İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azıcık da şaşırıp, düşünmek ve gülmek istemez misiniz?

Çetin Altan

20-25 yıllık bir çalkantı döneminden geçilse de; Türkiye, 21. yüzyılın ufuklarına doğru yola çıkmış bulunuyor.

Hipnozların yarattığı körlüklerle, mezarlığa dönüşmüş kuşakların vaktiyle nasıl kazıklanmış olduğunu gösteren; eğlenceli, görkemli, harika bir yolculuk…

Oligarşik bir saltanatın; “bağımsızlık” şalı altında; adeta gizli, özel bir sömürge bataklığına dönüştürdüğü, kapalı bir kutu olan Türkiye…

***

Uzay teknolojisinin yan bir ürünü olan uydu yayınlarının da katkısıyla; Hazine’den geçinenler kesiminin üst takımı tarafından hiç sevilmeyen “saydamlık”ın, kapalı bir kutunun içine doğru burnunu uzatması…

***

Yolsuzluklar, soysuzluklar, vurgunlar, rüşvetler, karmanyolalar, salkım saçak ortaya dökülmeye başladıkça…

Her türlü rezilliğin kurcalanmasını barikatlayan, 78 yıllık faşist Ceza Yasası’na; ne sivil-asker bürokratların, ne de muhalifi, muvafıkı ile politikacıların niçin hiç karşı çıkmamış olduğu merak edildikçe…

Ve merak edildikçe yerel seçimlere katılan aday adayı sayısının neden 5 milyona çıktığı; siyasal parti sayısının da neden 50’yi aştığı…

Adeta gizli bir sömürgeye dönüştürülmüş bir bataklıkta; en büyük rantın da, “yönetim saltanatı”nda olduğu, çıkar ortaya…

***

Haydi gelin biz şimdiden başlayalım eğlenmeye…

Genellikle mesleki bir kişilikten yoksun oldukları için, kimliklerine “mistik bir fanatizmde” koltuk değneği arayan dostları çok şaşırtacak bir gerçek işte; Fatih Sultan Mehmet, Hıristiyan olduğunu açıklamıştı…

Türkiye’deki bütün kiliselerin, cümle kapısının iç tarafına asabilecekleri, Fatih’in ünlü mısralarını bir kez daha tekrarlayalım:

“Avniya -Fatih’in mahlası- bilirdi senin bir kâfir Hıristiyan olduğunu

Belde zünnarini boynunda çelipayı gören”

(Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören)

***

Şimdi de gelelim Mehmet Akif’in, Arap dünyasıyla ilgili politik mısralarına:

“Türk, Arap’sız yaşamaz; kim ki yaşar der, delidir;

Arap’ın Türk ise, hem sağ gözü, hem sağ elidir.”

Biliyorsunuz, olaylar pek doğrulamıyor Akif’in iddiasını. Ekmek parası için Irak’a giden kamyon şoförlerinden öldürülenlerin sayısı, 80’i aştı…

Ya görevli olarak gönderilen gencecik 5 polis…

Akif’in mısraları için politik bir yargıda bulunalım:

– Onlar geçmişte kaldı…

***

İsterseniz tazeliğini sürdüren mısralara da şöyle bir göz atalım:

İşte Ziya Paşa’dan; irikıyım makam sahiplerinin yolsuzlukları ve sorumsuzluklarıyla ilgili olarak açılan son davalarda, hukukçu dostların çaktırmadan anımsayacağı mısralar:

“Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat

Bin türlü teseyyüp (boş verme) bulunur hanelerinde”

***

Ve Tevfik Fikret’in volkanik patlayışı:

“Bu sofracık efendiler, ki yutulmaya çok hazır

Huzurunuzda titriyor -şu milletin hayatıdır

Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır (can çekişmekte)

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır

Yiyin efendiler yiyin; bu sofra iştahı sizin

Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin.”

Tevfik Fikret, İttihatçı vurgun ve soygunlarına karşı şahlananınca da, ne oldu bilir misiniz?

Enver Paşa, takım taklavatını bağırtmaya başladı sokaklarda:

“Kopsun seni Fikret diye alkışlayan eller”

***

Günümüzün “statüko”dan yana olan, neden “statüko”dan yana oldukları da az çok belli olan tosunları; yolsuzluk, soysuzluk, vurgun, soygun, rüşvetlere karşı, edebiyatımızdaki alevli başkaldırılar için, “onlar geçmişte kaldı” diyemeyeceklerinden, şöyle diyebilirler:

– O kadar yolsuzluk başka ülkelerde de oluyor; birkaç çürük elma için, devletin imajını yıpratmayalım arkadaşlar…

***

Kendilerini “kadir-i mutlak – kesin bir gücün mutlak sahibi” sanan megalomanlar ise, yozlaşmaya karşı çıkanları da suçlayabilirler:

– Bazı hainler, zaten yargının pençesine düşmüş sanıkları bahane ederek, ülkeyi kapkara göstermeye kalkmasınlar; şanlı bir tarihin çocukları olan bu millet, balyoz gibi iner kafalarına sonra…

***

Derken efendim, hamaset naracılarının da neleri hapazladığı çıkmaya başladıkça ortalığa…

İşte 21. yüzyılın hazırladığı eğlenceler…

***

Bir de tabii “bağımsızlık” kavramının kullanım çeşitleri var. Faili meçhul cinayetler, yerinde infazlar, işkenceler türü, “insan haklarını” çiğnemeyle ilgili dış merkezli uyarılara karşı kullanımı ayarlanan “bağımsızlık”…

– Burası bağımsız bir ülke, iç işlerimize kimse karışamaz.

Böylesi şoven bir formülün içindeki gerçek anlam ise şudur:

– Bizler kimsenin karışamayacağı bir ülkenin yöneticileriyiz; yönettiklerimizi ister asar, ister keseriz. Kime ne bizim içeride yaptıklarımızdan?..

Sonra da diplomatik pazarlıklar sonucu, kimsenin haberi bile olmadan birtakım askeri üsler dahi verilebilir bağımsız ülkede; tosunların sırtını sıvazlayan ağabey ülkelere…

***

Şimdiye dek kapalı bir kutu olan Türkiye’ye de, saydamlık içeri doğru burnunu uzatmaya başladı…

20-25 yıllık bir çalkantıdan geçilse bile, bir zamanların fanatik körlükleri, politik ihtirasları ve bin bir çeşit hergelelikleri ortaya çıktıkça; harika cümbüşler yaşanacak…

Evet, evet; ne mutlu 21. yüzyıllıyım diyene…

Yorumlar kapatıldı.