İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türküler sınır tanımaz!

Erivan’da son gecemiz… Hrant Dink, Ömer Laçiner, Eşber Yağmurdereli, Nihat Genç, Ragıp Duran, Nebil Özgentürk, Mete Çubukçu bir sofradayız.

Sahnedeki grup tanıdık bir türkü çalmaya başlıyor.

Sözler Ermenice; ama sondaki “Kamança” sözcüğü tanıdık.

Hrant, bunun “Kemençe” olduğunu söylüyor. Kemençe için yazılmış bir sevda türküsü bu…

İlk notadan hepimiz tanıyoruz türküyü:

“Çırpınırdı Karadeniz / bakıp Türk’ün bayrağına/

Ah ölmeden bir görseydim / düşebilsem ayağına”

Ülkücülerin marşı haline gelmiş türküyü Ermenice sözlerle dinliyoruz.

Mehmet Barlas’ın geçen haftaki yazısını okumuş olanlar, türkünün bestekârını fısıldıyor:

Üzeyir Hacıbeyli…

1948’de ölen Azeri besteci..

Güfteyi ise, Nuri Paşa kuvvetlerinin Bakü’ye girişi üzerine Ahmed Cevat yazmış.

Ve heyetimiz “Kamança”yı, “Çırpınırdı Karadeniz” diye söylemeye başlıyor.

Bir Azeri bestesine eşlik eden, Ermenice ve Türkçe sözler birbirine karışıyor.

İşin daha da ilginci, bu türkünün bir dönem sosyalistlerce Mustafa Suphi için ağıt niyetine söylenmiş oluşu…

Ömer Laçiner bir başka ayrıntıyı hatırlatıyor:

“1970’lerde askeri darbeye karşı söylediğimiz Dev-Genç marşının orijinali, askeriyenin Eskişehir marşıydı.”

* * *

O bitince “Sarı Gelin” başlıyor.

Ermenilerin mi, Türklerin mi diye uzun tartışmalara konu olan bu canım türküyü, sahnedeki solist Ermenice söylüyor. Ancak nakarat bölümünü “Sarı gelin aman” diye Türkçe okuyor.

Öldüren yok o an aramızda; Aydın Çubukçu’nun deyimiyle “Hepimiz ölenlerdeniz.”

Jamanak’ın sevgili yönetmeni Ara Koçunyan ve Hrant Dink Ermenice, bizler Türkçe, ama hepimiz gözlerimiz dolu dolu söylüyoruz yitirdiğimiz ortak mazinin türküsünü…

Az sonra halay havası başlıyor ve el ele halaya duruyoruz.

* * *

Gün boyu resmi görüşmelerde konuşulan iddialara, suçlamalara, savunmalara, dokümanlara inat, gece hiç duymadığımız bir Ermeni türküsü, bütün onlardan daha samimi, daha insani bir tanık olarak çıkageliyor:

“Sabahtan kalktım, çantama baktım /

ağlaya sızlaya boynuma taktım /

malımı mülkümü devlete sattım /

pahasın sorarsan: Yarım ekmeğe!”

* * *

Notalar sözünü sakınmıyor, ferman dinlemiyor; milliyet, resmiyet, din, ırk tanımıyor.

Aynı deryaya akan coşkun ırmaklar gibi birbirine karışıyor, iç içe geçiyor, renkten renge girdikçe gürleşip güzelleşiyor.

Bir bakıyorsunuz, üç kız kardeşin orman maceralarını anlatan erotik İsveç halk şarkısı, Türkiye’de “Dağ Başını Duman Almış” marşı olup ayaklandırıyor kitleleri…

Bir Yahudi şarkısının melodileri Türkçe sözler giyinince “Bir başkadır benim memleketim”e dönüşüyor.

Franco falanjistlerinin “Viva L’Espanya”sı, tribünlerde “Yaşa Fenerbahçe” olup çıkıyor.

Sonra bir bakıyorsunuz “kan davalım” sandığınızla aynı ezgiyi mırıldanmaktasınız.

* * *

Türküler sınır bilmiyor.

Harpler çıkıyor, toprak bölünüyor, halklar kopuyor; ama bir asır ayrı düşenleri buluşturmaya bir türkü yetiyor.

Kan çekiyor.

Yorumlar kapatıldı.