İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenilerin siyaseti…

Etyen Mahçupyan

Resmi bir ziyaret için Almanya’ya giden Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan; ‘Die Welt’e verdiği beyanatta “Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için soykırımın tanınmasını hiçbir zaman önkoşul olarak dayatmadıklarını” söylemiş.

Tarihte yaşananların bir ‘gerçek’ olarak kabulünün yeterli olacağını belirten Koçaryan, sınırın kapalı tutulmasını da bir ‘eziyet’ olarak nitelendirmiş… Bu beyanda sıkışmışlığın getirdiği bir sağduyu var… Ermenistan bugün siyasi ve iktisadi açıdan Türkiye’ye mahkum durumda. Karabağ sorununun çözümlenememesi halinde ise, tutunacak tek dal Avrupa Birliği vizyonu içindeki bir Türkiye’nin bugünkünden farklı bir politikayı harekete geçirmesi. AB müzakerelerini sürdüren bir Türkiye’nin Kafkasya’da çok daha güçlü olacağı ve hem Ermenistan hem de Azerbaycan üzerinde etkili olabilecek bir ‘hakem’ pozisyona kayabileceği açık. Bunun anlamı sınırın açılması, ticaretin resmi kanallara dönmesi ve sınırın her iki yakasında da refahın artmasıdır. Ayrıca ekonominin bölgede canlanması, Ermenistan hinterlandındaki Rus sermayesinin de güneye akması için teşvik yaratacaktır. Nihayet AB’nin bölgesel kalkınma projelerinin Ermenistan’ı da etkileyecek biçimde Doğu Anadolu üzerinde yoğunlaşması beklenir… Sonuç olarak Türkiye’nin AB’ye girmesi apaçık bir biçimde Ermenistan’ın lehine bir durumu ifade etmekte.

Türkiye Ermenileri açısından da farklı bir değerlendirme söz konusu değil: İnsanlar haklı olarak Avrupalı bir Türkiye’de yaşamak, dünya vatandaşı olmak; refah ve özgürlükten nasiplerini almak istiyorlar. Ayrıca AB üyeliğinin, Vakıflar Müdürlüğü ve defterdarlıklar kanalıyla halen sürdürülmekte olan gayrimüslim siyasetine de son vereceği umulmakta. Çünkü şu anda maruz kalınan devlet bakışını ‘kasıtlı husumet’ dışında bir terimle ifade etmek epeyce zor. Bürokrasi elindeki tüm imkanları kullanarak, yasalarda muğlaklığı ve uygulamalardaki latent milliyetçiliği sürdürerek kendisine bir tür ‘gayrivatandaş’ yaratmış durumda. Nihayet kendi kimliklerini resmi hakarete maruz kalmadan yaşamak, kendi tarihlerini öğrenmek ve öğretmek herhalde Ermeniler için de geçerli olmalı… Dolayısıyla Türkiye’nin AB üyeliği Türkiye Ermenileri için de bir ortak talep…

Ancak iş diyasporaya geldiğinde durum değişiyor. Diyaspora, Türkiye’nin Ermeni tehcirini bir ‘soykırım’ olarak kabullenmesinin, AB’ye alınması için önkoşul olmasını istemekte. Çünkü onlara göre Türkiye bu konudaki tutumunu hiçbir zaman değiştirmediği gibi, bundan sonra da zor kullanılmadıkça değiştirmeyecek. Diğer bir deyişle diyasporaya göre Türkiye gerçekle yüzleşmekten korktuğu için kendisini neredeyse bilinçli, resmileşmiş bir travmaya hapsetmiş durumda. Bu yargının ne denli gerçek olduğu yaşanarak görülecek; ama Ermeni diyasporasının kendisi de tam bu tanıma uygun davranmakta.

Her şeyden önce AB içindeki bir Türkiye’nin tarihle yüzleşmede daha nesnel olabileceği açık. Buna rağmen Türkiye’nin AB dışında kalmasını savunmak, Türkiye’nin burnunu sürtmesini isteyen bir öfke siyasetinden başka bir şey değil. İkinci olarak, Türkiye Ermenilerinin diyasporanın bu siyasetini anlamsız kıldığı da açık. Çünkü burada halen yaşamakta olan Ermenilerin çıkarları, hakları ve hayalleri göz ardı edilmiş olmakta. Belki Türkiye’de hiç Ermeni kalmamış olsaydı, bu tür kategorik milliyetçilik işlevsel olabilirdi ama durum öyle değil… Sonuçta Türkiye’de yaşayanların özlem ve taleplerini yok sayacak ölçüde geçmişe kilitlenen bir diyaspora siyasetinin ‘yerel’e mahkum olması da doğal… Karşımızda sadece bir Ermeni-Türk gerilimi değil, aynı zamanda bir farklılaşma, Ermeniler içi bir karşılaşma var.

Yorumlar kapatıldı.