İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rumları neden sevmiyoruz?

İsmet Berkan

Fener Rum Patriği ekümenik midir, değil midir? Bunu biz niye tartışıyoruz acaba? Ortodoks inancına sahip insanlar dışında kimseyi ilgilendirmeyen bu tartışmanın benim gördüğüm kadarıyla en hararetli katılımcısı nedense Müslüman Türkler. Sahiden bize ne bu tartışmadan?

Koca koca insanların, üstelik okumuş yazmış, bu dünyada işlerin nasıl yürüdüğüne dair iyi-kötü fikir sahibi insanların bile şöyle konuşmalar yaptığına, en azından sorular sorduğuna tanık oluyorum:

“Türkiye, patriğin ‘ekümenik’liğini kabul ederse, patrikhanenin Vatikan gibi bir devlet olmak üzere toprak talebinin ve bağımsızlık talebinin önüne geçilemez. Öyle değil mi?”

Buna sahiden inananlar var.

Bir kere, patriğin ekümenikliğini kabul etmemek diye bir şey yok. Merkezi İstanbul’da bulunan Ortokoks kilisesinin yetkili kurulları patriği ekümenik sıfatıyla anıyorsa ve patrik de kendisine ekümenik diyorsa, öyledir zaten. Bunu ne Türkiye ne de başka bir ülke değiştirebilir.

Patriğin ekümenik sıfatını kabul etmek ya da etmemek Türkiye’nin işi değil. Türkiye, ‘Ben patriğin ekümenik sıfatını kabul ediyorum’ dese de bir şey olmaz. Çünkü Türkiye bir din devleti değil, vatandaşları da Ortodoks değil. Aynı şekilde, ‘Ben onun ekümenikliğini kabul etmiyorum’ demek de bir anlam ifade etmez. Çünkü, anlatmaya çalıştığım gibi ekümenikliğin bugünün dünyasında dünyevi iktidarla bir ilgisi yok.

Ama biz haftalardır bizi hiç mi hiç ilgilendirmeyen bir konuyu tartışıp duruyoruz. Acaba neden?

Ben nedenini söyleyeyim: Çünkü biz Rumları sevmiyoruz.

Evet evet, sevmiyoruz. Onlara karşı kolayca kurtulamayacağımız önyargılara sahibiz. Ve bu önyargılarımızı da hâlâ birtakım korkularla besliyoruz.

Yunanistan’ın hâlâ ‘Megalo idea’yı, yani Anadolu’yu ele geçirmeyi düşündüğünü sanıyoruz. Rumların ve diğer dış güçlerin Karadeniz’de Pontus’u canlandırmaya çalıştıklarını, bu amaçla bugün bile faaliyetlerin devam ettiğini düşünüyoruz. Patriğin, ekümenik olma iddiasıyla Türkiye’deki statüsünü ‘yükseltmeye çalıştığını’ sanıyor ve eğer patrik ekümenik olursa Fener’de Vatikan benzeri bir bağımsız devletçik kuracağından korkuyoruz. Eğer Heybeliada Ruhban Okulu yeniden açılırsa, Türkiye’deki Rum nüfusun artacağını öngörüyor ve bundan endişe duyuyoruz.

Bakın geçen hafta bu köşede biri Alanya’da biri İstanbul’da iki kilisenin öyküsünü anlatmaya çalıştım. Beyoğlu’nda, Kaide’nin Britanya Başkonsolosluğu’na yönelik bombalı intihar saldırısında hasar gören Rum Ortodoks kilisesine Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün hâlâ onarım iznini vermediğini yazmıştım. Hafta içinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden bir açıklama geldi. Genel müdürlüğün bildirdiğine göre kiliseyle ilgili evrak bu yılın 10’uncu ayında, yani ekim ayında onarım izninin onayı için Koruma Kurulu’na gönderilmişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü, ‘Onarımı geciktiren biz değiliz, Koruma Kurulu’ demeye çalışıyordu herhalde.

Düşünebiliyor musunuz, dosya Koruma Kurulu’na 10’uncu ayda yani ekimde ancak gönderilmiş. Ekim ayında başka ne oldu biliyor musunuz? Beyoğlu’ndaki kiliseden sadece bir hafta önce başka bir bombalı saldırıya kurban giden Neve Şalom Sinagoğu onarımı tamamlandıktan sonra törenle yeniden ibadete açıldı.

Rumları sevmiyoruz demiştim, değil mi?

Yorumlar kapatıldı.