İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Anneannem

İstanbul Barosu Azınlıklar komisyonu (eski)
sözcüsü olarak tanıdığımız Fethiye Çetin, “Anneannem” adlı kitabında bir
‘muhtedi’ (ihtida eden, dönme, sonradan Müslüman olan) torunu olduğunu
anlatıyor. Yani, anneannesinin, Elazığ’ın Palu ilçesi (eskiden Maden ilçesi)
Habab köyünden Ermeni Hevanuş hanım olduğunu…

Adı, Seher olarak değiştirilen Hevanuş
Hanım, 1915 Ermeni tehcirinde, annesinin elinden askerlerce zorla alınmış ve bir
Müslüman kızı olarak büyütülmüş, evlendirilmiş, ‘toruntaht’ sahibi olmuş.
Amerika’daki ailesini, kardeşlerini ve yeğenlerini göremeden ama umudunu
yitirmeden 95 yıl yaşamış. Ermeni olarak doğmuş, Müslüman töreniyle toprağa
verilmiş.

Fethiye Çetin, anneannesinin Ermeni olarak
doğduğunu, yıllarca bilmiyor. “Sen bize çekmişsin” lafının içerdiği anlamı
yıllardan sonra çözüyor. Ev gezmelerinde çörekli ikramların anlamını,
mezarlıklardan değil yaşayanlardan korkulması nasihatinin anlamını yıllardan
sonra anlıyor Fethiye Çetin. Ya da başının arkadan terlemesinin, ailenin bir
özelliği olduğunu…

Avukat Fethiye Çetin, kitabında,
anneannesinin yaşamını anlatıyor. Ama bu yaşam, onlarcasını bildiğim, binlerce
olduğunu düşündüğüm “kılıç artığı” çocukların hikayelerinden biri sadece. Çetin,
eskiyle yakın zamanı harmanlayarak akıcı bir dille kaleme aldığı kitabın 79.
sayfasında, “kılıç artığı” sözünü açıklıyor:

“…

Bir başka buluşmamızda Hasan bana,
anneanneme ve benzerlerine, halk arasında ‘kılıç artığı’ dendiğini söyledi.
Birinden söz edilirken ‘O da kılıç artığıdır,’ dendiğini.

Kanımın donduğunu hissettim. Bu sözü
daha önce duymuştum ama bunun anneannem ve benzerleri için bu kadar soğukkanlı
bir biçimde kullanılması içimi yaralamıştı. Çörekli anılarla oluşan iyimserliğim
yerini karamsarlığı bırakmıştı.”

Yüz binlerce kişinin ölümüne yol açan
tehcire, Süryaniler, “seyfo” der. Anlamı “kılıç”tır, seyfo
sözcüğünün. Aynı sözcüğün seçilmesi tesadüf olamaz. Şimdi bile Gayrimüslimlerin
mezhep, hatta din farkı bilinmezken, o dönemde Ermenilerle Süryanilerin ayırdına
varılmış değildir. Bu nedenle tehcir, Ermenilerle birlikte Süryani “gavurları”
da içermiştir. Yani, soğan soğandır tehciri uygulayanların gözünde.

Çetin, kitabında, anneannesi öldükten sonra
akrabalarını nasıl bulduğunu da aktarıyor. 11 Şubat 2000 tarihli Agos
Gazetesi’nde yayınlanan ölüm ilanında, annenanesini adını, doğduğu yeri, anne ve
babasının adıyla ve yaşadıklarını anlatıyor ve Gadaryan soyadlı yakınlarını
bulma isteğini dile getiriyor:

Sağlığında bulamadığımız yakınlarını
(yakınlarımızı) bu ilan vasıtasıyla bulmayı acıları paylaşmayı umuyor, ‘o günler
gitsin bir daha yaşanmasın’ diyoruz.”

Bu ilan Fransa’da Haraç gazetesinde
eleştirel bir yazıyla ele alınıyor. Bu yazıyı okuyan ve kendisi de Habab
köyünden ve Gadaryanların akrabası olan Başepiskopos Mesrob Aşçıyan, Gadaryan
ailesinden tanıdıklarına haber veriyor. İki torun arasında yazışma böyle
başlıyor. Oraya giderek anneannesinin orada doğan kardeşiyle görüşüyor,
kuzenleriyle sarılıyor, büyük ninesi ve dedesinin mezarına gidip çiçek koyuyor.
Kitabın kapağında da anneannesinin anne ve babasının Amerika’daki mezarının
fotoğrafı bulunuyor.

Kitabın bence önemli bir özelliği de
tehcire uğrayan birinin anlatımı içeren Türkçe kaynak azlığında yayımlanmış
olması. O günleri yaşayanların çok azalması yanında, yaşadıklarını aktarmamaları
bu konuyu karanlık kılıyor. Yaşadıklarını aktaranların anlatımları ise yakın
zamana kadar Türkçe basılmıyordu. Kaleme alanla olayları yaşayan arasında kan
bağı olmasına rağmen yıllardan sonra anlatılanların başkalarınca da anlatılması
gerekiyor. Yaranın deşilmesi ve içindeki irinin akıtılması için…


Anneannem, Fethiye Çetin.

Metis Edebiyat, 116 sayfa, 6 milyon 500 bin
TL

Yorumlar kapatıldı.