İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Huzur dolu iftar vakitleri


Bahçe ve çay ocağındaki sohbet, zil sesiyle birlikte kesiliyor ve herkes yemek kuyruğuna giriyor. Yordonopulos (solda) ve Yumanç, Noel ve Paskalya’da, çay ocağının hemen karşısındaki kiliseye gidiyor. FOTOĞRAFLAR: İSMAİL SAYMAZ

İSMAİL SAYMAZ

İSTANBUL – Darülaceze’nin bahçesi, bakım ve ilgiye muhtaçlara değil, huzur ve sükûnet arayanlara davetiye çıkarıyor. Kardeşçe bir yaşamın sürdüğü Darülaceze’nin kapısı, genişçe bir bahçe, içinde havuz bulunan bir park, avlular ve yürüyüş parkuruna açılıyor. Kadınlı-erkekli arkadaş grupları, oturma ve gezinti alanlarında söyleşerek vakit geçiriyor.

Tekerli sandalyeleriyle yan yana gezinen Şevket Yılmaz, Birsen Kaya ve Hasan Kement, çay ocağının olduğu bölüme doğru ilerliyor. Yılmaz altı yıl önce geldiği Darülaceze’de, ‘kader arkadaşları’ arasında kıdemli sayılıyor. 40 yaşındaki Yılmaz, beş yıl önce başladığı boncuk ve takı işini, ‘sipariş usulü’ çalışacak kadar ilerletmiş. 26 yaşındaki Kaya ve 33 yaşındaki Kement ise, Darülaceze’nin üretim atölyesinde kilim dokuma ve kumaş kesim işinde çalışıyor.

Tophaneli Yordonopulos

Bir köy kahvehanesini andıran çay ocağında erkeklerden oluşan topluluk, ‘havadan sudan’ konuşuyor. Oruç tutanlar, yaşlılık ve hastalık gibi sebeplerle oruç tutamayanların sohbetine eşlik ederek, iftar saatini bekliyor. Ocağın önündeki iki kafadardan doğma büyüme Tophaneli Dominik Yordonopulos, beyaz önlüğü, kravatı ve piposuyla dikkat çekiyor.

61 yaşındaki Yordonopulos, üç yıl önce geldiği kurumda gönüllü hastabakıcı olmuş. Bu yüzden sürekli önlükle geziyor. Orhan Aslan ise Karaköy’de hamallık yaparken dört yıl önce kuruma gelmiş.

Havra ve kilise

Çay ocağının hemen karşısında bir havra ve yanı başında da Aya Yorgi Kilisesi var. Yordonopulos ve Ermeni arkadaşı Bedros Yumanç, Noel’den Paskalya’ya’ kiliseye uğruyor. “Noel’den sonra beni bulamazlar” diyen Yordonopulos’a göre annesi Müslüman olan Yumanç, dua için camiye gidiyor.

‘Kimse gelmir, sormir’

Kadınlar bölümünde de sakin bir bekleyiş var. Koridorda Hatun Kolukısa, yavaş yavaş odasına ilerliyor. Eşi ve oğlunun ölümünden sonra kimsesi kalmadığı için memleketi Sivas’tan üç sene önce kuruma gelen Kolukısa, günlerini ibadetle geçiriyor. Kolukısa bir yandan tespihini çekerken, “Kimse gelmir, kimse sormir. Allah büyük. Bir gün biz de gideriz” diyor.

‘Babam da burada öldü’

Odanın en eskisi, Kadriye Aksu. Emekli olduktan sonra, evli kızının yaşamına müdahale etmemek için beş yıl önce Şehremini’ndeki evini onlara bırakıp kuruma yerleşmiş. Aksu, “Buranın yabancısı değilim. Babam da burada yaşamış, ölmüştü” diyor.

Aksu cümlesini bitirirken, odanın zorunlu suskunu Beser Kaya’yı işaret ediyor: “Türkçe bilmiyor. Bu yüzden mecburen susuyor. Ona ben yardım ediyorum.”

Kulaklar ezanda

Bahçede duyulan zil, yemek saati anlamına geliyor. Yemek saatleri birleştirildiği için oruç tutan ve tutmayanlar aynı sofraya oturuyor. Orhan Akbulut, geçen yıl eşinin ölümü ve Topkapı’da yaşadığı gecekondusunun yanmasından sonra kuruma yerleşmiş. Küçük kızının üniversite öğrencisi olduğunu belirten Akbulut, “Banka müdürü çıkacakmış” diyor.

Akbulut’un yanındaki Dikran Yeğikyan, oruç tutan arkadaşları gibi, ezanın okunmasını bekliyor. Yeğikyan, altı yıl önce geldiği kurumdan memnun: “Bir daha dünyaya gelsem yine buraya gelirim.”

Yorumlar kapatıldı.