği anlaşılmaktadır.

Yorumlar kapatıldı.