İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Operaya ve çalışmaya âşık

ZEYNEP AKSOY

Bu ülkede opera sanatının geleceği artık emin ellerde. Gencecik, operaya âşık, idealist bir avuç sanatçı var ki o devlet dairesi suratlı, soğuk AKM binasının içinde, bir süredir mucizeler yaratıyorlar. İstanbul Opera ve Balesi’nin yeni sezon prodüksiyonu “Carmen”nin iki Carmen’inden genç mezzosoprano Aylin Ateş de onlardan biri.

Sahnede son derece başarılı ve farklı Carmen yorumuyla dikkatleri çeken Ateş o kadar mutevazı ki “eyvah, ya konuşmazsa” diye korkmadık değil. Yanılmışız elbette. İnsan en büyük aşkından bahsetmek istemez mi hiç! “Benim rüyalarım, işim. Nasıl anlatabilirim ki başka… Bütün hayatım bu. Başka şeyler düşünmeye çalışıyorum, olmuyor.”

Aylin Ateş’in müzikle dostluğu çocukluğuna uzanıyor: “Küçüklüğüm kilisede geçti benim. Babam Hıristiyan, Ermeni, annem Müslüman. Bizim evde her iki dinin bayramları da kutlanır. Küçüklüğümde 5-6 sene kadar haftasonları kilise korosunda şarkı söyledim.” Fakat asıl yakınlık, Özel Ata Koleji yıllarında kurulmuş. Sebep, çekingenlikten kurtulma arzusu: “Lisede bir tiyatro kolu vardı. Ben de çok içine kapanık bir öğrenci olarak ‘biraz sosyalleşmem lazım’ diye girdim. Tiyatro kolunun başında Amerikalı bir hocamız, bütün haftasonlarım orada geçti, ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’ni oynadık” Yaş 18 ve sesinin güzel olduğunun bile farkında değil mezzomuz. “İlk elemelerde Maria belirlenecek o gün, 40 kişi filan var sınıfta. Çıktım söyledim işte. Kasetten dinlediğim, öğrendiğim kadarıyla. Çok beğendiler, şaşırdım. Benim amacım sadece o grubun içinde olmaktı halbuki. O senenin sonunda müzikal oynandı, çok beğenildi filan ama daha çocuğuz tabii. Ben karar verdim ki, sahnede olmam gerekiyor. Kendimi çok iyi hissediyordum sahnede.”

Sonra, konservatuvar sınavları gelmiş, üniversite sınavlarıyla beraber. Ama sahnenin tozu yutulmuş bir kere, kim takar üniversite sınavlarını! “Konservatuvar sınavlarına girdim, kazanıp kazanmayacağımı bilmiyorum. Babama dedim ki, ‘üniversitede ilk tercihimi kazansam bile, konservatuvarı kazanırsam beni yollayacak mısın?’ O da hiç karşı çıkmadı. Üniversiteyi kazanamadım, konservatuvarı kazanınca da, dünyalar benim oldu ve hiçbir şey umurumda olmadı. Bir de çok iyi bir hocanın eline düştüm. Azra Gün. Altı sene boyunca şan hocamdı. Eşi Aydın Gün de sahne derslerimize geliyordu. Onlardan çok şey öğrendim.”

Altı yılda Carmen

Mimar Sinan Konservatuvarı’ndan mezuniyet 1997’e rastlıyor. 1998’de
İDOB’da bir sınav açılıyor, kadroya hem korist hem de solist alınacak: “Hocam dedi ki ‘Koro sınavına gireceksen beni tanıma. Ben seni korist olasın diye yetiştirmedim. Ben de zaten girmek istemedim hiç, iyi ki de girmemişim. Solo sınavına girdim. Sonuçlar 1-1.5 hafta sonra açıklandı. 17 kişi alındı, 8’i solist. O sınavla buraya alınan arkadaşların hepsi hakkıyla seçildi diye inanıyorum.” Ve Aylin Ateş, 1998’den beri sahnede, profesyonel hayatın içinde. Canlandırdığı roller sırasıyla Cavalleria Rusticana’da “Lola”, Hoffmann’ın Masalları’nda “Nicklausse”, İtalya’da Bir Türk’de “Zaida”, Samson ve Dalila’da “Dalila”, Yarasa operetinde “Orlofsky”, Rigoletto’da “Maddalena”, Hansel ve Gretel’de “Hansel”. Ve tabii, şimdi Carmen… Opera repertuvarında mezzosoprano ses rengi için yazılmış en büyük rollerden biri. Sadece altı yıllık solist kariyeriyle Carmen’e geçmek zor şey, nasıl olmuş bu iş? “Çalışarak, azimle oldu” diyor. Zaten çalışmaya âşık. Çalışmayınca depresyona giriyor, özellikle sahneye çıkmadığı zamanlarda.

Ateş Carmen rolüne bu yaz dünyaca ünlü opera ajansı Columbia Artists’ten Alan Green’le Amerika’da bir ay çalışarak hazırlanmış. “Son derece alçakgönüllü ve açık bir insan, inanılmaz bir şanstı tabii onunla çalışmak benim için. Bana ilk söylediği şey şuydu: ‘Aylin, bırak benim ya da seyircinin ne istediğini sen kendin nasıl istiyorsan o şekilde söyle, çünkü öncelikle senin zevk alman lazım.’ Her ince detayı tartışarak çalıştık. Buraya döndüm, bir ayım vardı ezber yapmak için. O halloldu, 15 günde de sahne.” 31 yaş, Carmen oynamak için biraz erken değil mi diye soruyoruz. O da bunu düşünüyormuş gerçi ama risk almayı da çok seviyor. “Evet, biraz erken çünkü çok büyük bir rol Carmen. Ama listede isminizi görünce heyecana kapılıyorsunuz ve ‘yaparım’ diye düşünüyorsunuz. Belki birkaç sene sonra çok daha güzel yapardım ama böyle bir rolü reddetmem mümkün değildi. Her Carmen temsilini bir aşama, kendime ve seyirciye vereceğim bir sınav, kendimi geliştirme yolunda bir basamak olarak görüyorum.” Zaten daha önce Dalila oynamış ki o da başrol ve partisyon olarak çok zor bir eser. Yapacağına inandıktan ve yapabildikten sonra insan, neden olmasın?

Mezzo olmayı seviyor

Opera aşkıyla paralel giden ikinci bir tutku da mezzo-soprano olmak Ateş
için, ses renginden çok memnun. “Mezzoların çok değişik karakterleri oynama fırsatları var. Bizlerin oynadığı pantolon rolleri vardır örneğin. Hansel ve Gretel’de Hansel’i oynadım, küçük bir oğlan çocuğu… Bir sene sonra ise, Carmen. Böylesine uçlar, ya çok kadınsı roller ya da erkek rolleri ve bu çok güzel.” Bir de, mezzosoprano ses daha az bulunduğu için, hem bir avantaj hem de dezavantaj yaratıyor bu durum. “Örneğin İstanbul operasında sayımız çok az. Dolayısıyla, sürekli çalışıyoruz. İş düşmesi bakımından çok güzel ama program anlamında zorlukları da oluyor.” Aylin Ateş, detay seviyor, çalışmaya da âşık ya, ona kalsa aylarca, en ufak ayrıntısına kadar çalışacak. Mükemmeli yakalayana kadar. Ama işte, imkânlar…

Opera sonuçta bu coğrafyalara ait bir sanat dalı değil, Aylin Ateş de nerede ne kadar zor bir işle uğraştığının son derece farkında. Akıl sağlığını da en az sesi kadar korumak zorunda: “Bir şancının hem çok kuvvetli ses kaslarının hem de çok kuvvetli bir sinir sisteminin olması gerekiyor. Negatif şeyler duysam bile onları da kendimi geliştirmek maksadıyla kullanmaya çalışıyorum. Çok kuvvetli olmalısınız yoksa zayıf düşer ve sahneye çıkamazsınız. Sahnede de ilk önce sizin keyif almanız lazım ki seyirci de keyif alsın. Benim bütün yarışım kendimle. İnsanı yıpratan hırs iyi bir şey değildir. Bu işi de işte ‘çıkıcam sahneye, milleti dağıtıcam, hasta olucaklar bana’ falan diye yapmıyorum ben. Hep kendimin daha iyisini yapmaya çalışıyorum. Kendimi geliştirmeye adadığım zamanla ‘Aylin’ olabiliyorum bir, bir de sahnedeyken.” Şan çalışmaları Meral Manizade’yle devam ediyor. Kendine örnek aldığı isimlerden en önemlisi ise, yaşantısı ve kişiliğiyle, Zehra Yıldız.

Aylin Ateş opera dışında konser şarkıcılığını da çok seviyor. Oradaki yalınlığı, kostümsüz, kamuflajsız, kendisi olmayı. 17 Aralık’ta Verdi Requiem’de söyleyecek. Sonra onu, çok yoğun bir Ocak bekliyor. İspanya’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni’yle Adnan Saygun’un “İnsan Üstüne Deyişler”‘ini, İsrail’de ise Selman Ada’nın küçük orkestra ve mezzosoprano için yazdığı yeni eserini seslendirecek. Ve tabii, Carmen devam ediyor.

Türkiye’de birçok eski ve kötü şey yıkılıyor. Operadaki eski kafalılık da onlardan biri mesela. Aylin Ateş gibi genç, açık, zeki, mesleğine âşık insanlarla oluyor işte bu. Mucizelerin gerçekliğine
inananlarla. Aylin Ateş adını yurtdışında da duyuracak gelecekte, bu kesin.

Yorumlar kapatıldı.