İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Politik akrobasiler, ekonomik saydamlık ve Fatih´in kilise övgüsü

Çetin Altan

ABD’deki başkanlık seçimleriyle; Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Başkan Bush’un, Demokrat Parti’nin adayı Kerry’e karşı, az bir farkla da olsa, yeniden başkanlık seçimlerini kazanması üstüne analiz ve yorum tefrikaları sürüp gidiyor.

ABD’de hangi kesimler, hangi tür politikacılara oy veriyorlar genellikle vs…

***

Oldum bittim üstünde hiç durulmayan nokta ise, son yüzyıldaki siyasetçi yalanlarıyla, siyasetçi servetleri ve bunların kaynakları…

Baksanıza Yaser Arafat’ın bile 1 milyar doları varmış.

Başkan Bush’la, rakibi Kerry’nin de servetleri ne kadar acaba? Hele hele Başkan Bush’un, hem petrolcüler, hem de silah endüstrisiyle saç örgüsü bir yakınlık içinde bulunduğu bilindiğine göre…

***

Henüz daha ekonomik bir saydamlık, yeterince sarmalamadı yeryüzünü. Kimlerin yüzyıllardan bu yana yoksul, kimlerin zengin, kimlerin yoksulken zenginleşmiş; kimlerin de orta halli olmayı bir türlü aşamamış oldukları berraklaşmaya, incelenmeye ve sık sık gündeme gelmeye başlamış olsa…

Sanırım politik slogan ve demagojiler de, gitgide bilimsel bir tutarlılığa doğru öylesine bir kayar ki; belirli kesimler de şaşırır kime oy vereceklerini, entelektüel bireyler de…

Ve politika da, gizli servetlerin özel bir şifresi olmaktan çıkar.

***

Onca nutuk, demeç, söylem, analiz ve yorumlara karşın; son yüzyılın üstüne projektör tutulmamış alanları o kadar çok ki…

Sözgelimi, geçen yüzyılın başındaki bağımsızlık hareketlenmeleriyle birlikte, silah üretimleriyle silah alımları da ne kadar arttı acaba; hiç inceleyen oldu mu?

Ya dünya savaşları sırasında, gencecik insanlar ölüp ölüp giderken; nerelerde kimler, neler ve neler kazandılar?

***

Artık dünya savaşları dönemi bitti. Neden bitti? Savaşların sağladığı kar bitti çünkü…

İnsanları bombalar, gülleler, mermiler öldürdükçe; o bombaları, o gülleleri, o mermileri üretenler de para kazanıyorlardı.

Bugün ise her ölen ve öldürenle, silahçılar para kazanırken; süper teknolojinin, cep telefonları, internet, TV’ler gibi gün günden daha yoğunlaşan ürünlerini gerçekleştirip pazarlayan “çokuluslu şirketler”, birer müşteri kaybediyorlar…

***

ABD de, modern teknolojiyle birlikte değişmekte olan evrensel bir denklemin dışında değil…

“Ulus – devlet” modelinin sürüp gitmesine ve silah satışlarına muhtaç bir silah endüstrisiyle; silahlara harcanan paraların yatırımlara dönüşmesine ve yeryüzündeki 4 milyar yoksulun, zenginleşerek müşteri olmasına muhtaç, süper teknolojinin yaratıcıları; ABD’de de gizli bir bilek güreşine tutuşacak…

O açıdan da, Cumhuriyetçilere karşı Demokratların geleceği daha parlak; her ne kadar önceki gün seçimleri Başkan Bush kazanmış olsa da…

***

Türkiye’de de üst düzey bürokrasinin bir bölümü modern teknolojideki aşamalarla yeryüzünde değişmeye başlayan denklemlerden ve 21. yüzyılın getirmeye başladığı saydam bir küreselleşmeden tedirginliğe düşmede ve bir refleks olarak eski plaklarla, eski kalıplara dört elle sarılmaya çalışmakta…

Tarihsel bir değişim ile “statükocular” arasındaki zıtlaşma, buralarda da bazı çalkantılar yaratabilir…

***

Kolay değil insanoğlunun, çeşit çeşit koşullanmalardan kendini arıtması; hele bir de evrensel kalitede bir mesleği yoksa ve eski ezikliklerinden ötürü bir “itibar” açlığına uğramışsa…

Fatih Sultan Mehmet’in, “Avni” mahlasıyla Galata’daki Ceneviz kilisesi için yazdığı övgü şiiri bile, bir hayli afallatabilir, kimliğini “mesleğine” değil de, “ırkıyla inancına” lehimlemiş birini…

Oysa kendi tarihiyle, uydurmaya yutturmaya sapmadan, yüz yüze gelebilmek; 21. yüzyıl çağdaşlığıyla bütünleşmekte önemli bir aşama…

***

İşte Fatih Sultan Mehmet’in Galata’daki kilise için yazdığı şiir:

Bağlamaz gören Firdevs’e gönlini Galata’yı gören

(Galata’yı gören gönlünü cennetin en gizemli bahçesine bile bağlamaz)

Servi anmaz anda ol servi dilarayı gören

(Gönül güzeli bir sevgiliyi Galata’nın kendisinde gören, anmaz bir daha selvi boylu bir başka sevgiliyi)

Bir frengi şivelu İsa’yı gördüm anda kim

(Galata’nın kimliğinde bir Hıristiyan dilli İsa gördüm ki)

Lebleri dirisidür diridi İsa’yı gören

(Dudakları kutsal bir tapınak olur, İsa’nın insanlık dünyasını gören)

Akl – ü fehmin din – ü imanın nice zapt eyleyesün

(Dinle imanını akıl ve anlayışını sıkı tutmak gerekir)

Kafir olur hey müsemmanlar o tersayı gören

(Yoksa ey Müslümanlar, o kiliseyi gören olabilir kafir hemen)

Kevseri anmaz ol içdügi mey – i nabi içen

(Galata’nın içtiği katıksız şarabı içen, cennetteki Kevser şarabını bile anmaz olur)

Mescide varmaz o vardugi kilisayı gören

(Orada karşılaştığı kiliseyi gören de bir daha gitmez mescide falan)

Bir frengi kafir olduğun bilurdi Avniya

(Avniya – Fatih’in mahlası – bilirdi senin bir kafir Hıristiyan olduğunu)

Belde zünnarini boynunda çelipayı gören

(Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören)

***

“Resmi tarih” ayrı, objektif bilimsel tarih ayrı… Bizde hiçbir kuşak, kendi gerçek tarihiyle yüz yüze gelebilecek ölçüde bir gelişmişlik gösteremedi ve politik bir megalomanide rahatlamaya çalıştı.

***

Evet, Başkan Bush’un bir de Bin Ladin jokeri var. Bin Ladin’i yakalama zaferinin yerine, kendisini seçimlerde bir umacı olarak kullanmayı yeğlediği…

Ve yine ola ki kendisini; aleyhindeki gösteriler, mitingler, bildiriler yoğunlaştığında, yakalayıvermeyi düşündüğü… Ah ah, politikanın insanlığa çok pahalıya mal olan bu taktik ve stratejileri…

Yorumlar kapatıldı.