Luka 9:44-50, Filipelilere 1:1-11 “Size karşı olmayan, sizden yanadır!” Bir gün öğrencileri Hisus’a yaklaşıp şöyle dediler: “Efendimiz, senin adınla kötü ruh çıkaran birini gördük, ama bizimle birlikte seni izlemediği için ona engel olmaya çalıştık”. Öğretmenlerinden bu tavırları için onay bekliyorlardı. Ancak Efendimiz, bu fırsatı değerlendirerek öğrencilerine ve bizlere evrensel barışı sağlayacak bir öğreti iletti: “Ona engel olmayın! Çünkü size karşı olmayan sizden yanadır”(Luka 9:49-50). Eğer karşıt ararsak rahatlıkla her yerde bulabiliriz onları. Ancak muhaliflerin sayısını artırmak bize çok pahalıya mal olabilir. Çok geçmeden onların düşmanca tavırlarıyla uğraşmak zorunda kalırız. Bu da, çok değerli zamanımızın ve güçlerimizin kısır mücadelelerde harcanması anlamına gelir. Yaşam deneyimi bize şu özdeyişin ne denli doğru olduğunu öğretmektedir: “Bin dost azdır; bir düşman ise çok fazla”. Bu yüzden Surp Boğos Arakyal (Elçi Pavlus) bize şunu öğütlüyor: “Mümkünse, elinizden geldiğince herkesle barış içinde yaşayın”(Rom.12:18). Kötünün egemen olduğu bu dünyada hiç düşmanı olmadan yaşamak hemen hemen imkansızdır. Ama yine de cepheyi sanal düşmanlarla genişletmeye gerek yoktur. Bizim karşıt, muhalif ya da düşman adlandırdıklarımızın çoğunun aslında kötülüğe, yalana ve karanlığa en az bizim kadar düşman olan yandaşlar ve taraftarlar olduğunu keşfedebiliriz. Aynı soylu amaca hizmet edenler birbirlerinin karşıtı ya da düşmanı olmamalıdır. Aynı Tanrı’ya inanan dinler çağlar boyu diğer dinleri hep kendi taraftarlarına hedef olarak gösterdiler. Birbirlerine karşı mücadele ettiler, hiçbir inanca sığmayacak kanlı ve tüyler ürperten vahşetle birbirleriyle savaşıp durdular. Çünkü en küçük inanç ya da görüş farklılığı, birbirlerini “karşıt” ya da “düşman” olarak algılamalarına yetiyordu. Hemen hemen her çağda ve her yerde, heyecanlı ve muhafazakar müminler kolaylıkla, kendileriyle her konuda aynı şekilde düşünmeyenlerin, kendilerinin ve Tanrı’ nın düşmanı olduğuna inanabildiler ya da inandırıldılar. Bu yüzden onlara karşı mücadele etmenin ve savaşmanın meşru, ve hatta dinin bir şartı olduğunu düşündüler. Bu öylesine ayrımcı ve bölücü bir yaklaşımdır ki, aynı dinde bile parçalanmalara yol açarak, birbirine düşman mezheplerin ve cemaatlerin doğmasına sebep olur. Tanrı’ya şükürler olsun, çağımız, insanlık ailesindeki bu bölünmeyi tedavi etmeye yönelik dünya çapında iki büyük harekete tanıklık ediyor. Bunlar Kiliselerarası (Ecumenical) ve Dinlerarası (Interfaith) diyalog hareketleridir. Bu hareketlerin amacı elbette ki dünyadaki mevcut dinleri ve mezhepleri ortadan kaldırıp ortak bir süper kilise veya yeni bir evrensel din oluşturmak değildir. Amaç, inançlar arasında birbirini dışlayan olumsuz yaklaşımları düzeltmek ve bir diyalog ortamı oluşturmaktır. Eğer başkalarıyla olan ilişkilerimizde ortak yönlerimizi bulup, öne çıkarabilirsek, bu tavır kendiliğinden başkalarına karşı bakış açımızı olumluya dönüştürecek, anlayış, hoşgörü, dostluk ve kardeşlik kapılarını ardına dek açacaktır. Çağlar boyu birikmiş önyargıları ve nefret duygularını yok ederek insanlar arasında dostluk ve kardeşlik duygularını pekiştirecek yolları hazırlamak ve köprüleri kurmak, bizim temel hristiyanlık ödevimizdir. “Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek” (Matta 5:9). Türkiye’nin değişik halklardan, kültür, din ve mezheplerden oluşan zengin mozayiği de vatandaşlar arasında çatışmanın ya da uyumun bir kaynağı haline gelebilir. Elbette ki dinlerin ve dindarların buna katkısı olumlu olmalıdır. Bu amaçla farklı din, mezhep ve cemaatlerden temsilciler sık sık bir araya gelerek, insanlığa sevgi, barış ve kardeşlik mesajları iletiyorlar. Değişik vesilelerle barışsever görüntülere tanık oluyor, insanlık ve gelecek için umutların her şeye rağmen kutsal bir inatla yeşerdiğini görüyoruz. Bu vesileyle, Müslüman kardeşlerimizin Ramazan Bayramını da en içten duygularla tebrik ediyoruz. Eğer biri Tanrı’ya inanıyorsa, tanrıseverliği ve insanseverliği yaşam ideali olarak benimsemişse, ve eğer haksızlığa, baskı ve zulüme, yoksulluk, cehalet, her türlü ahlaksızlık ve kötülüğe onurla direniyorsa; ve iyiliğin ve gerçeğin yoluna girmiş olarak, tüm insanlar için hakkı ve adaleti arzuluyorsa, o hangi din ve inançtan olursa olsun, asla bizim karşıtımız ya da düşmanımız olamaz. Tam tersine biz onu bir yandaş ve bu amaçların gerçekleşmesinde bir taraftar olarak görmeliyiz. Sevgili imanlılar, biz kendi cemaatimiz içindeki ilişkilerimize baktığımız da, maalesef bu basit İncil ilkesinin tam olarak benimsenmediğini görüyoruz. Aynı amacı gerçekleştirmeye yönelik cemaat kurumları arasında sürtüşmeyi, zıtlaşmayı ve kardeşleri düşman gibi göstermeye yönelik çabalara tanık oluyoruz. Kilisemiz, eğitim ve hayır kurumlarımız, derneklerimiz ve basınımız ve bunların yöneticileri, aynı amaca hizmet ettiklerinin bilincini hiç yitirmemelidirler. Asla unutulmamalı ki, hepimiz aynı gemideyiz. Ya birlikte varırız esenlik kıyılarına, ya da birlikte batarız. Keşke Efendimizin Kutsal İncil’de bize sunduğu bilgeliği sindirerek yaşama geçirebilsek: “Size karşı olmayan, sizden yanadır”. Gelin dua edelim, sevgili kardeşlerim, Tanrı bizleri barış elçilerine çevirsin. Böylece Rabbimiz Hisus Krisdos’un son vasiyetini yerine getirebiliriz: “Size yeni bir buyruk veriyorum: Sevin birbirinizi” (Yu. 15 :17). Bizim de yalvarışlarımız Boğos Arakyal’ın duasına eşlik etsin: “Duam şu ki, sevginiz, bilgi ve sezgiyle durmadan artsın. Öyle ki, üstün değerleri ayırt edebilesiniz... Tanrı’nın yüceltilip övülmesi için” (Filip. 1:9-10). Amen. Sahag Apeğa Maşalyan
Yorumlar kapatıldı.