İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ekümenik kriz

Nuray Mert

Nuray Mert

Fener Rum Patriği’nin ekümenik sıfatı kullanıp kullanmaması üzerine çıkan krizi, ekümeniklik krizi olarak tanımlamak yanlış. Oysa bu, dünyanın yeniden yapılanması sürecinde iktidar mücadelelerinin doruğa çıktığı bir dönemde, karşımıza çıkan genel tablonun bir parçası yani, ekümenik bir kriz.

Konuyu, ‘Ya abi, ne taş kafalı adamlar var, hâlâ, yok patrik ekümenik olursa, yok Ruhban Okulu açılırsa, Bizans yavaş yavaş ihya olur diye korkuyorlar’ etrafında değerlendirmeye çalışanlara, behemehal, bu geri zekâlı edebiyatı bırakmalarını tavsiye ederim. Söylediklerine inanıyorlarsa, gerçekten ciddi bir zekâ veya cehalet sorunları var demektir, yok, akıllarınca, arkaplanı gerçekten komplo ve şüphelerden derlenmiş yaygın tepkici tutum ve dili bahane ederek, meseleyi boğuntuya getirmeye çalışıyorlarsa, o başka konu.

Bakın, patriklik veya bambaşka bir konu, bu ölçekte kriz yaratıyorsa, bunu, ‘Başbakanlık Müsteşarı başka işi yokmuş gibi, genelge çıkarmış’, ‘Kim bu hükümetin aklını karıştırıyor?’, ‘Bırakalım bu eski konuları, bozalım ezberleri, yolumuza devam edelim’ düzeyinde değerlendiremezsiniz.

Daha doğrusu, değerlendirirsiniz de, aklı başında olan kimse sizi ciddiye almaz.

Her şeyi bir yana bırakalım, gelin, bir-iki sıradan soru soralım. Bunca zaman, mesele olmadı da, neden şimdi, Fener Rum Patriği’nin unvanı ciddi bir sorun oldu? Madem bu o kadar abartılacak bir konu değil, ABD neden, Türkiye’nin tepkisini ‘not’ edecek kadar ‘abartıyor’? Yine madem bu siyasi bir konu değil, Ortodoks ilahiyatına ilişkin bir mesele, neden ABD nezdinde ve neden AB süreci açısından bu denli önemli? O kadar ki, bu sıfata tepki gösteren hükümet ‘kendi kalesine gol atmış’ oluyor?

Bu sorulara verilmiş hiçbir cevaba rastlamış değilim, halen cevaplanmalarını bekliyorum. Hayır, Bizans’ın ihya edileceğinden falan korkmuyorum, olanlara gizli anlamlar falan yüklüyor da değilim. Zira, olan biten son derece açık: yeni dünya düzeni, daha doğrusu ABD’nin yeni dünya düzeni politikaları, ‘kültürel’, ‘dinsel’ çatışmalar üzerinden yeni bir politik dil üretiyor, manipülasyonlarını bu zemine oturtuyor. Hem biliyorsunuz, sadece uluslararası veya topumlararası ilişkilerde değil, iç politika tartışmalarında veya manevralarında da, ‘kültürel’, ‘dinsel’ konular giderek daha merkezi bir konum kazanıyor. Bu sadece Türkiye açısından değil, tüm insanlık için çok ürkütücü bir gelişme.

Gerçekten, herkesin ezberini bozmasının zamanı geldi, ama asıl ezber bozması gerekenler, ‘Bırakın eski korkuları, ezber bozun’ diye dayatanlar. Bence de eski korkuları bir yana bırakmanın zamanı geldi de geçiyor, korkmamız gereken o kadar yeni konu var ki! Bırakalım gerçekten Bizans falan paranoyalarını. Olan biteni, Türkiye’ye karşı bir Grek-Ortodoks tehdidi olarak algılamak, ABD’deki Yunan lobisine vs. bağlamak son derece sığ ve yanıltıcı olur, söz konusu olan, İslam dünyası merkezli, ama aslında tüm insanlığı tehdit eden bir büyük dönüşüm.

Dinsel cemaatler, dini hassasiyetler ve en çok da dinsel kurumlar, eskiden de, kendi alanlarını genişletme hayaliyle, emperyalizmin aletleri olmuşlardı, her zaman oldular ve şimdi önemleri yeniden arttı. Olaya mümkün mertebe geniş açıdan bakmakta sonsuz fayda var.

Yoksa, ne alakası var Fener Rum Patrikliği’nin ekümenik sıfatı almasının veya Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının dinsel özgürlüklerle? Gayrimüslim Türkiye vatandaşlarının, eminim bin sorunu vardır, bir tanesi bu değildir. Hem, Başbakan’ın eşinin bile başörtüsü ile kamu alanından yasaklı bir hayat sürdüğü bir ülkede, AB neden, din ve vicdan özgürlüğü konusunda ısrar ederken, bu konuyu es geçer de patrikhanede veya Ruhban Okulu’nda takılır? Bu soruları daha çok uzatabilirim ve mutlaka cevap beklerim.

Yorumlar kapatıldı.