İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Prova

Tamer Korkmaz

Dışişleri Bakanı Michel Barnier, Fransa’nın ağzındaki baklayı çıkarıverdi ve “Türkiye’den geçmişte yaşanan Ermeni trajedisini tanımasını isteyeceklerini” söyledi…

Fransız cephesinden gelen ‘son dakika küstahlığı’ zerre kadar şaşırtıcı değil. Öncelikle, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan Fransız halkını yatıştırmaya yönelik bir adım bu…

İkinci olarak da, müzakere sürecinde Türkiye’nin üyeliğini nasıl engelleyeceklerinin provasını yapıyorlar.

Barnier, “soykırım” konusunun müzakerelere başlamamız için bir şart olmayacağını, ‘tanıma’ meselesinin müzakereler esnasında gündeme geleceğini hatırlatıyor!

Bir de müzakerelere başlamak için ön şart olsaydı bari!

Fransız Dışişleri Bakanı bu hususun Kopenhag Kriterleri içerisinde yer bulamamış olmasından dolayı ne kadar üzgün, bir bilseniz…

Fransa, Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasından yana; gel gelelim, “Müzakerelerin neticesinin tam üyeliğe ulaşacağı kesin değil. Bilinmelidir ki, bu süreç her an durdurulabilir” diyor.

Barnier, son sözü Fransız halkının referandumda söyleyeceğini vurgulamak suretiyle de “Türkler geliyor, diye telaşa kapılmayın; maçın doksan dakika olduğunu unutmayın!” demeye getiriyor.

Chirac’ın yönettiği Fransa’nın üyeliğimize mukavemeti şimdiden böyleyse, ileride koyacakları takozları varın siz hesap edin…

Demirel’in “Halkına Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmayın. Türkiye bize lazımdır, diyemiyor” diye sitem ettiği Chirac’ın etrafı sarılı. Partisindekilerin tamamı, kamuoyunun da çoğunluğu Türkiye’ye karşı. Chirac, Türkiye’nin üyeliğini “sokağa bırakmış” durumda. Sokak da Fransız hükümetinden yüreğine su serpen açıklamalar duyuyor, zaten…

Fransa’daki Türkiye aleyhtarlığında Ermeni faktörünün rolü çok açık. Eh, ne de olsa Ermenilerin bir numaralı milli sporundan bahsediyoruz…

İki yıl sonra Chirac’ın yerine cumhurbaşkanı olacağına her geçen gün daha fazla ihtimal verilen Sarkozy, Türkiye’nin AB seyahatine taş koymak için sabırsızlanan çok önemli bir siyasi portre. Sarkozy’nin en yakın danışmanlarından biri de ASALA’nın eski avukatı Patric Deveciyan! Ermeni danışman, Chirac’ın da avukatlığını yapmış bir isim…

Türkiye’nin AB üyeliği için sıkı çaba sarf edenler arasında yer alan ve bu yolda Chirac’a “Türkiye Avrupa’ya yük değil, nimet olur” yollu bir mektup da yollayan Cengiz Aktar, “Le Monde’da öyle makaleler çıkıyor ki, şaşarsınız. Endülüs’e girmeye çalıştınız def ettik, Viyana’da denediniz olmadı. Avrupa’ya şimdi yumuşak yoldan girmeyi deniyorsunuz, diye yazdılar. Fransa’da Türkleri istemezük rüzgarı çok sert esiyor” diyor. Müzakere süreci başladıktan kısa bir müddet sonra karşımızda şimdiki gibi Chirac-Schröder tandemi oynuyor olmayacak…

Fransız ve Alman sağcılarından müteşekkil bir AB tandemi ile karşı karşıya kalacağız. 2006’daki seçimler sonrasında Almanya’da Stoiber-Merkel Defansı’nın iktidarı devralma ihtimali çok yüksek…

CSU lideri Stoiber, Erdoğan’a fena halde bozuk çalıyor ve “İktidara geldiğimizde Fransa ile birlikte Türkiye’nin üyeliğini engellemek için ne lazımsa yapacağız!” diyerek aba altından sopa gösteriyor.

***

Yarın akşamki yemekte, AB liderleri Türkiye ile ilgili nihai sözü söyleyecekler: Türkiye 2005’in sonbaharı için müzakere tarihi alacak. Burada önemli olan müzakerenin nasıl tarif edileceği. Yani, tam üyelik hedefinin açıkça dile getirilmesi gerekiyor. Serbest dolaşımla ilgili cümle de hayati önem taşıyor…

Son günlerde yaşadığımız tartışmalar 17 Aralık’a ait gibi görünse de, aslında öyle değildi; bütün bunlar uzun müzakere sürecinin ‘tanıtım klibi’ mesabesinde…

“Turpun büyüğü heybede” misali, asıl zorluk müzakere sürecinde yaşanacak. AB seyahatimiz, Sarkozy ile Stoiber-Merkel ikilisi sayesinde ‘Indiana Jones’tan bile daha çetin geçmeye namzet..

Yorumlar kapatıldı.