İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ERMENİ PATRİKLİĞİ DÜNYA HOŞGÖRÜ GÜNÜNE KATILDI

Avusturya Başkonsolosu Franz Wechner ve Lions Klüplerinin birlikte düzenledikleri geleneksel “Dünya Hoşgörü Günü” etkinlikleri 16 Kasım 2004, Salı, Yeniköy’deki Avusturya Başkonsolosluğu’nda gerçekleşti.

Din adamı, diplomat, sanatçı ve medya mensuplarının katıldığı kutlamada Ermeni Patrikliği’ni temsilen Ruhani Kurul 2. Baikanı Rahip Sahag Maşalıyan hazır bulundu. Rahip Sahag, bu vesileyle, Türkiye Ermenileri Patriği 2.
Mesrob Hazretlerinin mesajını okudu. Yaklaşık 300 kişinin hazır bulunduğu etkinlik, müzik dinletisi ve kokteylle renklendi.

PATRİK HAZRETLERİNİN MESAJI

Avusturya Başkonsolosu Sayın Franz Wechner ve Lions Klüplerinin katkılarıyla düzenlenen “Dünya Hoşgörü Günü” etkinliğini en içten duygularla kutluyor, “Hoşgörü” temasının işlendiği bu etkinliğin bir barış ve demokrasi şölenine dönüşmesini diliyorum.

Bu gibi etkinlikler sanıldığından çok daha önemli ve anlamlıdır. Çünkü insanlar arasında hoşgörü ve barışın en büyük düşmanı yerleşmiş önyargılardır. Önyargılar ise gücünü tekrarlardan alırlar. Nefret, bağnazlık ve saldırgan sözler çatışmaları ve şiddeti kışkırttığı gibi, barış, hoşgürü ve dostluk sözleri de ruhumuzdaki insancıl duyguları harekete geçirir.

Öyleyse barış sözlerini söylemekten, dinlemekten ve yinelemekten hiç usanmayalım. Bu gibi organizasyonlar, eğitim ve medyadaki böylesi bir eksikliği bir nebze olsun gideriyorlar. Bu tür etkinliklerin insanlığa verdiği mesaj, herşeyin hep kötüye doğru gitmediğidir. İnsanlık adına umut vaad eden sevindirici olayların, görüşlerin, çalışma ve çabaların da var olduğunun gösterilmesi açısından bu tür toplantıların önemini ne kadar takdir etsek azdır.

Biz dini önderler de aynı mantıkla, elden geldiğince sık, yan yana gelerek dinsel hoşgörünün mümkün ve hatta dinlerimizin bir şartı olduğu mesajını iletmeye çalışıyoruz. Dinler kolaylıkla siyasal, ekonomik ve etnik çatışmalarda körükleyici bir unsur olabilirler ve olmuşlardır. Bunu önlemenin sorumluluğunun ise en çok biz, din adamlarının omuzlarında olduğuna inanıyoruz.

Küreselleşen dünya öyle sorunlara gebe ki, bir de inançlı insanların dünyayı ve insanlığı hala din ve mezhep adına bölmeye hakları yok diye düşünüyorum.

Her doğru inanç pusula gibi hep kuzey ve güney hattını göstermeli: Bir ucu Tanrı’yı, öteki ucu insanı. Ama buradaki Tanrı, artık kimsenin tekelinde olmayan evrensel Yaratıcı, ve sözü edilen insan ise, ümmet değil, evrensel insan olmalıdır.

İnanıyoruz ki, “hoşgörü”, İsa Mesih’in Dağdaki Vaazında en güzel ve evrensel ifadesini bulur. Orada tüm sınırların ve düşmanlıkların ortadan kalktığı ideal bir hoşgörü standardı öngörülür. Kendi dini, milli, ideolojik, ekonomik ve siyasal bencilliğine hapsolmuş insanlık için evrensel hoşgörünün temelleri atılır. “ Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız.

Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır” (Matta 5:43-45). İnsanlar da, ancak inandıkları Tanrı gibi birbirlerini anlamak ve bağışlamak temelinde bir dünya kurabildiklerinde, inanç sistemleri amaçlarına ermiş olacaktır.

Küçülen dünya giderek farklı dinden, dilden, ırktan ve milliyetten insanlarla bir kültür mozayiğinde, yan yana ve iç içe yaşama zorunluluğu getiriyor. Farklı insanlarla heterojen bir toplumda uyum içinde yaşamak kolay değildir. Ama yaşamak zorunda kalırsanız – öyle gözüküyor ki mecburuz – giderek onların da pek yanlış yolda olmadıklarını, sizinle pek çok ortak inancı ve insanlık değerini paylaştıklarını, ve eğer inançlarında samimi iseler, dürüst ve güvenilir insanlar olduklarını görmeye ve kabul etmeye başlarsınız. Bu kendiliğinden oluşan bir güven ve saygı ortamıdır.
Bunun doğal sonucu barış ve hoşgörüdür.

Barışın en önemli şartlarından biri herkesin hakettiğine ulaşmasıdır. Oysa çatışmaların mantığında hep üstünlük, seçilmişlik, özel imtiyazlar ve haklar talep etme yatar. Ortaçağ mantığıyla, Mutlak Hakikate ve Tanrı’ya sahip olanın sadece kendiniz olduğunu iddia eder ve tüm dünyaya bunu kabul etmeye zorlarsanız, sonucu cihad ve haçlı seferleridir. Eğer kendi ulusunuzun ve ırkınızın çok seçkin, dilinizin en mükemmel, kültürünüzün de erişilmez olduğunu iddia ederseniz, bu kollektif bir narsizmden öteye geçemez. Bu iddiaların oluşturacağı tek şey, başkalarında da benzer bir narsizmin oluşmasıdır. Ama küçülen dünyada bu tavrın sürdürülmesi tahmin edilemeyecek büyük çatışmalara ve yıkımlara yol açabilir.

Farklılıkları bir zenginlik olarak gören ve bunları eşitlik, hukuk ve insan hakları temelinde uzlaştırabilen çoğulcu demokrasi, insan uygarlığının ulaştığı en büyük başarılardan biridir. Ülkemizdeki pek çok insan hakları sorunun da bu uygarlık başarısını yakalamakla giderileceğine yürekten inanıyoruz.

İnsanların mabedlerinde gönlünce ibadet etmeleri elbette ki güzel bir şey, ama inanç özgürlüğü, fırsat eşitliğiyle desteklenmiyorsa susuz bırakılmış bir bitki gibi solmaya mahkumdur. Eğer bir devlet belli bir dine imtiyazlar sunuyor ve bunu diğer inançlara mensup vatandaşlarından esirgiyorsa, ortada hem demokrasi, hem hukuk, hem de insan hakları açısından ciddi ihlaller söz konusu demektir. Tanrı’ya şükür, ülkemizde bu belirlemeyi yapabilecek ve bunu seslendirebilecek bir uygarlık birikimi oluşmuştur. Devlet anlayışımızın da bu olgunlaşmaya doğru yavaş da olsa gittiğini memnuniyetle görüyoruz. AB’ye girme sürecindeki gelişmelerin din alanındaki fırsat eşitliğinin de garantisi olacağı inancımı sürdürmek istiyorum.

Değişen dünyanın oluşturduğu dev sorunlar karşısında varolma mücadelesi veren azınlık cemaatlerinin desteklenmesi ve mevcut sorunlarına çözüm üretebilmelerinin önünün açılması, “hoşgörü” gibi soyut kavramların somutlaşacağı en belirgin uygulama alanı olduğuna inanıyorum.

MESROB II

Türkiye Ermenileri Patriği

Yorumlar kapatıldı.