İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vakıflar Kanunu Tasarısı ve Cemaat Vakıfları

Vakıflar
Genel Müdürlüğü, Yeniden Yapılandırma ve Mevzuat Komisyonu üyeleri Genel Müdür
yardımcısı Süleyman Dinç, 1. Hukuk
Müşaviri Oya Erçil ve Muhasebe
Dairesi Başkanı Aydın Seçkin
imzalarıyla

Vakıflar Kanunu tasarısını
Başbakanlığa sevk etti..

Vakıflar Genel Müdürlüğü sitesindeki bilgilere göre;
Yeniden Yapılandırma ve Mevzuat Komisyonu
taslağı Mayıs 2003’teki "Vakıf
Medeniyeti Sempozyumu",
Aralık 2003’teki
"Uluslararası Vakıf Sempozyumu",
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği nezdinde sivil toplum örgüt temsilcilerinin de
katıldığı çeşitli toplantılar, Genel Müdürlükteki komisyon çalışmaları, Temmuz
2004’te Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin
başkanlığında bilim çevreleri, sivil toplum
kuruluşlarının temsilcileri ve üst düzey bürokratların katılımıyla yapılan
toplantı sonuçları göz önüne alarak hazırladı.

Taslaktaki "cemaat vakıfları"yla
ilgili sorunlu bölümleri bu yazıda açmaya çalışacağım.

"Cemaat vakıfları" tanımında eksiklik

Yasa Tasarı taslağının "Tanımlar"
başlıklı 3. Maddesinde Cemaat Vakıflarının kuruluşlarına ilişkin bir tanım
eksikliği göze çarpıyor. Bilindiği gibi Cemaat Vakıflarının büyük çoğunluğu
geçmişte vakıf olarak kurulmadıkları için Vakfiyeleri yok.

Bu kurumlar, zamanında padişah fermanları ile kurulan hayır kurumları. Bu
kurumları biz daha sonra Cumhuriyet döneminde çıkarılan 2776 Sayılı Kanunla
vakıf statüsüne sokmuşuz.

Bu nedenle, tanımlar arasına "Fermanlar"
tanımının da eklenerek, Fermanları da "Cemaat
vakıflarının kuruluşuna izin veren padişah buyrukları"
şeklinde
açıklamamız ileride bu vakıflarla ilgili vakfiye tartışmasına da son vermesi
açısından iyi olur sanırım.

Çünkü, bu vakıflar bilindiği gibi bu sebeple çok sıkıntılar yaşadı. Bu öneri
benimsenirse, taslağın ilgili bölümlerine "vakfiye"
sözcüğünün yanına "fermanlar" sözcüğünün de eklenmesi gerekir.

Yönetici seçiminde açıklık

Taslağın 6. Maddesinin 3. Fıkrasında, "Cemaat
ve Esnafa Mahsus vakıfların yöneticileri kendilerince seçilir"
denmiş.
Ancak bu seçimin nasıl yapılacağı ve seçimin hangi usul ve esaslara tabi olacağı
hususunda bir açıklık yok.

Uygulamada Cemaat vakfı seçimleri önemli bir sorun olarak yaşanıyor. Bu
vakıfların seçim usul ve esasları konusunda bir açıklık, bugün yaşanan
sorunların ileride yaşanmaması ve bu vakıfları yürütmenin keyfi tutum ve
davranışlarına karşı koruma açısından önemli.

Yönetici azli sorunlu

Taslağın 9. Maddesinde Vakıf yöneticilerinin görevden alınması (Azli)
düzenlenmiş. Ancak madde metni dikkatlice okunduğunda yönetim ile yönetici
birbirine karışmış görünüyor. Yöneticilerden birinin kusurundan bütün yönetim
sorumlu tutuluyormuş gibi bir anlam çıkıyor.

Ayrıca, yönetimin görevden alınması durumunda yönetimin kayyıma devrinden önce,
yedek yöneticilerin göreve davet edilmesi daha demokratik bir düzenleme olmaz mı?
Yine bu madde metninde, "telafisi imkansız
sonuçlar doğuracak durumlarda Meclis kararı üzerine kurumca geçici olarak
görevden uzaklaştırılır"
hükmü, bir tedbir niteliğindedir. Kanımca,
hukuk devletinde, tedbir kararı Mahkemelerce verilmelidir.

"Veya fermanlarındaki…" ibaresi eklenmeli

14. Maddede "Cemaat vakıflarının
vakfiyelerindeki"
tabirine "veya
fermanlarındaki"
ibaresinin eklenmesi doğru olacak diye düşünüyorum.

Çünkü, yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi pek azı dışında cemaat
vakıflarının vakfiyesi yok. İşte bu sakıncaları gidermek açısından
"ferman" tanımı ve ilgili yerlere bu
sözcüğün eklenmesi daha doğru olur diye düşünüyorum.

Uluslar arası faaliyet ve işbirliği

Uluslar arası Faaliyet ve işbirliğini düzenleyen 24. Maddede, cemaat vakıflarına
ilişkin bir ibare yok. Bu madde hükmü sadece yeni vakıflar açısından düzenlenmiş.

Bu olanağı sadece yeni vakıflara hasretmek doğru değil. Çünkü, cemaat vakıfları
arasında geçmişte ve halen yurtdışından bağış alanlar olduğu gibi yurtdışında
yaşayan biri, bu vakıflara miras nedeniyle, vasiyetname yoluyla ya da doğrudan
bağışta bulunabilir.

Örneğin Gülbenkyan vasiyetnamesine
göre, Yedikule Ermeni Hastanesine
yıllardır tıbbi yardım yapılıyor. Ve bu yardımlardan bugüne kadar gümrük
alınmıyor.

Bu nedenle, bu madde metnine cemaat vakıfları için mülki idare amirine önceden
bildirim şartı olmaksızın ayni ve nakdi bağış kabul edebilecekleri eklenmeli.
Aksi takdirde bu düzenleme ileride yeni sorunlara yol açabilir.

Denetim giderlerinden muafiyet

Madde 34 hükmüne cemaat vakıfları için, yönetim ve temsil masrafları ile denetim
giderlerinden muaf tutulacağı yazılmalı. Halen uygulama bu yönde.

Vakıflar Meclisi: Atanan seçilen dengesizliği

Vakıflar Meclisinin oluşumunu düzenleyen 44. Madde en sorunlu maddelerden biri
olarak görünüyor.

Bir kere, atanmışların, idarenin ezici bir ağırlığı var. Daha demokratik bir
oluşum mümkün. Bu nedenle öncelikle atanmışlar ile seçilmişlerin sayısı
arasındaki dengesizliğin giderilmesi gerekir.

Ayrıca, seçilmiş temsilcilerin seçimi konusunda da bir açıklık yok.

Örneğin, yeni vakıflardan üç kişi dendiğinde, sayıları binleri bulan yeni
vakıfların bu üç temsilciyi nasıl seçeceği konusunda hiçbir açıklama yok.

Gerçekten binlerce vakıf nasıl bir araya gelecek ve hangi ölçütlere göre üç
temsilci seçecekler? Bu konu anlaşılmaz durumda. Ayrıca bu maddenin son fıkrası
45. Maddenin (e) bendi ile çelişiyor.

Şöyle ki; bu maddenin son fıkrasında "Meclisin
çalışmasına ilişkin usul ve esaslar ile seçimle gelecek üyelerin nitelikleri ve
seçim şekli yönetmelikle belirlenir"
denmiş.

Ancak, 45. Maddenin (e) bendinde ise seçim usul ve esaslarını meclisin tespit
edeceği yazılmış. Hangisine itibar edilecek? Belli değil. Yönetmelik mi
çıkarılacak yoksa meclis mi tespit edecek?

Taşınmazların tasarruf hakkı

Taslağın Geçici 11. Maddesi hem çok yetersiz hem de anlaşılması güç bir şekilde
ifade edilmiş. Yine bu madde, sorunu çözmekten çok yeni sorunlar yaratacak
nitelikte. Bir kere, cemaat vakıflarının ellerinden alınmış taşınmazlarla ilgili
olarak "tasarruflarında bulunduğunu ispat"
koşulu getirmek eşyanın tabiatına ve her türlü mantık kuralına aykırı bir
düzenleme.

Çünkü, cemaat vakfının elinden alınmış taşınmaz mallar nasıl onların
tasarrufunda olabilir ki? Zaten Mahkeme kararı ile ellerinden alınıp
başkalarının tasarrufuna verilmiş.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün, hazinenin ya da üçüncü şahısların tasarrufuna
geçmiş bu taşınmazlar için böylesi bir koşul getirmek akla ve mantığa aykırı.
Yine bu madde metninde cemaat vakıflarının ellerinden alınarak hazineye geçen
taşınmazların vakıflara devri öngörülmüş ancak
Vakıflar Genel Müdürlüğü’
ne geçmiş taşınmazlar için bir hüküm
getirilmemiş.

Bu eksikliğin de giderilmesi gerekmez mi? Yine, cemaat vakıflarının ellerinden
alınmış taşınmazların tekrar bu vakıflara devri için
"Ayrıca vakıf şerhi olmamak koşuluyla"
denerek bir başka koşul getirilmiş.
Vakıf şerhi, mülkiyetin intikaline engel değil. Taviz bedeli ödenerek bu şerh
kaldırılıyor. Yani vakıf şerhi mülkiyete engel bir şerh değil. Halen uygulamada
da vakıf şerhi taviz bedeli ödenerek kaldırılıyor.

Bu madde metninin yeniden yazılması gerekir diye düşünüyorum. Yeniden yazarken
de;

a) Cemaat vakıflarının 1936 yılından
sonra edindikleri ve halen tapuda adlarına kayıtlı olan taşınmazların
mülkiyetinin tartışma konusu yapılmayacağı,

b) Cemaat Vakıflarının 1936 yılından
sonra edindikleri ve ancak mahkeme kararı ile tapu kaydı iptal edilip eski malik
adına ya da eski malikin gaip olması nedeniyle hazineye geçen yine Mahkeme
kararı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kaydedilen taşınmazların yürürlükten
itibaren bir yıl içinde müracaat edilmesi halinde tapuda ilgili cemaat vakfı
adına tescil olunacağı,

c) Bu taşınmazlar hazine ya da
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından üçüncü kişilere satılmışsa ilgili cemaat
vakfının talebi üzerine bu satıştan doğan zararın tazmin edileceği açıkça
yazılmalı.

Davalar derhal düşürülmeli

Geçici 9. Maddede, "Bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte yeni vakıflarla ilgili devam etmekte olan görevden alma ve
dağılma davalarının sürdürülüp sürdürülmeyeceğine Meclis karar verir"

denmektedir.

Bilindiği gibi halen bu taslakta öngörülmeyen hatta yeni Medeni kanunda da
öngörülmeyen ancak yürürlükten kaldırılan kanuna dayanarak çıkarılan tüzükte yer
alan sebeplerle açılmış davalar devam etmektedir.

Bu taslakta görevden alma sebepleri bellidir. Bu sebeplerin dışında herhangi bir
sebeple açılmış olan davaların derhal düşürülmesi gerekmektedir.

Yasada öngörülmeyen sebeplerle açılmış olan davaların sürdürülüp
sürdürülmeyeceğine karar verme yetkisi meclise ait olmamalıdır.

Görevden alma ya da azil bir cezai hükümdür. Kanunilik ilkesi gereği kanunda suç
olarak gösterilmeyen bir sebebe dayanarak ceza hükmü verilemez. Bu nedenle, bu
madde metninin yeniden gözden geçirilerek ileride doğabilecek sakıncaların
ortadan kaldırılması gerekir.

Yorumlar kapatıldı.