İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ruhani bir Ekümeniklik tartışması değil… Ama ne?

Nuray Başaran

Ruhani bir sıfat olan Ekümeniklik’in siyasi mi, yoksa sadece dini bir tartışma olup olmadığı hala konuşuluyor. Konuyla ilgili ülke içinde neredeyse tam bir kriz ortamı yaratılmış durumda. AKP’li milletvekillerinin ABD resepsiyonunu protestoları, yapılan sert açıklamalar, işin tam karşısında duran Fener Rum Patrikhanesi’nin açıklamaları ve yapılan yorumlar, işi iyice ulusal bir mesele haline getirdi. Dolayısıyla da birçok kişi şu soruları soruyor:

-Neden bunca zaman sorun olmayan bir konu bu kadar büyük bir sorun haline geldi?

-Eğer gerçekten büyük bir sorun değilse, neden ABD-Avrupa-Türkiye üçgeninde konunun siyasi boyutu abartıldı?

-Eğer sorun siyasi değilse neden ABD nezrinde ve 17 Aralık öncesi bu kadar önemli oldu?

-Türk hükümeti neden böylesi keskin tavırlar içerisine girdi?

Objektif ve sabit yargılardan arınarak incelediğimizde; konunun ne sadece siyasi, ne sadece dini, ne sadece toplumsal tepki, ne de bir komplo teorisi olduğunu söyleyebiliriz. Değişen dünya perspektifi içerisinde, değişen denge ve ülkelerarası yine değişen müttefikliklerin önemli olduğu dünyamızda, ayrımcılık esasına dayanmayan ancak terimsel ve genel anlamda din, ırk, dil, azınlık kavramlarının ve bu kavramların getirdiği-götürdüğü etkiler çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.

Ekümeniklik konusunda dikkatle irdelememiz gereken dört unsur göze çarpıyor:

Birincisi; Türkiye – Rusya görüşmeleri öncesi konunun ısınması ve zamanlaması açısından Rusya’nın konuya bakışı. Moskova kilisesinin Ekümeniklik sıfatını kabul etmeme nedenlerinin temelini, dinsel hiyerarşi ya da boyuttan çok, geleceğe dönük ve etki politikası nezdinde değerlendirmemiz gerekiyor. Tam da bu noktada, Türkiye’nin böylesi bir sıfatı kabul etmesinin, özellikle Ortadoğu’da Rusya’nın etkinliğini zayıflatma potansiyeli ortaya çıkıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin’in ziyaretinin hemen öncesinde, ABD ve Avrupa’dan gelen talepler ise Türkiye ile Rusya arasında bir de facto problem yaratılmasına neden oldu. Bu da mevcut kaygıları artırdı.

İkincisi; Türkiye’nin tarihsel geçmişi ve bu geçmişten getirdiği genel ve zaman zaman etkisini gösteren bakış açısı. Osmanlı’nın son 30 yılından itibaren ortaya çıkmış, politik tartışma ve çekişmelerin içinde öne çıkan ve İttihat ve Terakki içinde eğilim ve yan kazanan; Ermeni ve Rumlara karşı tavır alma politikası Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Bu yüzden aslında işin derininde; İttihat ve Terakki çizgisinden gelen bürokrat ve politikacıların bu tavrın gölgesinde kalarak Ekümeniklik kavramına negatif ya da sert tepkileri sözkonusudur.

Üçüncüsü; ‘Herkes düşman, etrafımız düşmanlarla sarılı’ sendromunun sadece toplumda değil, yönetici ve karar alıcılar arasında da devam etmesi unsurudur. Bu bağlamda her türlü özel haklar, genel ve etkili ya da karışmacı bir istek olarak, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve devlet güvenliğine etki edeceği varsayımının gölgesinde çeşitli itirazlar görülmektedir.

Dördüncüsü ve belki de Lozan Antlaşması görüşmelerinde de Ekümeniklik kavramının pazarlık konusu olarak kullanılmaya çalışılmasını örnek alarak (her ne kadar Lozan Antlaşması içerisinde bu kavram ve konuyla ilgili direkt bir atıf bulunmasa da) gerçekleştirilen politika olarak nitelendirebileceğimiz unsur ise, hükümet çevresinde de etkisi fazlaca hissedilen 17 Aralık öncesi kozları elden bırakmama ve mümkün olan en fazla kozu oynama anlayışı bağlamında, AB ve ABD’den gelen taleplere karşı gösterilen itirazlardır.

Dolayısıyla bu dört hassas nokta çerçevesinde, Türkiye’de Ekümeniklik tartışmasını, ne tek bir nedene indirgeyebiliriz.. Ne de görmezden gelebiliriz. Satranç masasında piyonların sürekli ve hızlı bir şekilde yer değiştirdiği, dünyanın çehresinin, uluslararası ilişkiler bakımından farklılaştığını kabul etmemiz ve akılcı, ileriye dönük, pazarlık ve kozlar adına pişmanlık duymayacağımız politikalar içerisine girmemiz gerekiyor. Türkiye’nin, uluslararası tarafların gözündeki pozisyonunun öneminin bir kez daha ortaya çıktığı Ekümeniklik tartışması nedeniyle takındığı pozisyonunu, daha iyi tartması ve değerlendirmesi gelecek projeksiyonları açısından oldukça önemli…

Yorumlar kapatıldı.