İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan Seyahati -1-

Türkiye Ermenistan İlişkileri

Türkiye, siyasi hedefleri arasında komşularıyla iyi ilişkiler geliştirmeyi sık sık vurgulamaktadır. Ermenistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra Türkiye Ermenistan’ı resmen tanımış, fakat diplomatik ilişki kurma aşamasında Dağlık Karabağ’ın işgaliyle başlayan uzun bir gerginlik sürecinde bu mümkün olmamıştır. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ihtilaflı Karabağ arazisinin dışındaki Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmesi Ermenistan’ı Türkiye üzerinden Batı’ya açıldığı Kars sınır kapısının kapanmasına sebep olmuştur. Ermenistan Karabağ’ı ele geçirmesi hem önemli bir sınır kapısının kapanmasına hem de Türkiye ile diplomatik ilişki kurma şansını kaybetmesine sebep olmuştur. Böylece Dağlık Karabağ ile başlayan ve Azerbaycan topraklarının işgaliyle sonuçlanan süreç Türkiye Ermenistan ilişkilerini kesintiye uğratmıştır. Türkiye-Ermenistan ilişkileri bu şekilde gerginlik atmosferinde devam ederken Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinin hız kazanmasıyla birlikte yeniden Ermenistan ile ilişkilerinin geliştirilmesi gündeme gelmiştir. Başta sınır kapısının açılması olmak üzere tarihten gelen sorunlar da gündemin ilk maddelerini oluşturmakta gecikmemiştir.

Ermeni Araştırmaları Enstitüsü ve Ermenistan

Ermenistan ile ilgili tüm yazı ve değerlendirmeler ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü tarafından yakından takip edilmektedir. Tarihi ilişkiler ve uluslararası gelişmeler açısından Ermenistan’ı görmek, gezmek bizim için önemliydi. Ermeni Araştırmaları Enstitüsü (ERAREN) olarak Türk-Ermeni ilişkilerinin geliştirilmesi ve “Ermeni Sorununun” yanlış anlaşılmalardan arındırılması için bir dizi bilimsel çalışma yapılmaktadır. Bu çalışmalar ERAREN’i sahasında dünya çapında bir araştırma kurumu haline getirmiştir. Bu durumu daha da pekiştirmek adına bir dizi temasları gerçekleştirmek için 2-10 Eylül 2004 tarihleri arasında Ermenistan’a yaptığımız seyahat, Türkiye’den bölgeye giden ve “Ermeni sorununa” Türk tezi açısıyla bakan ilk Türk olmamız açısından son derece önemli bir gezi olmuştur. Gezimize dayalı bilgi ve tespitler yazımızın konusunu teşkil edecektir.

Yapılan Görüşmeler

Ermenistan’a yaptığımız seyahat esnasında başta Soykırım Enstitüsü müdürü Lavrenti Bersegyan olmak üzere Prof. Rupen Saftrasyan, ömrünü “soykırım araştırmalarına” adamış Prof. Verjin Sıvaslıyan, Azg gazetesi sahibi ve Genel Yayın yönetmeni Hakop Hakopyan, Azg Gazetesi baş yazarı Hakop Çakıryan, Noyan Tapan gazetesi ve haber ajansı baş editörü Harutıun Khacataryan, Armenianow haber ajansı editörlerinden Zhanna Alexanyan, Ermenistan Devlet Televizyonu Program yapımcısı ve haber editörü Haykaram Nahabedyan, Caucasian Center yöneticisi Artush Mkhırdıcyan, City Research Center yöneticilerinden Asot Mırzoyan, Armını Avetısyan, Gyumri Development Foundation yöneticisi Klara Galatsyan, Caucasian Center For Proposing merkezinden Karen Mkhıtaryan, Shant Televizyonu Sahibi, Shant tv. Haberler dairesi başkanı ve Türkiye’den Haberler programı sunucusu Meryem Hındoyan, Gürcistan Devlet Üniversitesi Profesörlerinden Mıkhell Kurdıanı, Gümrü Tercümanlık Bürosu sahibi Janik Janikyan, Mazendaran El Yazmaları Müzesi Müdürü ve halktan pek çok kişi ile görüşmeler yapılmıştır. Devlet görevlileri ile yapılan görüşmeler gayrı resmi bir görüşme olduğu için konuşmaların yazılmaması kaydıyla gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla bu görüşmeler ile ilgili bilgileri saklı tutmayı etik olarak değerlendiriyoruz.

“Soykırım Müzesi”

Soğuk Savaş dönemi stratejilerinin en iyi propaganda örneklerinden biri olan “Ermenistan Soykırım Müzesi” 1965 yılında SSCB sisteminin millet anlayışına aykırı bir mantıkla SSCB yönetimi tarafından yapılmasına müsaade edilmiş bir müzedir. Aslında Ruslar hem Çarlık döneminde, hem de SSCB döneminde Ermenilere ayrıcalıklar vermeyi hiç ihmal etmemişlerdir. Bu hoşgörü, Türkiye karşıtı Ermeni ideolojisinin gelişmesine sebep olmuştur. Bugünkü Ermenistan devletinin resmî ideolojisinin 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı sonrası şekillenmeye başlaması ve SSCB döneminde etkisini kaybetmeden devam etmesinin sebebi biraz da, Rusların ve Avrupa devletlerinin Ermenileri Osmanlı devletine karşı ileri karakol olarak görmesinde yatmaktadır. Bu yaklaşım Ermenileri Türklere karşı çok rahat bir şekilde tavır koymaya itmiş olup bugünkü Türk-Ermeni ilişkilerinin gerginliğinin de temelini oluşturmuştur.

Müze gezilirken bu rahatlık kendini göstermekte, müzede sergilenen görsel malzemenin tutarsızlığına bakılmadan fütursuzca sergilenmesine de etki etmiştir. Hatta Türk tezini savunmak için yayımlanan bazı kitapların müzede Ermeni Tezini savunuyormuş gibi sergilenmesi ayrı bir çelişki örneğini göstermektedir.

“Soykırım Müzesi”nde yapılan fotoğraf ve video çekimleri bizim açımızdan kıymetli bilgileri içermektedir. Ermenilerin büyük önem verdikleri ve devlet protokolüne dahil ettikleri “soykırım müzesi”nin bilgi ve belge bakımından eksik ve zayıf olduğu gözlemlenmiştir. Müze ve “soykırım” enstitüsü müdürü Lavrenti Bersegyan ile uzun bir görüşme yapılmıştır. Müdür aniden karşısında bizi görünce şaşkınlığını gizleyememiş ve bu cesaretimizden dolayı tebrik ederken yıllardır kafasında kurguladığı “soykırım” teorisini belki de yeniden gözden geçiriyordu.

Görüşmelerin sonunda karşılıklı iyi niyet ve işbirliği içerisinde çalışma teklifi müze müdürü tarafından yapılmıştır. Ayrıca Müze müdürü Türkiye’ye gelmek istediğini belirtmiş, ERAREN olarak Ermenistan’da bir şube açmayı düşünmemizi söylemiştir. Bu iyi niyet temennisinin Türkiye-Ermenistan diplomatik ilişkilerinin kurulmamış olmasından kaynaklanan sorunları da peşinden getireceği ortadadır. Bununla birlikte karar mercii Ermenistan devleti olduğundan dolayı böyle bir teklifin yapılması halinde bu teklif değerlendirmeye alınabilir. Bunun yanında karşılıklı tespit edilen konularda çalışmaların yapılmasının iyi olacağı üzerinde durularak, ilk etapta karşılıklı 50 soru sorularak cevap aranması Lavrenti Bersegyan tarafından önerilmiştir. Aslında şimdiye kadar Ermeniler Türkleri “soykırım” konusunda hiç muhatap almak istememiş, ve bütün dünyaya “soykırım”a uğramış mağdur Hristiyan halk imajını vermeğe çalışmışlardır. Bizim seyahatimiz Ermeni tezini savunanları oldukça şaşırtmış, hatta bizi karşılarında gördüklerine uzun süre inanamamışlardır. Bu şaşkınlık içindeki Ermeni ileri gelenlerini bir şok ile uyandırmak, kafalarında kurguladıkları tezlerin sarsılmasına sebep olacaktır. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine vesile olacak bu karşılaşmalar ve temaslar ile Ermenilerle bazı konularda en azından sembolik de olsa ortak çalışmalar yapmanın Türkiye’nin imajı açısından önemli olacağı inancındayız.

Ermeni sorununun Ermenilerle Türkler arasında çıkmasından ziyade emperyalizm ile Türkler arasında olduğunu ve bu sıkıntının da emperyal devletler tarafından Ermenilere çektirdikleri konusundaki görüşlerimiz uzun uzun karşılıklı müzakere edilmiştir. Müzede sergilenen resim ve fotoğrafların dışında her hangi bir materyalin olmadığı ve bu materyallerin Van, Erzurum, Iğdır müzelerinde sergilenen “soykırım” kanıtı eserler ile mukayese bile kabul edilemeyecek derecede zayıf olduğu gözlemlenmiş ve bu tespit müze yetkililerine de iletilmiştir.

Talat Paşa’nın Telgrafı

Müzede Hıristiyanlık ön plana çıkarılmakta, Ermeniler Hıristiyan olduğu için Türkler tarafından bu muameleye tâbi tutuldukları fikrini her karede bilinç altına yerleştirmeğe çalışmaktadırlar. Sergilenen resimlerin ortak teması Anne-çocuk (Meryem-İsa) vurgusudur. Ayrıca müze mimarisinin en önemli materyalleri haç ve 12 havariyi simgeleyen sütunlardır. Müzeyi gezdiren rehberlerin ve çalışanların boyunlarında istisnasız kocaman haç figürü göze çarpmaktadır. Ayrıca müzenin içerisinde iki büyük “kırık haç” bulunmaktadır. Türklerin kırdığı haç motifi yine Hıristiyanlık duygu sömürüsü öğesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sahte (1) olduğu yıllar önce bilimsel olarak ispat edilen Talat Paşa’ya atfedilen telgraf müzede büyük bir fotoğraf olarak yerini almıştır. Bu belgenin sahte olduğunu müze yetkililerine söylediğimizde aldığımız cevap ise “olsun bu herkese mal olmuş bir belgedir” şeklinde oldu. Müzenin müzecilik mantığı ile değil tamamen propaganda mantığı ile çalıştığı bu sözlerle daha iyi anlaşılmaktadır. Ayrıca müzede Osmanlı coğrafyasında Ermenilerin yaşadığı yerlerin istisnasız Ermenilerin “soykırıma” uğradıkları yerler olarak işaretlendiği büyük bir harita mevcuttur.

Revan/Yerevan

Ermenistan’ın başkenti Yerevan/Revan, Timur’un tacirleri tarafından bir köy olarak kurulmuş ve kısa bir zamanda gelişmiş bir ticaret şehri olarak karşımıza çıkmaktadır.(2) Türk Revan Hanlığı (1747-1828) zamanında bölgede 21 cami ve bir çok Türk eseri mevcut iken bugün Revan’da yalnızca bir cami ayakta kalabilmiştir. O da İran kültür merkezi olarak faaliyet göstermekte olup ibadete kapalıdır. Oysa, İran ve Türkiye’de Ermeni kiliseleri ibadete açık olup Ermeni Cemaatinin hizmetine devam etmektedir. (3) Ermenistan’ın dini merkezi olan Ecmiadzin/Üçkilise’yi ziyaret ettiğimizde ister istemez İstanbul Ermeni Patrikliği ile mukayese yapmak ilk akla gelen husus oldu. İstanbul Patrikliği ile Ecmiadzin arasındaki dini hava ve ruhanilik belirgin bir şekilde İstanbul lehine ifade edilmektedir. Ziyaret sırasında rehberimiz İstanbul’daki ruhaniliğin Ecmiadzin ile kıyaslanamayacağı ifadesini kullanmıştır. İstanbul’da Ermeniler rahat bir şekilde ibadetlerini yapabilirken Yerevan’da açık bir cami bulunamaması dikkatimizi çekti.

Yerevan, Ermenistan devletinin başkenti olarak Türk ve Türkiye ile ilgili konularda son derece hassas ve duyarlı davranmaktadır. Hemen her dükkanda Türk malına rastlamak mümkündür. Seyahatimiz sürpriz bir şekilde gerçekleştiği için karşılaştığımız insanlar ilk etaptaki şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Ermenistan Basını gezimize alaka göstermiş ve üç tv haberi ve röportajı, bir radyo konuşması, beş gazete haberi ve iki ajansla röportaj gerçekleştirilmiştir.

Üniversite öğrencileriyle yapılan görüşmelerde, Türkiye ile Ermenistan’ın iyi ilişkiler kurması gerektiğinin üzerinde durulmuş, sınır kapısının açılmasının Ermeniler açısından son derece önemli ve vazgeçilemez bir ihtiyaç olduğu fikri Ermeniler tarafından ifade edilmiştir. Bu ihtiyacın karşılığında, Ermenilerin ileri sürdükleri tezleri muhakkak gözden geçirmeleri gerektiği uzun uzun öğrencilere anlatılmıştır. Türkoloji bölümü öğrencileri kitap ve diğer materyaller açısından desteklenmeleri gerektiğini öğrendikleri duru bir Türkçe ile ifade etmişlerdir.

Resmî Ermenistan devlet ideolojisinin artık Türk-Ermeni ilişkilerini taşıyamadığı, diyasporanın ideolojiyi etkilediği, ve bunun uzun süre devam edemeyeceği yine Ermeni öğrenciler tarafından biraz da çekinilerek ifade edilmiştir. Soykırım iddialarının 90. yıldönümü, aynı zamanda bu iddiaların gerilemeye başlayacağı bir yıl olabileceği için diyasporanın propaganda işini çok sıkı tuttuğu görüşü genel olarak hâkim düşüncedir. Türklerle kan davası olan bir millet görüntüsünden çıkıp Ermeni olarak global sistemde yer almak istediklerini ve bunu da Türkiye ile ve Türkiye üzerinden gerçekleştirmek istediklerini ifade eden gençlerle yaptığımız sohbetlerin ana konusunu “soykırım” Türkler ve Türkiye oluşturuyordu. Beslan (4) olaylarına denk gelen gezimiz Rusya’nın hala Ermenistan üzerinde tesirinin devam ettiğini gözlemlememize yardımcı olmuştur. Bu olaylar sonucu Rusya’nın Kafkaslarda güvenlik tedbirlerini artıracağını onun için önümüzdeki günler Ermenistan için zor geçeceğini ifade eden Ermeniler artık Türkiye’den başka alternatiflerinin kalmadığını yakında devlet yetkililerinin de anlayacağının altını çizmişlerdir.

1) Şinasi Orel, Süreyya Yuca, The Talat Pasha Telegrams, Historical Fact or Armenian Fiction, Oxford 1993;Türkkaya Ataöv, Talat Paşa’ya Atfedilen Andonian “Belgeler”i Sahtedir, Ankara 1984.

2) Hasan Oktay, “Şol Revanda Nem Kaldı”, Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, no 149, s. 41 Mayıs 1999

3) Yıldız Deveci, “Medeniyetlerin Buluşması mı, İran’ın Batıya Açılması mı?” Haberanaliz

4) Beslan olayı hakkında geniş bir değerlendirme için bkz., Sinan Ogan, “Matruşkalaşan Terorizm”, Stratejik Analiz cilt 5, sayı 54, Ekim 2004.

E-posta: hoktay@eraren.org

Yorumlar kapatıldı.