İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Patrik´inin Vatan Gazetesi Röportajının Tam Metni

Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II:
Biz Patrik’e ‘Nezaketen’ Ekümen Deriz

Patrik 2. Mesrob Hazretlerinin Vatan Gazetesi muhabirlerinden Bülent Günal’a verdiği röportajın teyp çözümünü yayımlıyoruz:

GÜNAL-Geçmiş yıllarda Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili olarak daha aktif çalışmalarınız vardı. Ancak son dönemde bu çalışmalarınıza biz çok rastlayamıyoruz. Bunun nedeni nedir? Yoksa sizi küstürdüler mi?

MESROB II-Hayır küs olma diye bir şey sözkonusu değil. Varoluş nedenimiz Türkiye Ermenileri’nin dinsel, kültürel ve sosyal etkinliklerinin koordinasyonunu sağlamak. Ancak ülkemizdeki herkesle birlikte aynı geminin içindeyiz. Bu nedenle ülke için en iyisi neyse onun için çaba sarfetmeye her zaman hazırız. AB konusunda cemaatimizin çok yoğun çalışmaları oldu. Ancak fazla medyatik değiliz. Patrikliğimize her hafta uğrayan yabancı temsilci ve heyetlere bu konudaki düşüncelerimizi aktarıyoruz, ülkemizi bir an önce AB saflarında görmek istediğimizi vurguluyoruz.

GÜNAL-AB yolundaki Türkiye konusunda ne düşünüyorsunuz?

MESROB II-Ben üç nedenle Türkiye’nin AB üyesi olmasını istiyorum. Bir…

Sade bir vatandaş olarak. Ben, ülkemden dışarı çıkmadan Avrupa standartlarını yaşamak istiyorum. İkinci olarak… Azınlık mensubu bir vatandaş olarak Türkiye’nin AB’ye girmesini istiyorum. Bu sayede fırsat eşitliğinin sağlanacağına inanıyorum. Şu anda Türkiye’de fırsat eşitliği yok. Camiler din görevlilerini üniversiteler bünyesinde yetiştirebiliyor.

Kiliselerin ise rahip yetiştirebileceği bir kürsü bile yok. Biz de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız, vergimizi ödüyoruz, askerliğimizi yapıyoruz.

GÜNAL-Üçüncü olarak?

MESROB II-Üçüncü olarak… Bir dünya ve Türkiye Ermenisi olarak AB üyeliğini istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve Ermeni kökenliyim. İki kültürün birbirleriyle dost olması dileğim. Yoksa karşılıklı, ucu açık tartışmalar ve suistimal devam eder. Türkiye ile Ermeni Diasporası arasında dostluk yaşanırsa bu evvela buradaki Ermenileri mutlu eder.

GÜNAL-Ancak Ermeni diasporası Türkiye’de yaşayan birçok Ermeni’yi de acımasızca eleştiriyor.

MESROB II-En başta da beni. İki ateş, iki sevgili arasında kalmış gibi hissediyorum kendimi. Ama yıldıramazlar. Dinimin gereği sevgi ve barış.

Kimliğim de bunu yapmamı söylüyor.

GÜNAL-Bu süreç içinde Ermeni soykırımı iddiaları daha yoğun olarak gündeme gelebilir mi?

MESROB II-Gelebilir. Neden gelmesin ki? Bu konunun askıya alınmasının yanlışlığına defalarca değindim. Her şeyin açıklıklıkla tartışılabildiği bir diyalog sürecine her zaman taraftar oldum. Bu öyle bir konu ki, açıldığında Türk’ün de Ermeni’nin patolojik tepkiler verdiği görülüyor. Siyasetçilerin fırsatı her geldiğinde kolayca suistimal edebilecekleri bir konu. Ülkemizde, Ermenistan’da veya üçüncü ülkelerde, devletlerin bünyesinde devlet fonlarıyla kurulan özel propaganda birimleriyle, özel yayınlarla, güdümlü bilim adamlarıyla bu gibi kangrenleşen konulara çözüm bulmak imkansız. Genç kuşaklara yazık oluyor. Onlara barış anlayışının miras bırakılması daha doğru olurdu.

GÜNAL-Türkiye-AB ilişkilerinde gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz?

MESROB II-Daha iyi. Ancak bazı kesimler Türkiye’yi AB saflarında görmek istemiyor. Bazılarının kendilerince geçerli nedenleri var, gelir düzeyinin düşük olması, nüfusun çok olması, kültürel farklılıklar gibi. Bazılarınınki ise sadece fobi. Bu kaygıların tek tek değerlendirilmesi, doyurucu yanıtların verilmesi gerekir.

GÜNAL-17 Aralık’ta ne gibi bir sonuç bekliyorsunuz?

MESROB II-Umutluyum. Türkiye 2005 güzünde müzakerelere başlayacak gibi görünüyor. Hayırlısı neyse o olsun. Her halukarda, reform süreci ülkenin kendi insanı için tamamlanmalı. Tayin edilen yön doğru. Yeter ki çıkartılan yasalar kağıt üzerinde kalmasın, uygulansın.

GÜNAL-Peki 17 Aralık’ta istediğimiz sonucu alamazsak. Küser miyiz?

MESROB II-Türkiye çok genç bir nüfusa sahip. Ne olursa olsun çağı, çağdaşlığı yakalamamız lazım.

GÜNAL-Türkiye’de azınlıkların dini yaşamlarını sürdürmelerinde ciddi kısıtlamalar var mı?

MESROB II-Yeni rahip, papaz veya rahibelerin, ya da azınlık okullarında din öğretmeni adaylarının eğitimleri için olanaklar yaratılmadığı bir ortamda dini yaşamdan söz etmek mümkün mü? Nüfusu en çok olan Hristiyan azınlık biziz. Ve tüm ülkede hizmet vermek için 20 kadar din adamı kalmışız. Din görevlisi yetiştirmek için eğitim olanakları yaratmamak, sinagog, kilise, cami kapatmakla aynı şeydir. Sonuçta pek yakında, bugünkü şartlarla, eğitimli Musevi veya Hristiyan din görevlisi bulmak hemen hemen olanaksız hale gelecektir. Bu da ibadethanelerin kullanılamaması anlamına gelir. Din görevlisi adayları neden yurtdışına gitmek mecburiyetinde olsunlar? Yurtdışı eğitiminin parasını kim ödeyecek? Bu alanda, hangi dine mensup olursa olsun tüm vatandaşlarımıza ülkemizde fırsat eşitliği getirilmeli, sonuçta herkes vergi ödüyor. Bu bireysel bir haktır.

GÜNAL-Başka ne gibi şikayetleriniz var?

MESROB II-Şikayet kelimesini kullanmak yanlış. Konu, gerçeklerle ve bilimsel verilerle ilgili bir şey. Türkiye’deki gayri-müslimler, hali hazırda, kilise ve sinagoglarına din görevlileri, okullarına din ve dil öğretmenleri hazırlayacak eğitim olanaklarından mahrumlar. Patrikhane, kilise, okul ve yardım kurumlarını açık tutabilmek için maddi olanaklar yaratılmalıdır.
Bunun için de azınlık vakıflarının yeni mal edinebilmelerine ve ellerindeki malları değerlendirebilmelerine olanak tanınmalıdır. Meclis’ten geçirilen AB uyum yasaları harfiyen tatbik edilmelidir.

GÜNAL-Son günlerde yaşanan ekümenlik tartışmasıyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? ‘Zamanlı’ bir tartışma mı?

MESROB II-Önemli olan neyin ne olduğunu bilmektir. Gerçeğin zamanı ve mekanı olmaz. Diyanet İşleri Başkanı’yla veya herhangi bir müftüyle konuşurken kendisine “Hocam” diye hitap ederim. Bu beni Müslüman yapmaz. Roma Episkoposuyla konuşurken “Papa Hazretleri” derim, bu beni Katolik yapmaz.

Bir Protestan benle konuşurken bana “Patrik Hazretleri” der, bu onu Ermeni Ortodoks yapmaz. Ekümeniklik meselesine de böyle yaklaşmak lazım.

İstanbul’daki Rum Ortodoks Patrikliği’nin dini yetkileri dördüncü yüzyılda kesinlik kazanmıştır. Bu konunun gereksiz yere büyütüldüğü kanaatini taşıyorum. Sayın Bartholomeos benim kilisem için “Ekümenik Patrik” değildir, ancak kendi kilisesindeki konumuna saygı göstererek kendisine öyle hitap etmek nezaketini gösteririm. Patrik Bartholomeos bu ülkeyi de, kilisesini de çok seven bir insan. İstanbul Ortodoks Patriğinin Bartholomeos olmasının ülkemiz için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Onu yıpratmak Türkiye’ye bir şey kazandırmaz.

GÜNAL-Yani nezaketen Ekümenik derim ama kabul etmem diyorsunuz.

MESROB II-Bakın, Kıpti, Ermeni, Süryani kiliseleri Bizans emperyalizminin merkeziliğini kabul etmeyen kiliseler olarak tarihe geçmiştir. Ekümenik ünvanı yeni bir şey değil. 4. yüzyıldan beri İstanbul Rum patrikleri ekümenik olarak kabul edilir. İstanbul Rum Ortodoks Patriği de kendi kiliseleri için ekümenik patriktir.

GÜNAL-Kendi kiliseleri için?

MESROB II-Evet, kendi kiliseleri için. Bizim gibi Doğu Ortodoks kiliseleri Sayın Bartholomeos’a nezaketen ekümenik der. Papa da öyle yapar, protestanlar da. Bu onların İstanbul Rum Patriğini ekümenik olarak kabul ettiğini göstermez.

GÜNAL-Ancak bu ünvanı kullanmak Lozan’a uygun mu?

MESROB II-Lozan siyasi bir belge. Dini değil.

GÜNAL-Deniyor ki, Türkiye’de profesör ünvanı almak için bile Bakanlar Kurulu onayı gerekir. Olmayan bir ünvanı kim kime verebilir?

MESROB II-Bu soruya cevabım net. Türkiye laik bir ülkedir. Bakanlar Kurulu ya da bir başka makam oturup dini bir ünvan vermez.

GÜNAL-Dünyada 320 milyon Ortodoks yaşadığı söyleniyor.

MESROB II-Evet.

GÜNAL-Bunlardan 300 milyona yakını Rusya’da. Moskova Patriği II Aleksis’in arkasında ise Rusya ve 300 milyona yakın bir cemaat var. Fener Rum Patrikhanesinin ise 10 milyon civarında. Rusya’nın da Bartholomeos’un ekümenikliğini kabul etmediği belirtiliyor.

MESROB II-Kabul etmiyor sözü boşuna söylenen bir söz. Batı Ortodoksluğunda
16 kilise var.

Bakın bakalım patrikler bir araya geldiklerinde başa kim oturuyor?

GÜNAL-Kim oturuyor?

MESROB II-(Gülüyor) Sayın Bartholomeos.

GÜNAL-Peki bu kadar kabul görmüş bir ünvan neden Türkiye’de büyük tartışma yaratıyor?

MESROB II-Siyasi bir tartışma.

GÜNAL-Peki Başbakanlık bile bu konuyla ilgili genelge yayınlıyor.

MESROB II-Demek ki bazı duyarlılıkları hesaba katıyor.

GÜNAL-Ekümeniklikle ilgili bir iddia daha… Patrik ekümenik olduktan sonra toprak talep edecek…

MESROB II-Saçmalık bu. Saçma fobiler. Kim kime nereyi veriyor? Devlet var.

Tapuyu sonuçta kim verecek? Bu tür sözler Türk Devleti’ni acizmiş gibi gösterir. Bence Türkiye’de ekümeniklik tartışması abartılıyor.

KUTU

GÜNAL-Ermeni Ortodoks tabirini kullandınız. Oysa kitaplarda kiliseniz için Gregoryan tabiri kullanılır…

MESROB II-O kitapların ve o bilim adamlarının bilimselliği o kadar işte…

Biz Ermeniler, Gregoryan, yani Krikoryan değil, Hristiyan’ız. Süryani, Hint, Habeş, Kıpti, Eritrea kiliseleri ile birlikte Hristiyanlığın Doğu Ortodoks mezhebine mensubuz. 19’uncu yüzyılda, Ermeni Kilisesi’ni Moskova Patrikliği’ne bağlamak isteyen Ruslar, dirençle karşılaşınca Ermeniler’i aşağılamak amacıyla “Siz Hristiyan değil, Gregoryan’sınız” demişlerdir. Aynı tabir, Ermeniler’i katolikleştirmek isteyen Fransız misyonerleri tarafından kullanılmıştır. Daha sonra bu tabir bilinçsizce Osmanlı belgelerine de geçmiş ve yayılmıştır. Bugün kendi dininden mezhebinden bihaber bazı Ermeniler bile kendilerini Gregoryan olarak tanıtmak gafletinde bulunurlar.

Halbuki Hristiyanlık’ta öyle bir mezhep yoktur. Mesela Dünya Kiliseler Konsili’nde o adla kayıtlı bir kilise bulamazsınız.

GÜNAL-Son sorum. Avrupa Parlamentosu Başkanı Borrell’in Fener-Rum Patrikhanesi’nde gerçekleştirdiği toplantıya katılmama nedeniniz neydi?

MESROB II-Bu başka bir konu. Ekümeniklikle ilgisi yok. Toplantının konusu Türkiye’deki tüm dini azınlıkları kapsıyor iseydi, o zaman bu tür görüşmelerin tarafsız, bağımsız bir yerde yapılması gerekirdi. Ya da madem ki tüm dini azınlıklar sözkonusu, her bir toplantının rotasyonla farklı bir merkezde yapılıyor olması gerekir. Her toplantının Fener’de yapılıyor olması, yok yere sanki Türkiye’deki tüm dini azınlıklar oradan yönetiliyormuş, ya da oradan direktif alıyormuş izlenimini bırakabilir. Bu doğru değil ki, niye öyle bir izlenim bırakılsın?

Yorumlar kapatıldı.