İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kavgalı iki eski dost gibi…

“Soykırım”, Erivan’da en çok duyduğumuz sözcüklerden biri. İzlerine konyak şişelerinin etiketinde, gazete manşetinde ya da kahve sohbetinde rastlamak mümkün…

ERİVAN

Delikanlı, arkadaşını eve götürmüş.

“- Anneanne bak, arkadaşımı getirdim, kendisi Ermeni” demiş.

“- Haşa” demiş yaşlı kadın ve fırçalamış torununu:

“- Hem ‘Arkadaşım’ diyorsun, hem hakaret ediyorsun”.

Bunu, Erivan gezimiz sırasında bir Ermeni dost, fıkra diye anlattı.

Her fıkra gibi bunda da abartılı da olsa bir gerçeklik var.

Çünkü bir benzerini biz yaşadık.

Ermeni müzikleri aldığımız dükkânda Dilek “Türk’üz” deyince şaşıran satıcı kız, “No problem” (“Sorun değil”) diye kekeledi.

İki toplum arasında kapanması zor görünen bir uçurum uluorta duruyor. İki yakadan yükselen cılız dostluk nidaları o uçurumun boşluğunda yankılanıp kayboluyor.

Erivan gezimizin ilk gününde bunu hemen hissettik.

Saygı duruşu

Erivan’da ayaza ve sise bulanmış güzelim taş evlerle karşılandık.

Bir de kuşkulu bakışlarla…

Hani insan çok yakın bir dostuyla kavga edip küser de yıllar sonra bir araya geldiğinde havadan sudan da konuşsa o eski kavganın elektriği hemen hissedilir ya…

Doğu Konferansı’nın Ermenistan gezisinde de öyle oldu.

Erivan Üniversitesi’nin soğuk toplantı salonunda, geniş masanın bir tarafında Ermeni hocalar, asistanlar ve öğrenciler toplanmıştı. Öbür tarafa bizler, yani Doğu Konferansı’nın her görüşten katılımcıları yerleştik.

Karşılıklı uzun uzadıya bakıştık.

Nadiren tebessüm eden, katı bir bakışmaydı bu…

Türkoloji kürsüsü öğretim üyelerinin sıcak karşılama sözcükleri ortamı yumuşatmaya yetmedi.

Tam iki toplum arasında diyalog konuşuluyordu ki, gençten bir Türkoloji öğrencisi söz istedi ve salondakileri “Soykırımda öldürülenler anısına saygı duruşuna davet etti”.

Pek sevimsiz bir emrivakiydi.

Heyetin çoğu duymazdan geldi.

Sözler tercüme edilip Ermeni tarafı hazırola geçince, Türkiye heyetinden biri, usta işi bir diplomatik manevrayla “O dönemde ölen herkes için” vurgusunu yaptı ve salon kerhen ayağa kalktı.

Bu provokatif davetin sonunda ekibimizin kılavuzu Hırant Dink, yüksek sesle, “Biz buraya entelektüel bir çaba için geldik, ama militan bir tavırla karşılaştık” diye çıkıştı ev sahiplerine…

Bir kez daha tarih denilen hazmı zor lokma, makul bir toplantının ortasına gelip oturmuş ve herkesi 2004’ten alıp 1915’e götürmüştü.

Soykırım

1915…

Ermenistan’da insan, takvimin bu tarihte donduğunu düşünmeden edemiyor.

“Tseğasbanutyun” yani “soykırım”, Erivan’da en çok duyduğumuz sözcüklerden biri…

Her görüşmenin amentüsü…

İzlerine konyak şişelerinin etiketinde, bir gazete manşetinde ya da herhangi bir kahve sohbetinde rastlamak mümkün…

Bu da anlaşılır bir şey. Çünkü neredeyse her ailenin o uğursuz yıla dair ruhunu kanatan bir anısı var.

Ama 1915, bu acılardan ibaret bir tarih değil.

Bir kimliğin yapıtaşı adeta… Ermeni diyasporasını bir arada tutan çimento… hazin bir ortaklık belgesi; birçok Ermeni’nin varlık nedeni…

4 komşusunun (Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, İran) 2’siyle sorunlu olan Ermenistan’da devlet de hep bu mağduriyet psikolojisini kullanarak yönetmiş halkı…

Dolayısıyla “soykırım”, bir ulusal dava olmayı aşıp zamanla bir “kimlik kartı”na ve giderek gözbağına dönüşmüş.

AB, ilişkileri değiştirir

“SOYKIRIM”ın nasıl bir siyasi dayanak haline geldiğini Taşnak Partisi ziyaretinde daha iyi anladık.

114 yıllık Taşnak, 3 partili koalisyon hükümetinin ortağı ve Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın baş destekçisi. Etkisi, oy oranından büyük. Tarihi Milli Savunma Bakanlığı’ndan bozma binasında, partinin milletvekili yöneticileriyle görüşüyoruz.

Aynı mesafeli tavır; nezaket sözcüklerine bile sinen bir kuşku. Ermeni halkı üzerinde büyük etkisi bulunan Taşnak’ın yetkilileri, tanışmanın ardından 3 temel sorunu açıyor:

Türkiye’nin soykırımı kabul etmemesi, Karabağ anlaşmazlığında taraf tutması ve Kars Anlaşması… Taşnak, Kars Anlaşması’nı, “Sovyet hükümeti, Ermeniler adına imzaladı” diye tartışmalı buluyor. Anlaşmanın kendilerine dayatılmasını “Türkiye’ye Sevr’i dayatmaya” benzetiyor. Anlaşılan o ki toprak talebi içeren bu yaklaşım, ilk iki konuda atılacak adımlara karşı elde tutulan bir pazarlık kozu olarak görülüyor.

“Türkiye’den toprak talebimiz yok” diyen, dolayısıyla Kars Anlaşması’nı tanıyan eski Devlet Başkanı Ter Petrosyan ile yeni Devlet Başkanı Koçaryan’dan hayli farklı bir nokta bu…

Konuşan “yoldaş Mıgırdiçyan”, bu tavrının nedenini şöyle açıklıyor: “1915’teki 38 aile büyüğünden sadece büyükbabam hayatta kaldı. Kinle söylemiyorum, ama burada on binlerce ailenin tarihi bu.”

Sohbet geçmişe kilitlendikçe bilinçler de kilitleniyor. Üslup sertleşiyor. Bu, Türkiye’den gelen sivil heyeti de sertleştiriyor. Sonunda işin bam teline Etyen Mahçupyan basıyor:

“Niye istemiyorsunuz Türkiye’nin AB’ye girmesini?.. Girerse Ermenistan AB ile sınırdaş olur ve Taşnak’ın pozisyonu zayıflar diye mi?”

Zor soru!..

Ama Taşnak’ı yumuşatmaya yetiyor. Meclis Dış ilişkiler Komisyonu Başkanı Armen Rusdamyan, Ermenistan’ın da AB’ye üye olmak istediğini belirterek “Öyle bir düzlemde, ilişkiler tahayyül edemeyeceğimiz şekilde değişir. O zaman engelsiz yolculuk etme imkânımız olur. Belki ben gelir büyükbabamın evinde yaşarım” diyor.

Avrupa şemsiyesi altında buluşma, iki halkın tarihinde yepyeni bir sayfa olarak görülüyor. O zamana kadar Ermenistan’la diyalog kapısının açık tutulması, belki radikal Taşnak’ı yumuşatmaz, ama tezlerini zayıflatabilir. Peki bu diyalog mümkün mü?

Türkler ve Ermeniler ayaklarını bağlayan tarihe rağmen, dostluk kurabilir mi? Zor görünse de mümkün bu.. Yarın ünlü Soykırım Müzesi’ni ve orada yaptığım görüşmeyi anlatacağım, sonra da madalyonun öteki yüzünü; bizleri ayıran değil, birleştiren noktaları…

TAŞNAK’IN YÜKSEK KONSEY ÜYELERİ:

Meclis Grubu Başkanı Levon Mıgırdiçyan (ortada), Ermenistan Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Armen Rusdamyan (sağda), Yüksek Konsey Başkanı M. Manukyan.

YARIN: Soykırım Müzesi’nde…

Yorumlar kapatıldı.